"Çok boyutlu, mistik, sembolik ve şaşırtıcı bir evren." İşte tam da aradığım sözcükler. Canan’ın Arter’deki sergisini gezerken ve hikayelerini dinlerken en baskın şekilde gördüğüm ve hissettiğim 'söylenceler' oluyor. Arter Sanat Galerisinin bütün katlarına yayılmış olan sergi, sunuluşuyla, hikayeleriyle, Canan’ın tüm ürettikleriyle mistik bir dünyaya taşıyor insanı.
Üç kata yayılan ve heykel, fotoğraf, baskı, nakış, video, yerleştirme ve minyatür gibi çeşitli dallarda üretilmiş yapıtların olduğu sergide giriş katta Cennet’le buluşuyorsunuz. Ve ilk olarak Kibele. Anadolu tanrıçası olan Kibele’ye gönderme yapılan yapıt bir otoportre. Canan’ın erken dönem fotoğraf çalışmalarından biri olan Kibele’de annelik, dişilik, doğa, canlılık, üretim gibi kavramlar hatırlatılıyor. Hamilelik döneminde Kibele’ye kendini yakın hisseden Canan, hamile bedeni estetize eden, ayıplayan söyleme karşı çıkıyor; kendi bedenini tüm değişimleriyle görünür kılıyor.
DOĞA İLE İNSAN ARASINDAKİ BAĞ
Cennet’te gezintiye devam ettiğinizde bir video çok dikkat çekiyor. Kibele’nin devamı gibi olan bu video Çeşme. Sanat tarihinde sıkça işlenen çeşmeyi kadın bedeni üzerinden tanımlayan bir çalışma. Videoya baktığınızda bedenden soyutlanmış, sadece meme ve meme uçlarına odaklanmış bir çekim görüyorsunuz. Ve memelerin ucundan süt akıyor. Canan anne sütünün fizyolojik işlevi ötesinde, bebek ile anne; doğa ile insan arasında bağ kuruyor. Süt damlayan iki meme bedenden soyutlanarak birer çeşme oluyor. Cennet’in hikayesinde Canan’ın anlattıkları kulağımda yankılanıyor hâlâ: “Nerede olursam olayım, bebeğim ağladığı zaman memelerimden süt damlıyordu.”
YAŞAMIN KAYNAĞI CENNET
Ve Cennet. Tülden bir silindir şeklinde tavandan yere doğru uzanan, kendi ekseni etrafında yavaşça dönen “Cennet” ışık-gölge oyunu aracılığıyla görünen ve görünmeyenler, gerçek ve kurgusal dünyalar arasında bağ kuruyor. Çıplak bedenlerle her tür yönelimin yansıtıldığı bu evrende gökkuşağının yedi rengi ve masalsı yaratıklar duvarlarda geziniyor. Birbirine karışan o gölgelere yaklaştıkça bizim gölgelerimiz de karışıyor.
ÖZGÜR RUHLU MARTA
Cennet bölümünü gezerken uluyan kadın sesleriyle karşılaşacaksınız. Bu ses bir videodan geliyor. Ay Işığında Yıkanan Kadınlar. Video Burgazada’daki Marta Koyu’nda çekilmiş. Belki de birçoğumuzun adını duyduğu ama hikayesini bilmediğiniz bir kadın, Madam Marta anlatılıyor. 1980’lerin sonunda Burgazada’da yaşamış, özgür ruhlu, rivayete göre denize çıplak girdiği için hakkında dedikodu yapılmış, yaşadığı baskı nedeniyle hayatına son vermiş bir kadın. ‘Peki ya uluyan kadınlar?’ derseniz; ayışığına karşı uluyan, ardından neşe içinde soyunup çıplak denize giren özgür ruhlu kadınlar. Marta’nın ruhunu yaşatan kadınlar...
AŞKI MI, DELİLİK Mİ?
‘Araf’. Aşkı, şiddeti, deliliği ve hiçliği temsil ediyor. Araf’ katına doğru ilerlerken karşılaşacağınız ilk yapıt Şahmeran oluyor. Mezopotamya’ya ait olan Şahmeran yılanlara hükmeden güçlü, bilge, şifa verici bir kadın olarak hikayesini şekillendirir. Şahmeran’a kendi suretini veren Canan, onu imgesiyle temsil ediyor.Araf bölümündeki Araf yapıtında ise Cennet’teki kurgunun aynısını görüyoruz. Gri tonların hakim olduğu tül yerleştirmede, melekler ve kuşlar eşliğinde karanlıklardan dışarı doğru süzülen bir karakterin hikayesi var. Kuşlar, kanatlı melekler benliğimizin karanlık ve aydınlık taraflarını temsil ederken, kurtarıcıyı dışarıda değil kendi benliğimizde aramayı öneriyor.
Kuş Kadın, Şeffaf Karakol, Dışarıda Çok Kötülük Var yine Araf’ta yer alan diğer yapıtlar. Kuş Kadın’da bir taş üzerine oyulmuş kuştan kadına doğru dönüşen bir figür ile karşılaşıyoruz. Simurg efsanesine gönderme yapılan bu yapıtta yere yerleştirilmiş kuşlar Kaf Dağı’ndaki Simurg’a ulaşmak için yola çıkıyor. Ve Kaf Dağı’na yalnızca otuz kuş varabiliyor. Simurg’un Farsçada otuz kuş anlamına geldiğini öğrenen kuşlar kendilerinin birer Simurg olduğunu anlıyor.
Dışarıda Çok Kötülük Var, akıl hastanesi odasını andıran bir mekan. Duvarlardan, nevresime, yastığa kadar Canan’ın el yazısıyla yazdığı metinlerin yansıdığı bu yapıtta ise sevgi dolu, iyi bir dünya özlemini anlatıyor.
DÜZENE KARŞI DURMA
Artık Cehenneme ulaşıyoruz. ‘Şehretün’nar’ ve ikinci katın tamamına yayılan ‘Garâib’ül-Mevcûdât’ yerleştirmesiyle son buluyor sergi. İnsan figürlerinin tamamen kaybolduğu, sahneye cinlerin girdiği ‘Garâib’ül-Mevcûdât’ta tüller üzerine florasan boyalarla çizilmiş cinlerin tamamı, karartılmış olan mekana yayılmış. Yayıldığı bu cehennem bizi korkularımızla yüzleşmeye, cin dediklerimizle bir arada olmaya çağırıyor.
Canan serginin adını taşıyan ‘Kaf Dağı’nın ulaşılamayan bir dağ olarak bilindiğini, okyanusun karanlığıyla çevrelenen ‘dağların anası, anaların anası’ olarak tanımlandığını söylüyor. “Aslında bizden çok uzakta görülen bir dağ tanımlaması yapılıyor” diyor. Kaf Dağı’nın Ardında ise düzenin karşısında duran, tutsak olduğu sistemden özgürleşme umudu olan bir bütün duruyor.
*Sergi 24 Aralık’a kadar Arter’de devam edecek.
İlgili haberler
Taciz dediğin film değil, ama filmi de var...
Müvekkillerim hayır dediler efendim. Bu erkekler bilmelidirler ki hayır, hayır demektir. Tanıdık, ar...
GÜNÜN KİTABI: Ölü kadınlar memleketi
Bu kitap, kadın cinayetlerinin neden politik cinayetler olduğunu anlamamızı sağlıyor. Nasıl yakınımı...
İhraç edilen kadın emekçiler Hakikatin Gücü’nü anl...
KHK’larla ihraç edilen kadın emekçiler ihraç sonrasında neler yaşadıklarını anlattığı “Hakikatin Güc...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.