Çocuk şarkılarını çocuklarla üreten bir grup: Şubadap Çocuk
Büyükten küçüğe herkesin hem ruhuna hem diline hitap eden şarkılar üreten Şubadap Çocuk’la hikayelerini konuştuk.
Şubadap Çocuk’u duymayan kalmamıştır diye düşünüyoruz. Ama duymayanlar için hatırlatalım. 2013 yılında İzmir’de çalışmalarına başlayan Şubadap Çocuk bugün çocuk şarkılarını çocuklarla birlikte söyleyerek farklı bir yöntem izliyor. Soru sormak, duyarlı olmak, doğa, emek, özgürlük, toplumsal cinsiyet eşitliği ise şarkılarındaki ana konulardan. Büyükten küçüğe herkesin hem ruhuna hem diline hitap eden şarkılar üreten ekiple hikayelerini konuştuk.
Öncelikle herkes gibi başlama hikayenizi merak ediyoruz. İlk şarkınıza giden yolculuğunuz nasıl başladı?
Başlangıçların merak edilmesi sürpriz değil elbette ancak birden başlayan bir çalışma olarak değil de adım adım, içselleştirerek ilerleyen bir çalışmayız. İzmir Müzisyenler Derneği, İzmir Halkevleri başta olmak üzere çeşitli kurumlarda yürüttüğümüz müzik temelli çalışmalarda ciddi bir repertuar eksikliği tespit edip kolları sıvamıştık. Başladık uydurmalara ve çocuklarla buluşmalara. Korolarda, okullarda, parklarda çalışıldı ve söylendi bu şarkılar. Fakat ilk ürettiğimiz şarkılar çocukların süzgecinden geçemeyen şarkılar oldu. Dolayısıyla çöpe gittiler ama çocuklarla birlikte emek vermeye devam ettik. Sonrasında ilk albümümüz olan Bilmiş Çocuğun Şarkıları albümüne girebilen şarkılar ortaya çıktı.
Konserlerinizde bununla ilgili kısa bilgiler veriyorsunuz ama bilmeyenler için ŞUBADAP nedir, ŞUBADAP kim, neden ŞUBADAP?
Artık bir grup ismine ihtiyacımız olduğunu fark ettiğimizde uzun bir isim arayışına girdik. En sonunda Takatuka tadında ritmik bir uydurma sözcük oluşturmaya karar verdik. İşte Şubadap kelimesi böyle çıktı ortaya. Sonrasında Şubadap Çocuk’a bir de anlam uydurduk: ‘Soru soran çocuk’. Şarkılarımızın pek çoğunun niyeti de doğru soruları ortaya çıkarmak için yapılıyor.
Ülkemizde şimdiye kadar yazılmış, söylenmiş şarkılardan farklı bir gelenekle varsınız (İyi de varsınız) bu farklılığı oluşturan sebepleriniz nedir?
Şarkıları oluştururken iki hattın birleşiminde olmaya çalışıyoruz: Birincisi çocukların ihtiyaçları, ikincisi de toplumun ihtiyaçları. Örneğin zorbalık meselesi hem çocukların hem de bugün açıkça -hem siyasal hem sosyal ve dolayımıyla da psikolojik olarak- tüm toplumun sorunu. İşte Zorba şarkısının gerekliliği buradan kaynaklanıyor. Ya da Moyo Masal Tiyatrosu ile birlikte hazırladığımız Gökyüzünü İten Kuş şarkısının birlik temasının çocuklarda ve yetişkinlerde ifade ettiği anlam farklı olsa bile hem çocukların hem de tüm toplumun ihtiyacına denk geliyor bize göre.
Okullarda çocuklarla yaptığımız söyleşilerde çok çeşitli sorular geliyor bize. En sonunda da biz soruyoruz ‘Sizce biz neden böyle şarkılar söylüyoruz?’ diye. İlk akıllarına gelen ‘Çocukları mutlu etmek için’ gibi cevaplar oluyor. Elbette bu çok doğru, çocukları mutlu etmek demek bizim için de mutlu olmak demek. Çocukların mutlu olmadığı bir çocuk şarkıları konseri neyi anlatırsa anlatsın! Bazı çocuklar durumu kavrayıp cevaplıyorlar: ‘Bize bir şeyler anlatmak için’. Evet diyoruz, yaklaşık böyle. Her şarkının gezindiği bir konu ve bir mesajı var ama, birtakım bilgileri çocuklara yığmak için şarkılar yapmıyoruz. Şarkılar çocuklar konuların içerisinde sorularla, örneklerle gezinsin diye yapılıyor.
‘ŞUBADAP’IN ARAKASINDA KOLEKTİF BİR EMEK VAR’
Nasıl bir ekipsiniz? Kendi aranızda ki görev ve çalışma dağılımını nasıl sağlıyorsunuz?
Önce Şubadap Çocuk çalışmasının tahmin edilenden daha fazla emekle var edildiğini ifade etmek isteriz: şarkı besteleme/tartışma/kaydetme/düzenleme/yayınlama, mali işler, konser ve turne organizasyonları yapmak, turne belgeselleri çekmek/kurgulamak, video klipler hazırlamak, kitap yazım/çizim/düzenleme/basım/kargo/dağıtım, mahallelerde çocuklarla müzik çalışmaları, konser provaları, uzun yolculuklar, öğretmenler için materyaller hazırlamak, şarkıları farklı dillere çevirmek, iç eğitim çalışmaları yapmak, öğretmen listesiyle düzenli paylaşımlar yapmak, çalışma stüdyosunun düzenini sağlamak, çalgıların bakımını yapmak/yaptırmak, sosyal medyayı yönetmek, web sitesini düzenlemek, turne arabasının işleriyle uğraşmak, gelen telefonları cevaplamak…
Kendimizi bir kolektif olarak tanımlıyoruz. Şu anda kolektifin içinde 10 kişiyiz. Bu kişilerin büyük bölümü İzmir’de ve ortak evlerde yaşıyor. Ayrıca ortak bir çalışma alanımız (stüdyo) var. Fakat yakın ve uzak çevrelerden pek çok kişi de bu çalışmaya omuz veriyor. Kişiler değişebiliyor ve ayrıca da biz kolektifimizin çalışmalarının kişilerle özdeşleşmesini istemediğimiz için kişilerin isimlerini öne çıkarmamaya çalışıyoruz.
Sık toplantı yapan bir ekibiz. Böylece birbirimizden öğrenen ve birbirimize öğreten bir hali koruyabiliyoruz. Yukarıda ilk aklımıza gelenleri sıraladığımız bu işleri yapmak için bir iş bölümümüz var. Bunun yanı sıra bu iş bölümlerinin gidişatı ile ilgili genel toplantılar da yapıyoruz. Her bir çalışmayı (mesela ki kitaplar, albüm, turne, video-klip…) ayrı ayrı değerlendirdiğimiz toplantılar da yapıyoruz. Kolektifteki herkesin her konuya dair söz ve karar hakkı var.
Ülkemizde ve dünyada şimdiye kadar beğendiğiniz örnek aldığınız birileri var mı? Çalışmalarınızda ilham aldığınız işler oldu mu?
Aslında bizim gelişimimiz daha çok kendi yağımızda oldu ama Türkiye’den ve başka ülkelerden de çok sayıda kişi ve grubu takip ediyoruz. Bu röportajı okuyanlara dünyadan ve Türkiye’den isimler vermiş olalım: Latin Amerika’dan Canticuanticos, Palavra Cantada, Duo Karma, Pim Pau, Alain Schneider. Türkiye’den Onur Erol, Ezo Sunal, Pırlangıç Çocuk, Banu Kanıbelli… Türkiye’den de çok güzel üretimler çıktığını düşünüyoruz. Müzikalite olarak çok gelişkin çalışmalar yapılıyor. İçerik tercihleri ve pedagojik bakış noktasındaysa kimisiyle biraz kimisiyle çok farklı yerlerde duruyoruz.
Tabii bir de geçmişten bugüne uzanan bir birikim var. Biz bu anlamda içererek aşma yöntemini kullanıyoruz. Yani şimdiye kadar Muammer Sunlardan Barış Mançolara ve bugüne kadar üretilen tüm çocuk şarkıları kültürünü sahipleniyoruz ve bu birikimi bugünün çocuk şarkıları külliyatını oluşturmak için bir basamak olarak görüyoruz. Dolayısıyla günümüzün kültürünü oluşturmak için bu basamağı aşmaya gayret gösteriyoruz. Bu topraklarda çocuk şarkılarının geçmişi Osmanlı’ya kadar uzanıyor. Her dönemde, iktidarların çocuklar ve halk üzerinde yaratmak istediği kültür neyse yaklaşık benzer öğeleri çocuk şarkılarında görüyoruz. Onun için Osmanlı’da çocuklara sürekli uslu olmayı ve uyumayı öğütleyen şarkılar, ulus devlet ile beraber çalışkanlık, vatana bağlılık, ulusun üstünlüğü gibi vurguları öne çıkarıyor. Daha sonra bunlara çevre, dostluk, barış, din, eğitimin ihtiyaçları gibi konular da dahil ediliyor. İktidarlar çocuklar üzerindeki hegemonyasını şarkılar üzerinden kurmaya devam ediyor. Bunların örneklerini verip fenomen haline getirmek istemeyiz.
Ama bir yandan da çocuk şarkılarının bu biçimde üretilişi noktasında biz ilk değiliz, toplumun gerçek ihtiyaçlarının peşinde şarkılar üretenler de olmuş. İlk olarak yakın zamanda gündeme de gelmiş olan Fatsa’nın efsanevi belediye başkanı Terzi Fikri döneminde ortaya çıkan, Ali Asker ve Mehmet Gümüş’ün müzikal çabalarının sonucu Fatsa Çocuk Korosu bu kategoride anılmalı. Yine Mehmet Gümüş’ün Esenyurt Belediyesi Çocuk Korosu bu akımın devamı niteliğindedir. Bu insanlar, çocuk şarkıları alanının önemini kavrayan sanatçılardır. Yine bu kategoride feyz aldığımız bir başka oluşum da İstanbul MKM Çocuk Korosu. Çıkardıkları ‘Halklar Kardeştir’ albümüyle Türkçe-Kürtçe güzel şarkıları repertuarımıza kazandırmışlardı. İşte aslında Şubadap Çocuk da bu yoldan ilerliyor, fakat yeni bir dille, yeni bir müzikal üslup ve elbette pedagojiyi kuşanarak…
Bu pedagojiyi oluştururken dünyanın pek çok noktasından çocuklara, eğitime ve müziğe dair farklı pratikleri ve bu pratiklere kılavuzluk eden öğretileri inceledik. Kültür ve eğitimin dönüştürücü işlevi ile özel olarak ilgilenen Antonio Gramsci, Ezilenlerin Pedagojisi eseriyle tanınan Paulo Freire temel kaynaklar olarak varlığını sürdürüyor. Elbette Makarenko’nun okul deneyiminden Summerhill okullarına, Porto Allegre’den Veneuella’dan kıtaya ve dünyaya yayılan El Sistema örneğine kadar pek çok pratik de bizler izler bırakmış durumda. Bunlar belki doğrudan pedagojik bakışımıza şekil vermemiştir ama mutlaka bu izleri de cebimize koyarak ilerliyoruz. Bunların yanı sıra Kodaly, Dalcroze, Orff, Suzuki’nin isimleriyle özdeşleşmiş olan 20.yy’ın öne çıkan müzik eğitim yaklaşımları da müzikleri oluşturma ve çocuklarla buluşturma şeklimizi besledi.
Şubadap Çocuk’un Öğretmenler Odası kitapçığı için TIKLAYIN
Daha önce şarkıların kitaplaştırıldığı çok görülmedi. Ele aldığınız konuları şarkılardan sonra kitaplaştırmanın verilen mesajlar düşünüldüğünde çok etkileyici olduğunu düşünmeyen yoktur. Bunun için size bir kez daha teşekkür etmek istiyoruz. Bu gerçekten çok kıymetli bir iş. Kitap olayın farklı bir boyutu bunu nasıl yapıyorsunuz? Kimlerle çalışıyorsunuz, kimlerin desteğine ihtiyaç duydunuz?
Sağ olun 🙂 Şarkıların tamamlanması ya da genişletilmesi niyetiyle kitapları oluşturuyoruz. Şarkıların içerisindeki temaların üzerine kitaplaştırmak üzere yeniden düşünüyoruz. Hem şarkıya bağlı kalarak hem de tema üzerinden oyunsu olan yeni bir kurgu yaratmaya çalışıyoruz. Böylece hikâye kitapları da ayrıca edebi değeri olan ve kendi başına ayrı bir çalışma, çocuklarla buluşacak yeni bir araç da oluyor. Görev alan arkadaşlar yazıya döküyorlar. Sonra kolektif bir düzenleme oluyor ve çalışmalarımızla dayanışma gösteren çizer arkadaşlarımızın çizimleri ekleniyor. Şimdiye dek çizer arkadaşlarımız Betül Uzun, Anastasia Kurtuluş, Mina Ada Yancı, Eda Dereci ve Özüm Baykaş’ın desteğiyle kitaplarımızı oluşturabildik.
Kitap her şeyiyle hazır olunca baskıya giriyor, internetten (pandora.com.tr) ve konserlerde kurduğumuz stantlardan satın alınabiliyor. Fakat bizim bütün üretimlerimiz gibi kitaplarımız da #copyleft yani paylaşmak isteyen herkesin. Bu sebeple tüm kitaplarımız aynı zamanda web sitemizden (subadapcocuk.org) ücretsiz okunabiliyor.
Bir yeni kitabınız daha çıktı: GÖKYÜZÜNÜ İTEN KUŞ. Bununla ilgili kısa birkaç şey anlatmak ister misiniz? 9. kitabınız oldu, neler hissediyorsunuz?
Şubadap Çocuk çalışmasının her aşamasında denemeler yapıyoruz. Bazılarının önü açılıyor, bazılarıysa sönümleniyor. Örneğin albüm yapmanın bu kadar sürekli olacağını tahmin ederek başlamadık albüm yapmaya. Turnelerin bu kadar işlevsel olacağını düşünerek çıkmadık yollara. Fakat yaptıkça yollar açıldı. Sonra biz de yürüdükçe yollar genişlemeye başladı. Kitap meselesi de bizim için benzer şekilde ilerledi. Çekirdeksiz Domates şarkısının kitabını yapalım fikri ve el yordamıyla becerdiğimiz bu işten sonra, ‘Diğer şarkılara da yapmalıyız’ bilincine ulaşmıştık. İşte bu yol devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Gökyüzünü İten Kuş şarkımızın kitabını yayımladık. Moyo Masal Tiyatrosuyla ortak çalışma yaparak oluşturduğumuz bu şarkının kitabı, çizer arkadaşımız Özüm Baykaş’ın da çok değerli emekleriyle resimlendi.
Bütün bu işlerin yadsınamaz gerçeği olan ekonomik bir boyutu var tabii ki…Sizin bu çizgideki hassasiyet ve duyarlılıklarınız nedir? Halk sponsorluğu nedir?
Bizim maddiyat oluşturmak için birkaç yolumuz var: Birincisi konser gelirleri. Fakat yılda yaklaşık 110 konser yapan ve bunların yarısını devlet ilkokulları ve ilerici dernek/kurumlarla ücretsiz yapan bizler için bu pek de büyük bir kazanç sağlamıyor. İkincisi internet üzerinden dinleme gelirleri. Üçüncüsü ise bizim en çok önemsediğimiz gelir kalemi: halk sponsorluğu. İlkesel olarak sponsorlar ve fonlarla hareket etmeyen bir topluluğuz, dolayısıyla çalışmalarımızı onaylayan ve devam etmesini isteyen kişilerin katkılarına ihtiyaç duyuyoruz. Buradan gelen gelirlerin bütününü halk sponsorluğu diye adlandırıyoruz. Aslında biraz daha açık ifade etmek gerekirse, toplum için ortaya koyduğumuz bu çalışmanın yükünün de toplumsal olarak sırtlanmasını önemsiyoruz.
Evet, ekonomik durum ortada. Sanatçılar açısından, itibarsızlaştırma, yasaklar ve sanat emeğinin değersizleştirilmesiyle beraber durum biraz daha zorlaşmış durumda. Fakat buna teslim olmak istemiyoruz. Şu anda çalışmalarımıza destek olmak isteyen kişiler Kreosus hesabımız üzerinden aylık ya da tek seferlik destekler sağlayabiliyorlar.
Yaptığınız çalışmaları destekleyen ebeveynlerle ne kadar etkileşim halindesiniz? Ortak payda da buluşabildiğiniz çalışmalar var mı?
İzmir’de 9 yıldır çocuklarla müzik temelli çalışmaları sürdürdüğümüz bir mahalle var: Harmandalı. Burada toplum yararına çalışmalar yapan Harmandalı Kültür Sanat Derneği bünyesinde şimdiye dek toplam 3 kuşaktan çocuklarla çalışma yapmaya devam ediyoruz. Elbette çocuklarla ilgili her şeye ebeveynler ya da bakım veren kişilerin de katılması gerekir. Bu konuda özellikle kafa yoruyoruz. Bu çalışmalarda ebeveynler de görev alıyor, emek veriyor. Hep aynı şeyin altını çiziyoruz: “Bu çalışmalarımız parasız ama emeksiz değil”. Sağ olsunlar ebeveynler de elinden gelen emeği veriyorlar. Aksi takdirde dönüştürücü olamayız ve dönüşemeyiz.
Eminiz ki bu sorumuzla ilgili anlatacak çok hikayeniz vardır. Çocukların konserlerinizden sonra ya da şarkı ve kitaplarınızla ilgili çok geri dönüşleri oluyor. Bunların içerisinde en akılda kalan kısa bir hikayenizi anlatır mısınız?
Çok derin sonuçlar çıkarabilecek hikayeleri yaşama şansı buluyoruz. Bir dönem konser sonralarında herkesin konsere ilişkin fikirlerini yazabileceği bir defter koyuyorduk. Oraya 9 yaşında bir çocuk: ‘Çocuklar için bu kadar düşünülmesine pes doğrusu’ yazmıştı. Buradan çocukların toplum içindeki mevcut durumuna, bunu çocukların görmesi ve bilince çıkarmasına ve bizim çalışmamızdaki emeği görmesine kadar pek çok şeye ulaşabiliyoruz.
Yine bir konserde “Özgürlük sizce ne demektir?” diye sorduğumuzda çok sayıda cevabın ardından küçük bir çocuğun “Kuşun kafesinin kapısının açık kalmasıdır” demesi de bizde çocuklara ve çalışmamıza dair farklı pencereler açan olaylardan birisi.
Ve son olarak biz sizi en son Barış Manço Parkı şenliğinde gördük. Sizin için nasıl bir deneyimdi? Sizin aklınızda nasıl kaldı?
Barış Manço Parkı’nda olmak bizim için de çok güzeldi. İnsanların nefes aldıkları, çocukların rahatça oynayabildiği böyle bir parkın, orayı kullananların bir araya gelip mücadele etmesiyle kurtarılması çok değerli. Bazen çocuklara bir şeyleri miras bırakmaktan bahsediyorlar ya, işte en güzel miras budur: ağaçlar, parklar, oyuncaklar, basket sahası, oturma bankları, çimenler… Ve elbette bunları gerçek anlamıyla korumak… İşte saatlerce ders yapsanız, bir kamyon öğüt verseniz ulaşılamayacak olan şey budur. Makarenko’dan ödünç alınan o ilke: Çocuklara hakkını aramasını öğretmek istiyorsak aynı anda da kendi hakkımızı aramayı öğrenmeliyiz.
Fotoğraf: Utku Korkmaz
İlgili haberler
GÜNÜN MÜJDESİ: Şubadap Çocuk’tan yeni albüm
Çocuklara ve Şubadap severlere müjde… Şubadap Çocuk ekibi ‘Hey Buraya Baksanıza’ isimli 6. albümünü...
GÜNÜN ÇAĞRISI: Şubadap Çocuk tam size göre, var mı...
Çocukların ihtiyaçlarının bu kadar ticarileştirildiği, üstelik içeriğinin de bu kadar gericileştiril...
GÜNÜN ŞENLİĞİ: Sanayide, tarlada, madende değil; Ç...
Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü nedeniyle İnsan Hakları Derneği İstanbul Çocuk Hakları Komisyo...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.