Bazen kolaya kaçar, yara açanı ölüme havale ederiz ya… Hani işin içinden çıkamayınca, varamayınca düzlüğe, zihinsel, örgütsel ve toplumsal güç halledemeyince sorunu devrederiz ya bilinmeze… Ölümlü dünya, ölsek ya da ölse de kurtulsak… Çaresizliğimizde küçülür, ölümden medet umarız ya… Hani baş edemeyiz kötülükle, bir mucize bekleriz, ölümün eteğine sığınırız ya… Peki ölüm olmasaydı! Belki bir gün dediğimiz o gün hiç gelmeseydi. Ya “Padişahım çok yaşa” denilen sonsuza kadar yaşasa, insanlar da o yaşadıkça onu alkışlasaydı… Sarayda yaşayan da sokakta yatan da sonsuza kadar kör döngünün içinde kalsaydı… Biliyorum düşünmesi bile kabus ve hemen çekiliyor, sözü Saramago’ya bırakıyorum.
Ben, bu yazarı çok sevdim. Bu kez yazarın Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş eseriyle yine bilinmeyen bir zamanda, adı bilinmeyen bir ülkeye yolculuğa çıktık. Yol arkadaşımız ölüm. İsminin baş harfi bile küçük yazılmış, çünkü ölüm bile isyanda. Korku filmi izler gibi nefeslerimizi tutup, ayak parmaklarımızın üzerine basarak ilerledik. Bilinmeyen bu ülkede bir yeni yıl arifesinde ölüm görevini yapmadı, “Ertesi gün hiç kimse ölmedi.” Tek bir dünya var. Sonsuza kadar yaşam, harika, değil mi? Başlangıçta her şey çok iyiydi, rüya gibiydi. Fakat din tacirleri bu durumdan hoşlanmadı. Dünyanın ötekisi, berisi yok; hepsi bu. İyi de din sömürüsünden nemalananlar bunu nasıl sürdüreceklerdi? Yoksulu, kimsesizi, zavallıyı nasıl korkutup, şükrettirteceklerdi? Sağlık sistemi, sigorta ve cenaze hizmetlerinde de bir telaş başladı. Ölüme yeniden görev düştü. Bu kez ölüm, ölecek olanlara bir hafta öncesinden öleceklerini iletti… Ne oranda kaos olabilir ve politikacılar ne kadar yalan, dolan, dalavere çevirebilir?
José Saramago bu eserinde kapitalist sistemi, dini kullanarak toplumları sömüren politikacıları hiciv sanatını kullanarak eleştiriyor. İnsanın bencil ve ikiyüzlü yanını adeta bir çuvala koyup duvara fırlatıyor. Okuyucu her nedense iktidarın zalimliğine şaşırmaz; ölümün cinsiyetini, yaşamın başlangıcının ve sonunun kadında birleşmesini yazarın kadına atfettiği bir değer olarak algılar…
Fotoğraf: Nebat Bukrek/Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Bir kitap: Fransız Devriminde Kadınlar
Kamusal alanı kullanma, kadının sosyal, siyasal ve kültürel alanda da var olma mücadelesi kadın önde...
Bir kitap: Hayvanlara Övgü
Michel de Montaigne’nin Hayvanlara Övgü kitabıyla anlaşıldığı gibi yolculuğumuz hayvanlar alemine. Y...
Bir kitap: Kelebek
Onunla 12 Eylül karanlığında, kayıp haberlerinin çoğaldığı, güneşin yeni günü aydınlatmada yetersiz...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.