Sanırım erkek çocuğu anneleri olarak bizler, oğullarımızı büyütürken içinden çıktığımız feodal, ataerkil sistemin etkisinden pek ayrılamadık. Tersten erk kültürünün zincirlerine orasından, burasından dolanarak daha fazla sarmalandık. Bazen de tek tek kurtuluşu mümkün sandık, bireysel çabada toplumsal algının gücünü küçümsedik; kimi zaman da tersten abartarak feodal zincirleri kırmak adına kapitalizmin ‘bireyci’ duvarına tosladık. Başka nasıl açıklanabilir kadını yok sayan, ikincil gören erkin sürekliliği, kadın bilincinin yükselmesine rağmen kadın cinayetlerinin hız kesmemesi?
Stephen Crane’in George’un Annesi eseriyle kitap yolculuğumuz anneliğe, düne ve geçmişin bugüne yansıyan sonuçlarına; acaba sözcüğü ile olasılıklar arasında yolculuğa. Bir yerlerde bir terslik olmalı, bağrında bu kadar çelişki barındırmamalı. Yani erkeklerin dünyaya gelmesinden sorumlu olan biz kadınlar, onları besleyip, büyüten, hayatı öğreten ilk öğretmenleri olarak bizler şikayetçiyiz yaşamın her alanındaki cinsel ayrımcılıktan, yok sayılmaktan, ikinci sınıf insan muamelesi görmekten. Demek ki ya sistemi küçümsüyor, toplumsal mücadeleyi yadsıyoruz ya da bir yerlerde bir şeyleri yanlış yapıyoruz. Belki ikisi de! Kitap yolculuğunda yol arkadaşlarımız hayalleri, gelecek beklentisi olan genç George ve onun ufak tefek yaşlı annesi. Annenin bir adı yok. Çünkü onun tek görevi kaybettiği üç oğlundan sonra geriye kalan tek oğlunu hayatta tutmak, ona rehberlik etmek. O annelik görevini yaparken belki hepimiz gibi bunu bir parça abartarak oğlunun yaşam alanını kısıtlar, onu ‘yastığına işlemek’ ister. George yıllar sonra gördüğü çocukluk arkadaşı Jones’un etkisiyle gece hayatını merak eder, oralarda var olmaya çalışır. Anneden kopar. Gözünden bile esirgediği oğlunun avucundan sabun gibi kayıp gittiğini gören ufak tefek yaşlı annenin bu sürece kalbi dayanır mı?
Stephen Crane’in George’un Annesi eserinde yazar, içimizden rastgele herhangi bir ailenin sıradan, olağan yaşamına değinir; aile bağlarını, anne, oğul ilişkisini irdeler. Yazar sıradanlık içinde binlerce yılın oluşturduğu toplumda kök salan feodal kurallara, içsel bağlılığa dikkat çeker. Okuyucuya geleneksel aile yapısını sorgulatır. Dinin etkisindeki gerici geleneklerden oluşan feodal kültür ile mücadelenin alternatifinin kapitalizmin sunduğu bencil, bireyci yaşam şekli, aile yapısı değil, ekonomik, siyasi, ve toplumsal mücadele ile olunacağını ancak bu yol ile kökten değişeceğini hatırlatır.
Fotoğraf: Nebat Bukrek/Ekmek ve Gül
İlgili haberler
BİR KİTAP: Başka Bir Gökyüzünün Altında
"Soluklandığımız duraklarda kimler yok ki? Onları sevdiklerinden ayıran sınırlardaki tel örgüleri so...
Bir Kitap: Nazi İşgalinde Sovyet Kadınları
Yüreğiyle, beyniyle, bileğiyle, Nazi faşizmini püskürtülmesinde emeği geçen kadınlar. Bu bir kitapta...
BİR KİTAP: Tom Amca’nın Kulübesi
Tom ve tenlerinin rengi nedeniyle doğduğu andan itibaren satışa çıkarılan, oradan oraya sürüklenen k...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.