
Malzemesi dil, muhatabı insan olarak tanımlanan edebiyat (yazın) sanat dallarının en etkileyici ve işlevlisidir. Yazmak; hayatı ve insanı estetize etmekse eğer, yaşamı yazmak da onu irdelemek, sorgulamak, anlamak, anlamlandırmak demek yanlış olmaz.
14-16 Şubat tarihleri arasında Eskişehir'de kentin en güçlü üç kadın yazın kaleminin (Şair Emek İrtem, Şair Yazar Nilüfer Altunkaya, Yazar Zerrin Saral) Eskişehir Ekmek ve Gül Grubu'nun konuğu oldukları bir edebiyat atölyesine katıldık. O kadar değerli bir çalışmaydı ki bu; biz mutfaklarından, çocuk odalarından, iş yerlerinden çıkıp gelen kadınlara çok şey öğretti. Edebiyatın temel ilkelerini kavramamıza, yeni estetik değerler oluşturmamıza, pencerelerimize yeni yeni perspektifler açmaya hizmet etti. Yazma eylemi bireysel bir edim ise de başta kendimize ve sonra birbirimize güvenerek yol almanın tadına vardık. Yazar ve şair konuklarımız çok mütevazi ve yüreklendiriciydiler. Yolculuğumuzda bir kuşun yavrusuna uçmayı öğretirkenki sabrı ve coşkusunu taşıyarak adeta.
Ben de naçizane, okuduğum kitaplarından küçük birer örnek sunmak istedim siz okuyucuya.
Şair Emel İrtem "Hu" adlı şiir kitabında yerel ve evrenselin içiçe barışıkça el ele tutuştuğu geniş yelpazesinde; serin okyanus suları gibi yeise, karamsarlığa izin vermeyen, her konuda söyleyecek sözü olan, vurucu, yakıcı, bazen biraz muzip dizeleriyle şaşırttı, çarptı, allak bullak etti bizi.
Hal ve Gidiş
seksen yaşındaydı
"hâl ve gidiş yazıyordu karnemizde" dedi
"neydi notun? " dedim
"elbet pekiyi"
"ama ne demek bilmiyorduk
hâl ve gidiş...
köyde bilen birine sorduk,
siz güzel gidiyorsunuz ya
çok güzel" dedi
"o yüzden eğitmen vermiş size pekiyi"
ertesi gün tasdiknamelerimiz alındı
"vay efendim ne demek
hâl ve gidiş pekiyi"
"kızların arkasından mı bakıyor bu eğitmen?
sonra onu da gönderdiler köyden"
anladım meseleyi
belki bu yüzden
öğretmenler sürgün
hâl ve gidiş sormak yasak
kızlar tasdiknameli
ve cehalet yıldızlı pekiyi
(2018-Seyitgazi) (Sf.56)
Öğrenilmiş Çaresizlik
...
"sevmek değil
sevmemek sonradan öğrenilir
dil damaktan dişten vazgeçer
dudak dudaktan
kendine çarpan ses ölür, öpüş kaçar
ağzın artık simsiyah bir gökyüzüdür
uçup gittim
sevmek değil
sevmemek sonradan öğrenilir
öğreteni çoktur karanlığın
karanlık korkak olmasa
bu kadar derinde mi gizlenir"
...
(2017 Eskişehir) (Sf.21)
Şair yazar Nilüfer Altunkaya "Sen Buralarda Yokken" adlı öykü kitabında yaşadığı kentin Odunpazarı-Dere sokağındaki kadınlarına ses olmuş. Çokça kadın karakterin; uğraşlarını, dertlerini, tasalarını, sevinçlerini paylaştığı öyküler ayrı ayrı gibi görünse de muhteşem bir novella tadı taşıyor bir ölümü odak alarak. Ritmi hiç düşmeyen, sıcacık hikâyesiyle sarıp sarmalayan ve bütün kadınlar gibi biraz kederli, duygulu, incelikli ve kırılgan cümleleri, insanın içine içine işleyen. Özgürlüklerinin sınırları erkeklerce çizilen kadınları.
Bir de sürpriz olan, interaktif diye tanımlayabileceğimiz "mesafe" adlı bölüm çok enteresan biçimde akıcılığı hiç bozmadan, heyecanla adım adım sona sürüklüyor okuyıcuyu.
"Çeyiz "
" Bir kız çocuğu bazı şeyleri çabuk öğrenir. Diğerleri gibi olmayı, soru sormamayı, mızmızlık yaparken bile temkinli olmayı, eteği rüzgarda açılırsa hemen tutup bacaklarını gizlemeyi, saçını çekip kaçan erkek çocuklara dil çıkartıp gıcıklık yaparken çirkin olmayı, gezmelerde annesinin dibinde hanım hanımcık oturmayı... "
(sf.12)
"Mesafe "
"Benim yitik başlangıcım, ürkek Adem'in, yıkık dökük ülkem, yanlış seçimim, sen benim hikâyemin konuşmayan kahramanısın.
Mesafelerden yarattım seni. Geçmişin anlamını yitirdiği gelecekten yana umudumuzun olmadığı zamanlardan geçerken yeniden konuşmaya başladın benimle."
(Sf.72)
Yazar Zerrin Saral "Küçük Kırık Çizgiler" kitabında yoğunlukla duygu düzlemiyle dokuduğu bağa sımsıkı sarılıp, kahramanlarının üstü örtülü iç dünyasında adım adım gezdiriyor bizi. Hem de çok farklı mekânları seçiyor öykülerine yuva olarak. Pavyondan ücra bir köye, okuldan şarap evine, ya da bir atölyeye. Naif, incelikli sözcüklerini insana ve onun duygularına dair ne varsa nakşediyor şiirsel bir dil ile. Kadınca...
Demirci Miço'nun Çırağı
"Demirci dükkanına geldiğin ilk gece, Minço örsün başına geçip kavradığı balyozu defalarca indirdi. Metal sesler, göğe açılan pencereye değin çınladı. Yattığın yerden tüm sesleri duydun, Minço'nun hıçkırıklarını da. Baş ucundan bir an olsun ayrılmadı. Söylendi, sövdü sebep olanlara. Duymazdan geldiğin cümleler kurdu.
"Oğul, ses senin, tekrar çıkacak. Asıl derdim, çıktığında duyacaklarım..."
Esir kampında yanıtsız bıraktığın her soru bedeninde izler bıraktı. Sonra istesen de konuşamadın.
(Sf.13)
Ninni
"Üzgün, tüm fotoğraflarında. Güzelliği, elbisesi, hüznünü örtmeye giriştiği çaba, bol gelmişliğiyle üstünde öyle emanet. Ne yapsa, babamın söylenmelerini, kıskançlıklarına yaşı tutmuyor. " Nefes alamıyorum abla, boğuluyorum, kurtarın beni, yoksa... " demiş, son görüştüklerinde Nihal teyzeme, "canıma kıyarım. " Kendinden yirmi yaş büyük babamı bir gün seveceğine inanmasını tembihlemiş Nihal teyzem de. On üç yaşında evlenmeden bir ay önce regl olmuş, anneme."
(Sf.85)
Fotoğraflar: Ekmek ve Gül
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.