Sevgili Ekmek ve Gül okurları…
Kovid-19 salgını bize tüm dünyada kapitalist-emperyalist sistemin çıkmazlarını, vahşiliğini saldırganlığını, emekçi halkların elinde kalan kazanımlarını nasıl budadıklarını, gasp etmeye çalıştıklarını tüm çıplaklığı ile gösteriyor, göstermeye devam ediyor.
Ülkemizde de kovid-19’a karşı verilmesi gereken mücadelenin, alınması gereken önlemlerin yetersizliğini Evrensel Gazetesi ve Ekmek ve Gül aracılığıyla okuyoruz.
Muradım sizlere pandemi koşullarında yaşamımızın ne kadar zorlaştığını anlatmak değil. Sizlerle 8 kişiden oluşan bir grup kadın olarak; pandemi koşullarında bir araya gelişlerimizde yaptığımız bir etkinliği paylaşmak istedim.
Bizler, 50-70 yaş sınırında emekli olan kimimiz akademisyen, kimimiz sağlıkçı, kimimiz bankacı, kimimiz ev kadınlarıyız. Her ay bir kitap okuyup birlikte değerlendirme, yorumlama kararı aldık.
İlk kitabımız Evrensel Basım Yayın’dan çıkan Ahmet Naim’in “Yeraltında Kırk Beş Sene” kitabı oldu. Yeraltında Kırk Beş Sene, bir maden işçisinin anıları, bir anı-röportaj kitabı (1886-1931 yıllarını anlatıyor).
Kitap bize geçmişten bugüne maden ocaklarındaki güvencesiz-zorlu çalışma koşullarını, çocuk işçiliği tüm çıplaklığıyla gözlerimizin önüne seriyor. Bugün hala maden işçilerimizin güvencesiz, zor koşullarda nasıl çalıştıklarını, göçük altında kalışlarını, ücretlerinin ve kıdem tazminatlarının gasbını ve hak arayışlarında karşılaştıkları engelleri, yaşadıkları zulmü bir kez daha bir kitap ile değerlendirdik.
Kitaptan bazı bölümleri paylaşmak istiyorum:
“Hiç unutmam, madene ilk gelişim, zemherinin dondurucu bir gününde idi. Devrek’in Çomaklar Köyü’nden Zonguldak’a ineceğiz. Her tarafı kar kapatmış, karakış bütün şiddetiyle ortalığı kasıp kavuruyor.”
“‘Muhtar-ağa’ köy odasında bizi karşısına dizdi. En büyüğümüz on beş yaşında yedi çocuğuz. Köyden madene gidecek ikinci tertip amele arasına biz de karışacağız. Muhtar-ağa dedi ki: Ey çocuklar! Artık delikanlı oldunuz, beylik ocaklar sizi gözlüyor. Çomakların yüzünü kara çıkarmayın”
…
“ Paramızı dayak yiye, yiye küfür işite, işite alırdık.”
…
“Göçükte kalan öldüyse mesele yok! Canlıysa onun için de kötü, sizin için de…”
…
“Hep merak edilmiştir:
Zonguldak kömür ocaklarında hiç kadın amele çalışmamış mıdır, yok mudur?
Olmaz olur mu hiç? Benim aklımda kalanlardan bir kaçının ismini sayayım: Asalı Sultan, Topçu Emine, Kırdıkaçtı Zülfiye…“
Yazımı daha fazla uzatmadan, okuduğumuz bu kitapla bir kez daha maden işçilerinin yaşadıklarını, hakları için mücadele ederken nasıl engellendiklerini ve karşılaştıkları zorbalıkları görüyoruz.
Son olarak değerlendirmemizden çıkansa kısaca; insanca bir yaşam mücadelesinin birlikte, örgütlenerek mücadele etmekten geçtiğinin başkaca bir yolu olmadığıydı…
Sağlıcakla kalın…
İlgili haberler
Maden işçisinin eşi: Parmağımdaki alyansı bir yağa...
13 aydır maaşlarını alamayan Ermenek maden işçileri ve aileleri basın açıklaması gerçekleştirdi. Açı...
Maden-İş’li kadınlar dayanışma standında
İzmir depreminin ardından kurulan çadır kentlerde birçok kurum depremzedelerle dayanışma gösterirken...
Madenci eşi isyan etti: Orada kocamın yolunu keser...
Somalı bir madenci eşi, işçilerin jandarma tarafından engellenmesine tepkili: ‘Hak istemek suçsa ben...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.