Ötekileştirme ve nefrete karşı birleşelim
Bizler adına siyaset yaptığını düşünenlerin oy kazanmak için Türk olmayan her kesimi dışlamaya çalışmasının ne hakla ne hukukla ilişkisi yok. Bu kutuplaşmadan en çok etkilenen de kadınlar.

Seçimlerin Türkiye siyasetini belirlemeye çalıştığı, dört bir yandan seçimi kazanmak üzere “öteki” kabul edilene düşmanlığın büyütüldüğü bir dönemi geride bıraktık. Tıpkı seçimin her şey olmadığını bildiğimiz gibi. Bizler adına siyaset yaptığını düşünenlerin hamaseti büyüterek oy kazanmak için makul Türk olmayan her kesimi dışlamaya çalışmasının hakla, hukukla adaletle ilişkisi olmadığını biliyoruz. Her biri uzun uzun tartışılacak konular olmakla birlikte bu yazının konusu seçim dönemi boyunca sıklıkla adları “geri gönderme” ile anılan mülteciler olacak. Seçimin sonucu açıklandıktan sonra sosyal medya da “bu seçimin sonucunu mülteciler belirledi” gibi bir çıkarım ile tüm yükü ülkedeki mültecilerin sırtına yükleyenlere birkaç kelam etmek bu düşmanlığın yarattığı yangına birkaç damla su dökebilmek açısından gerekli.

TÜRKİYE TRANSİT ÜLKE KABUL EDİLDİ

Mültecilerin en çok mesele edilen konulardan biri olmaya başlaması 2011 yılında Suriyelilerin Türkiye’ye gelmesi ile başladı diyebiliriz. Türkiye tarihselliği itibarıyla Avrupa’ya açılan kapı olması dolayısıyla da çoğunlukla transit-geçiş ülkesi olarak kabul ediliyordu. Süreç içinde Türkiye’nin ucuz emek cennetine çevrilmesi, Avrupa’nın kapılarını kapaması, Orta Doğu coğrafyasında emperyal devletlerin güç alanlarını büyütmesi bununla birlikte savaşların artması gibi sebeplerle Türkiye artık mülteciler için hedef ülkeye dönüşmüştür. Göç İdaresi Başkanlığı tarafından paylaşılan verilerin şeffaflığı konusunda derin endişelerimizle birlikte, Türkiye’de toplam 4 milyon 990 bin “yabancı” bulunuyor; bu sayının 3,4 milyonu ise Suriyeli.

Türkiye dünyada başka hiçbir ülkede olmadığı kadar büyük bir mülteci nüfusuna sahip. Bunun en önemli nedenini, AKP hükümetinin açık kapı politikası uygulayarak büyük bir Suriyeli nüfusu “ensar” söylemi ile misafir etmeye başlaması olarak görebiliriz. Bununla birlikte mültecileri her dönem Avrupa’ya karşı koz olarak kullanan da ‘Geri Kabul Anlaşması’ ile Türkiye’nin bir göçmen deposuna dönmesini sağlayan da yine aynı hükümet.

TÜRKİYE SİYASETİNDE ÖTEKİ OLMAK

Dünyada aşırı sağın yükselişi göçmen düşmanlığı ile iç içe bir biçimde gerçekleşiyor. Türkiye’de yaşayan milyonlarca mülteci nüfus da bu düşmanlıktan payına düşeni alıyor. Siyasetçiler için mültecilerin kullanışlı bir aparat olarak görülmesi sadece Türkiye’ye has bir durum değil. Mültecilik ile kurulan öteki inşası, ülke içerisinde yaşanan sorunların nedeni olarak gösterip siyaseten sorumluluğu zayıf öznelere tahsis etmek epey karşılaşılır bir durum. Fakat bu yöntemlerle ekilen düşmanlık tohumunun siyaseten getirdiği oy kazancı, birlikte yaşamak durumunda olan bizler için hayatı çekilmez bir hale getiriyor. Seçim sürecinde Ümit Özdağ, “13 milyon sığınmacı var hepsini Zafer Turizm ile geri göndereceğiz” demeye başladığında sayıların afakiliği böyle bir sığınmacı nüfus olmadığı gerçeği bir yana, mültecilerin birer çuval gibi bir otobüse atılıp gönderileceği söylemi, bu topraklarda bütün zorluklara rağmen 12 yıldır yaşamaya çalışan insanların çabalarına saldırmak üzere programlanmıştır. Dünyanın hiçbir yerinde, bir günde geri gönderme mümkün olmadığı gibi, savaş riski olan ve güvenli olmayan ortamlara geri göndermeme ilkesi çiğnenerek uluslararası hukuk ayaklar altına alınmak istenmez. Bununla birlikte sorunun gerçek çözümü için gerekli yol ve yöntemlere başvurmadan hamaseti sürdürmek, halkın öfkesinin asıl sorumlular yerine mültecilere yönelmesine neden olmaktadır. Öte yandan meselenin taraflarından biri olan dünya devletlerine yönelik tek bir söz edilmiyor; oysa sorunu çözmek için Geri Kabul Anlaşmasına karşı durarak, Avrupa’nın bekleme odasına çevrilen Türkiye’nin üzerindeki sorumluluğun bölüşülmesi talep edilebilir.

YERLİ VE MÜLTECİ KADINLAR: EN ÇOK YARAYI BİZ ALIYORUZ

Şiddet, taciz, esnek ve ucuza çalışma, mobbing, hasta ve yaşlı bakımı, ev yükü, geçim sıkıntısı… Sıraladıkça büyüyen tüm bu sorunlar, ırk, dil, din fark etmeksizin tüm kadınların sorunu olarak karşımızda duruyor. Sırtında bir çantasıyla yurdunu terk edip tehlikeli göç yollarına çıkmak zorunda kalan mülteci kadınlar, ek olarak, büyütülen şiddet dili ve düşmanlığın karşısında da savunmasız durumda. Seçim dönemi boyunca her sorunun kaynağının mülteciler olduğunu ve onlar gittiğinde tüm sorunların çözüleceğini iddia edenlerin sesleri yükseldikçe ve toplum içinde karşılık buldukça mülteci kadınların yaşamı daha da zorlaştı. Mülteci kadınlar sokağa çıkmaktan imtina ediyor, çocuklarını okula göndermekten korkuyor, geri gönderilirim endişesiyle şiddete ve baskıya karşı her geçen gün daha da sesini çıkaramaz hale geliyor…

Yaratılan bu karanlık yalnızca mülteci kadınları değil yerli kadınları da içine çekiyor. Kadınlar bu tablo içerisinde yerli ve mülteci olmaları fark etmeksizin en çok hasarı görüyor. Bu söylem inşasıyla yerli kadınlar sokakta mülteci erkeklerin tacizine uğramakla korkutulurken, mülteci kadınlar yerli erkeklerin şiddet ve tacizine karşı susmaya, daha da çok sinmeye itiliyor. Oysaki kadınların özgürce sokaklarda gezebilmesi ve her anlamda yaşamlarını kurabilecek güce sahip olması birilerinin kalmasına veya gitmesine değil, eşitliğin kurulmasına ve kurumsallaşmasına bağlı.

Türkiye’de yaşayan kadınlar olarak güvende olmadan yaşama halimize ilişkin geliştirdiğimiz stratejiler kadar, bizlere sunulan bu yaşamı kabul etmemek için birleşme halimiz de bir o kadar gerçek ve güçlü. İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırıldığı süreçte bunu gördük. İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak sadece yerli kadınların yaşam güvenliği için değil mülteci kadınların da eşit bir yaşamı inşa etmesi için hayati idi. Bu sebeple eylemlerde yerli ve mülteci kadınlar omuz omuza mücadele edecek gücü kendilerinde gördü ve bu güç tüm bu umutsuz tablonun içerisinde ışımaya devam ediyor.

Fotoğraf: Pexels

İlgili haberler
Siyasette ayrımcı söylemler göçmen kadınları korku...

‘Bizim gidecek yerimiz yok. CHP gelse bizi gönderecek. Ayrıca sokakta en çok CHP’ye oy veren kesimle...

Erdoğan’a oy veren Adıyamanlılar ekonomiden endişe...

Evlenecek çiftleri ‘Davullu zurnalı düğün mü olur? Bir sürü insan öldü!’ diyerek eleştirenler o gece...

Kimin soyu, kimin soyadı

AYM üyesi eşitlik hurafe derken davama bakan hakimin söylediği ise eşin ne zaman senin soyadını alac...