Hayat boyu mücadeleden vazgeçmemiş bir kadın: Müstesna*
Müstesna 36 yaşında, 3 çocuk annesi. Geçimini gündüzleri atölyede çalışıp akşamları ise evde toka yaparak sağlıyor. Başka kadınların da gelir elde etmesi için toka işini onlara öğretiyor.

Büyük bir odada, büyük büyük 20’ye yakın poşet, hepsinin de içleri dolu. İlk defa gören biri “Her yer ne kadar da dağınık” diye düşünebilir. Müstesna’yı tanıyanlar ise “Bu dağınıklık değil, bu emek” der. Burası Müstesna’nın küçük ama içi kocaman evi. 36 yaşında, 3 çocuk annesi genç bir kadın o. Geçimini gündüzleri atölyede çalışıp akşamları ise evde toka yaparak sağlıyor. Başka kadınların da gelir elde etmesi için toka işini onlara öğretiyor. Hayatı boyunca mücadele etmiş, cesur bir kadın. “Bende cesaret yoktu fakat cesur olmak zorunda kaldım” diyor Müstesna.

18 yaşındayken akrabası ile evlendirilmiş. Daha sonra da memleketinden taşınarak başka bir şehre yerleşmiş. Pijama hiç giyemezmiş mesela. Çünkü eşi 2 ayda bir Müstesna’yı “Senin varlığın hata” diyerek sokağa atıyormuş. Eve de hiç para getirmezmiş. Açlıktan artık 45 kiloya düşmüş Müstesna, “Sonra hamile kaldım, hamileyken eve icra geldi. Dükkanına gidip ev gibi orada yaşamaya başladık. Dışarıda çalışmama izin vermiyordu” diyor.

Eşi eve gelmediği zaman ekmek alamadığını anlatıyor Müstesna, evin içinde hapis hayatı... “Çocuk olunca 2 yıl sadece emzirdim, çünkü evde yiyecek bir şey yoktu. Makarna bulunca az az yapıyordum ki bitmesin. Çocuğun altını pamuklu bir bezi poşete koyarak bezliyor, ısıtıcıda su kaynatarak duş alıyordum. Artık çöpten yiyecek ve kıyafet toplama durumuna gelmiştim. Bir gün terziye sabunluk işi yapıp 20 lira kazandım hemen gidip ekmek ve eşime de sigara aldım. 2 yıl boyunca sabunluk yaparak geçimimizi sağladım. Bir süre sonra dükkandan atıldık, başka bir eve çıktık ancak oradan da atıldık. Başörtüsü dikmeye başladım. Eşim onu da bıraktırdı. Damacana için sepet örmeye başladım, 1 buçuk yıl da bu şekilde geçimimizi sürdürdüm.”

‘BOŞANDIM AMA KURTULAMADIM’

Müstesna evden atıldığı dönemlerde hep ailesinin yanına gitmiş, onlar da “O senin kocandır” diyerek geri göndermişler. Daha sonra eşi yurt dışına gideceğini söylemiş. Müstesna’da gitsin diye biriktirdiği bütün parayı adama vermiş: “3 ay hiç haber alamadık. Öldü sandık orada. O ise keyif yapıyormuş. Sonra ‘Boşan ben biriyle evleneceğim’ diyerek baskı yapmaya başladı. Tabii bu durum beni mutlu etti ve biz boşandık. Gündüz temizliğe giderek akşam da el işleri yaparak evimi geçindirdim. Ailem, akrabalarım hariç herkes çok sevindi boşanmama. Hayatımızı tam düzene sokarken bir gece pat diye eve geldi. Balkon kapısını çalmış. Çocuklar da açmışlar kapıyı donup kalmışlar. Ben de bir yakınımı aradım. O adamın da yakınını aradım. Bana ‘Sen niye boşandığını herkese söylüyorsun. O istediği zaman gelip gidecekti’ dedi. Sonra çocuklarımı alacağını söyledi. Çocuklar ‘Biz seninle gelmeyiz’ dediler babalarına. Eski eşim ‘2 hafta kalıp gideceğim’ dedi. Bir şey diyemedim. Bir gün işten gelirken oğluma mesaj attım ‘Bir şey lazım mı?’ diye. Oğlum ise ‘Anne ben 1 hafta önceki hayatımı istiyorum’ yazmış. Canımı çok yaktı o cümlesi. Bir gün bize, ‘Bana 4 yılın hesabını vereceksiniz’ dedi. Polisler geldi, kimi alalım dediler. Ben de ‘Beni alın’ dedim. Çünkü onu alsalardı hemen 1 saate bırakacaklardı.”

‘İLLA ÖLMEM Mİ GEREKİYOR?’

Müstesna o kadar doğru söyledi ki. Çoğu kadın sırf nasıl olsa 1 saate bırakılacak ben daha çok şiddet göreceğim diyerek polisi arayamıyor. Müstesna da biliyordu bunu. O yüzden kendisi karakola gitmek istemiş. Polisler ona sığınmaevini önerdiklerinde kabul edecekmiş fakat büyük oğlunu o adama bırakmak istememiş. Evine geri geldiğinde kapının kilidini değiştirdiğini fark etmiş. Polisle birlikte çilingir çağırmış. Evden kıyafetlerini ve önemli eşyalarını toplayarak çıkmışlar. Temizliğe gittiği, toka yaptığı kişilerden rica etmiş destek istemiş. O insanların desteğiyle başka bir şehre gitmiş. Gizlilik kararı çıkartmak istemiş ama Müstesna’yı “kan davası yok aranızda” diyerek geri göndermişler… “Kan davası yok ne demek, illa ölmem mi gerekiyor? Kaç kere uzaklaştırma istedim. Ama o adam hep evimi basmaya devam etti. Şimdi tehdit ediliyorum. Bulduğu zaman beni ve çocuklarımı öldüreceğini söyledi. Büyük oğlum lise de okuyordu, okulu bırakmak zorunda kaldı. Telefondan asla tehdit etmiyor. Çünkü o işini biliyor. Eski eşimin beni bulması için akrabalarım yardım ediyor. İşe giderken koşarak gidiyorum resmen.”

‘BU ÜLKEDE KİM ASGARİ ÜCRETLE GEÇİNEBİLİR Kİ’

Müstesna isminin anlamı, “Benzeri az bulunan, benzerlerinden ayrı, üstün olan, seçkin” demek. Gerçekten öyle bir kadın. Benzeri az bulunan. Oldukça güçlü. Ve çevresine de destek olan bu gücünü dağıtan bir kadın. Maalesef büyük çocuğu okulu bırakmak zorunda kalmış. Müstesna, kadınlara da destek oluyor, onlara iş gönderiyor. “Ben eve iş alırken fazla fazla alıyorum. Çünkü çevremdeki insanların durumu çok kötü. Hiç kimse geçinemiyor. Yaşlı amcalar, erkekler, kadınlar, gençler... Hepsi benden toka alıp evde ek iş yapıyorlar. Bu ülkede asgari ücretle kim geçinebilir ki? Artık herkes gündüz ayrı işte, gece de evde ayrı işle uğraşıyor. Çok para kazandırıyor diyemem ama en azından ekmek alıyoruz evimize” diyerek öfkesini de belirtiyor.

*Güvenlik gerekçesiyle ismi değiştirilmiştir

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Özgürce yaşamak için…

Haklarımızı ve özgürlüklerimiz için bunu yapmamız gerekiyor. Yaşamlarımızı zor şartlar altında korum...

Parmakla gösterince değil el ele verince güçleniyo...

Aynı fabrikada çalışan, kapı komşusu olan bu insanları birbirlerinden ayıran şey konuştukları diller...

Umudu dürt, umutsuzluğu yatıştır*

Evet, değişim sandıkla olmadı, ama öbür sandığı bekleyecek bir beş yılımız daha var mı? Emeğinin kar...