Düztepe, Cengiz Topel’deyiz. İki üç katlı evler, dar ve çarpık sokaklar. Birçoğunda yaşayanlar Antep’e çalışmaya gelmiş aileler: Van’dan, Siirt’ten ve hatta Suriye’den. Kapıları çaldığımızda genelde çocuklar açıyor. “Anneni veya babanı çağırabilir misin?” diyoruz, hemen bağırıyor: Anne! Kadınlar kapıya çıkarken en başta çekiniyorlar. Kim gelmiş, diye soruyorlar çocuklarına. “Bir abla gelmiş seninle konuşmak istedi” deyince çekincelerini bir kenara bırakıp kapıya çıkıyorlar. Belli ki kadın kadına konuşmaya ihtiyaçları var. Mutlulukları ses tonlarından anlaşılıyor. “Yardım için geldiniz sandım” diyorlar ama yüzlerinde bir umutsuzluk yok, aksine bir rahatlama içindeler. “Zaten bize kimse yardımda bulunmaz, biz onlara oy vermiyoruz” diyorlar.
Kadınların çoğu ev eksenli çalışıyor, eşleri fabrika işçisi, büyük çocuklar ise okulu bırakıp işe başlama evresinde. Kadınlar sabahtan akşama kadar çocuklarla ilgileniyor, akşam olunca eşleriyle ilgileniyor, herkes karnını doyurunca da yapabilenler, ceviz kırıp ev ekonomisine katkıda bulunuyor. Kırdığınız cevizlerden yiyebiliyor musunuz, diye soruyoruz. “Nerede...” diye cevap veriyorlar.
Öncelikleri kendi yaşamlarına dair özel istekleri değil aslında. En başta karın doyurma, sonra çocuklarının okuyabileceği koşulları olması. Lisede okulu bırakıp çalışan çocuklarını anlatıyorlar. İleride onları da böyle bir yaşamın beklediği korkusu var üzerlerinde. “Peki sen?” diyoruz, “Sen ne yapıyorsun?” Evden dışarı, belki sadece kapının önüne kadar çıktıklarından bahsediyorlar. Komşularıyla iyi geçinenler görece şanslı. Birbirleriyle dertleşiyor, ortak sorunlarını konuşuyor ve konuştukça güç alıyorlar.
NASIL OY KULLANDIKLARI EVDEKİ KONUMLARININ GÖSTERGESİ
“Seçimler hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye soruyoruz. “Bugüne kadar oy verdik de ne oldu? Bizim oylarımızla başa geldiler ama sonra suratımıza bakmadılar. Şimdi oy vereceklerimiz neden farklı olsun?” diyerek oy vermeyeceğini belirten kadınlar da vardı; “Kocamla daha konuşmadık, o ne derse benim de oyum ona” diyenler de. Kadının ev içindeki konumu açısından önemli bir gösterge aslında. Kadınların kendi hayatları ve hakları üzerinde ne kadar az söz sahibi olabildiğinin bir göstergesi. Bir yandan da hayat koşullarının iyileştirilmesinin imkansızlığına kapılıp umudunu kaybetmiş olan kadınlar...
Eşi işini kaybetmiş olan bir kadın yan komşusunu gösteriyor. “Bunlar (sığınmacıları kastediyor) ucuza çalıştıkları için kocam işsiz kaldı. Biz de üç kuruşa çalışmayı kabul etmek zorunda kaldık.” Yine bu kadınla biraz konuşunca görüyoruz ki ne komşuluğuyla ne de mahalledeki ilişkileriyle ilgili bir sorunu yok. Tek derdi kocasının yaşanabilir bir ücretle çalışması.
Bunun üzerine yan kapıyı çalıyoruz. Çıkan yine çocuk, annesini çağırıyor. Annesiyle konuşmaya çalışıyoruz ama anlaşamıyoruz. Sonra çocuğundan öğreniyoruz ki Türkçe bilmiyorlar. Çocuklar aramızdaki dil bariyerini kırmaya çalışıyor. “Kaç yıldır buradasınız?” diye soruyoruz. “Ben burada doğdum” diye cevaplıyor çocuklar. Birçoğu ilkokula gidiyor. Oyun arkadaşlarıysa komşunun çocukları.
MÜLTECİ KOMŞULARIMIZLA DERDİMİZ ORTAK
Aynı fabrikada çalışan, kapı komşusu olan bu insanları birbirlerinden ayıran şey konuştukları diller mi, doğdukları topraklar mı yoksa çektikleri bu yoksulluğun sebeplerini birbirleri olarak görmeleri mi? Peki bütün bu kadınların talepleri ortak değil mi? Evet, ev içinde yaşananlarla tüm bu ekonomik çöküntünün, eşitsizliğin, şiddetin, adaletsizliğin yükünü çekenler bu kadınlar, bizleriz. Çocuklarının hayatının kurtulmasının derdini çekenler ama büyük çocuğunun çalışmasına içten içe muhtaç olanlar da bizleriz, eşi işsiz kaldığında ve eve ekmek girmediğinde evdeki şiddetin mağdurları da biz kadınlarız.
Komşumuzla, sıra arkadaşımızla, iş yerindeki arkadaşımızla konuşarak yalnızlığımızı kırıyoruz; çaresiz olmadığımızı görüyoruz. Birbirimize temas ettikçe cesaretleniyoruz, el ele verdikçe güçleniyoruz. Bütün bunların ışığında rahatlıkla söyleyebiliriz ki Antep’teki kadınların sorunlarıyla üniversitedeki ve lisedeki genç kadınların, işçi kadınların, memur kadınların sorunları ortak. Ekonominin tüm baskısını üzerimizde hissettiğimiz bugünlerde en temel haklarımız için, hayatlarımız için mücadelemiz de ortak. Bu yazıyı kaleme alırken henüz ikinci tur seçimleri yapılmamış olsa da biz biliyoruz ki seçimlerin sonucu her ne olursa olsun biz haklarımız ve hayatlarımız için, çocuklarımıza yaşanılabilir bir gelecek bırakmak için her koşulda ve her türlü zorlukta beraber mücadele edeceğiz. Bizi hayatta arka plana, tabiri caizse mutfağa tıkmak isteyenlere karşı her yerde olabileceğimizi göstereceğiz: evde, sokakta, iş yerlerinde, okulda... Bulunduğumuz her yeri mücadele alanına çevirecek ve bizden alınmaya çalışılanlara sahip çıkacağız. Her zaman birbirimize ve mücadelemize güveneceğiz. Şimdi her şeyden çok ihtiyacımız olan da budur.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Ayrıştırıcı söylemlere karşı ısrarımız yan yanalık
Aynı ekonomik koşullara, aynı şiddet sarmalı içine sıkışan kadınlar bir arada olmaya ve kadın düşman...
Siyasette ayrımcı söylemler göçmen kadınları korku...
‘Bizim gidecek yerimiz yok. CHP gelse bizi gönderecek. Ayrıca sokakta en çok CHP’ye oy veren kesimle...
Erdoğan’a oy veren Adıyamanlılar ekonomiden endişe...
Evlenecek çiftleri ‘Davullu zurnalı düğün mü olur? Bir sürü insan öldü!’ diyerek eleştirenler o gece...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.