Umudu dürt, umutsuzluğu yatıştır*
Evet, değişim sandıkla olmadı, ama öbür sandığı bekleyecek bir beş yılımız daha var mı? Emeğinin karşılığını alamayan, çocuğunun karnını doyuramayan kadınların bekleyecek beş yılı var mı?

Türkiye tarihinin en kritik seçimlerinden birini geride bıraktık. Seçimler sonucunda Recep Tayyip Erdoğan yeniden Cumhurbaşkanı oldu. Seçimlere giderken ve seçimler esnasında -ilk turda da ikinci turda da- pek çok usulsüzlükle karşılaştık. Birinci turun ardından YSK’nın verileri ile ıslak imzalı tutanakların birbirine uymadığını gördük, binlerce sandığa itiraz edildi. Ancak birinci turun ardından ağırlıkla gerici ve milliyetçi bir Meclis tablosu oluşmuş oldu. Karma eğitime, kadınların eşitlik hakkına karşı olan HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partisi de bu dönem Meclise girdi. Bir gecede İstanbul Sözleşmesi’ni kaldıranlar şimdi yanlarına bir de kadınların “sahiplenilmesi”ni isteyenleri aldılar. Ancak, hayatımıza topyekûn müdahale etmek, bizi sürekli övdükleri aile kurumunun içine hapsetmek için canhıraş uğraşanların karşısında hakları ve hayatları için mücadele etmekten vazgeçmeyen ve vazgeçmeyecek olan kadınların temsilcileri de Meclis’te yer aldı.

İkinci turda Erdoğan’ın kazanması seçim sürecinin başından beri artan kaygıları derinleştirdi. Başta sosyal medya platformları olmak üzere birçok alanda kaygısını, korkusunu paylaşanların yanında ise kız kardeşlik boy gösterdi. Sokakta yürürken daha çok çekineceğini söyleyene “beraber yürürüz” diyenden, her an hiç tanımadığım biri tarafından öldürebilirim korkusunu yaşayana “bir kişi daha eksilmeyeceğiz” diye uzanan bir bağ.

Süleyman Soylu’nun Oy ve Ötesi’ni hedef göstermesine rağmen birçok okulda ilk seçimden daha fazla sandık görevlisi, müşahit ve okul sorumlusu görev aldı. Sandığa sahip çıkmak özellikle gençler açısından “geleceklerini korumak” olarak da nitelendirilen bir duruma geldi. Yaratılan korku iklimine rağmen oluşabilecek tüm olumsuzları öngörerek hareket etmek ve sandığın başında durarak oyuna sahip çıkmak, gönüllü olarak sorumluluk alıp tutanakları, okulları tek tek tutmak… Bunlar direncin göstergeleriydi.

Gerici Meclis tablosuna, seçimin sonucunda “baharın” gelmemesine, kadınların haklarına yönelik saldırıların artacağının işareti olan balkon konuşmasına karşı kadınların da sözü var: Haklarımızdan da hayatlarımızdan da asla vazgeçmeyeceğiz!

KUTUPLAŞTIRMA SİYASETİ

İktidara geldiği günden bugüne -özellikle de son yıllarda- AKP iktidarı kendinden olmayan, kendini desteklemeyen herkese karşı bir sınır çiziyor, belli başlı söylemlerle onu destekleyenler ve desteklemeyenler olarak halkı kutuplaştırmaya çalışıyor. Bu seçim sürecinde de muhalif kesimleri, kendisine oy vermeyi düşünmeyenleri çok açıktan hedef alan, “devletine bekası” ya da “ülkenin elden gideceği” söylemlerini kullanmaktan hiç çekinmedi. Erdoğan, balkon konuşmasında bir yandan 85 milyonun cumhurbaşkanı olacağını söylerken diğer yandan LGBTİ’leri hedef gösterdi.

Seçim sonuçlarının ortaya çıktığı günden bugüne hep şu söylendi: “Bu memleketin yarısı değişim istiyor.” Peki, oy oranlarına göre bu memlekette “değişim istemeyenler” kimler?

Burada oyun neden ve nasıl verildiğine biraz bakmak gerekiyor. AKP pek çok yerde sosyal yardımlar karşılığında oy alıyor. Krizle birlikte giderek yoksullaşan halk daha çok yardıma muhtaç kalıyor ve üçe beşe bakmadan ona verilenle idare etmeye çalışıyor. Tüm bu sosyal yardımlar, bu sürecin nasıl işlediği, AKP’nin yoksul mahallelerde nasıl örgütlendiğine dair çok somut bir örnek var. 28 Mayıs’tan bir gün önce Sema Barbaros’un izlenimi.** Burada uzun uzun detaya girmeyeceğim ama mutlaka okunması gereken bir yazı. “Her şey bu kadar zamlanıyor hala nasıl oy veriyorlar?” diye soranlara, “Bunlar bu zamları hak ediyor, oh olsun diyorum” diyenlere yanıt olacağını düşünüyorum.

ORTAK KAYGILAR, GÜVENSİZLİKLER

Bir de şöyle soralım: Memleketin yarısı gerçekten değişim istemiyor mu? “Değişim istemeyenler” olarak tarif edilen kesim içerisinde de bu ekonomiden şikayetçi, bu baskıcı yönetimden bıkmış, artık rahatça yaşayabildiği, çocuğunun beslenme çantasını doldurabildiği bir hayat isteyenler çoğunlukta. En başta kadınlardan biliyoruz, Erdoğan’a oy verse bile yaşamlarının değişmesini istiyorlar. Ama “istikrar”, ama “terör”, ama “başörtüsü” söylemleri ile, tehditler ile gözü korkutularak “ikna” edilenler onlar. Mevcut yönetim değişirse ne olacağına dair kocaman soru işaretleri var kafalarında. Onlara göre bir tarafta 21 yıldır iktidarda olan, “ülkeyi bir şekilde ayakta tutmuş”, “ekonomi kötü olsa bile dış politikada çok iyi” bir Erdoğan var, diğer tarafta uzun yıllardır iktidar olamamış bu yüzden de verdiği vaatlerin gerçek olup olmayacağına güvenemedikleri bir muhalefet var. Yani “değişim”in hayatlarını nasıl değiştireceğini bilmeyen ve bu yüzden en azından yıllardır bildiğini “seçen” kadınlardan bahsediyorum. Başka bir alternatif göremedikleri için AKP’nin kurduğu ittifakın tüm kadın düşmanı politikalarına rağmen ona oy veren kadınlardan…

DURUN SİZ KARDEŞSİNİZ!
Burada iş artık hepimize düşüyor. İşin seçimle bitmediğini biliyorsak ve mücadeleye devam edeceğimizi söylüyorsak, mücadelemizin içine o alternatifsiz bırakılan kadınları da dahil etmek zorundayız. Yani onlara çocuğunun karnının doyduğu, sokakta yürürken tedirgin olmadığı, okulda hocasının onu taciz etmediği, istediği kıyafeti giyebildiği, üç kuruşa uzun saatler mesai yapmak zorunda olmadığı, kimsenin bize roller biçmediği bir dünyanın var olabileceğini ve bunu ancak birlikte kurabileceğimizi göstermek zorundayız.
Evet, AKP’nin yanına aldığı karanlık güçlere karşı öfkemiz büyük. Ancak bu karanlık güçler oy versin vermesin tüm kadınları, tüm gençleri içine çekmek üzere inşa ediliyor. Bu karanlığın riskinden henüz farkında olmayan kadınları haberdar etmek de bunun karşısında durmak da hepimizin zorunluluğu ve sorumluluğu. Şimdi tüm bu yaşananlara rağmen kendini sıkışmış hisseden, tünelin ucundaki ışığı arayan her bir kadının elini tutmamız lazım. Bugün elini tutamadığımız her bir kız kardeşimiz yarın pişmanlığımız olmasın. Hadi öfkemizi bizi bu hayata mahkûm edenlere yöneltip, “değişim istemediğini” düşündüğün komşunu, sıra arkadaşını, iş arkadaşını arayalım şimdi! Bir kahve içerken konuşalım bakalım güvende hissettiğimiz bir hayat, eşit bir hayat, şiddetsiz bir hayat için neler yapabiliriz, bu saldırıları nasıl püskürtebiliriz, daha fazla kimlerle yan yana gelebiliriz...


HAK GASPLARIYLA GEÇECEK BİR 5 YILIMIZ DAHA YOK!
Evet, değişim sandıkla olmadı, ama öbür sandığı bekleyecek bir beş yılımız daha var mı? Emeğinin karşılığını alamayan, çocuğunun karnını doyuramayan, şiddetten, baskıdan bıkmış kadınların bekleyecek beş yılı var mı? 21 yılda AKP söylemleriyle, politikalarıyla kadınları hedef alırken kadınlar sandığı, seçimi beklemedi. “Haklarımızdan ve hayatlarımızdan vazgeçmiyoruz” diyerek ses çıkardılar, yan yana geldiler, mücadele ettiler. Çünkü biliyoruz. Seçimler, kurulan sandıklar değişim için yeterli değil. Elbette ki tepkimizi, taleplerimizi ortaya koymanın bir aracı seçim sandığı, ama asıl değiştirici güç değişim isteyenlerin yan yana durarak verdiği mücadeledir. Burada Mervenur Yılmaz’ın seçim akşamı yaptığı paylaşıma değinmeden geçmek olmaz. Mervenur, Hendek’te 3 Temmuz 2020’de havai fişek fabrikasında meydana gelen patlamada abisini kaybetti. O günden bu yana adalet mücadelesini sürdürmeye devam ediyor. Mervenur’un seçimlerin ardından yaptığı paylaşımda “Sonuç beni etkilemez, ben bu zihniyete abimi kaybetmişim. En fazla biraz üzülüp sinirlenirim sonra mücadeleye devam. Sorulacak çok hesap var” derken de bahsettiği buydu. Katledilen, şiddete karşı korunmayan Ceren, Şule, Emine ve daha yüzlerce kadının hesabını soracağız. Geçen bu kadar yılda Soma’da, Hendek’te iş cinayetinde ölen işçilerin hesabını soracağız. Geçen bu kadar yılda istismara uğrayan çocukların hesabını soracağız. Geçen bu kadar yılda çocuklarımızın beslenme çantasını dolduramamanın, çocuklarımıza istediği bir pantolonu alamamanın hesabını soracağız. Geçen bu kadar yılda haklarımıza, hayatlarımıza dönük tüm saldırıların, aile kurumunu yücelterek bizi eve tıkmaya çalışmalarının hesabını soracağız.
Kol kola vermenin yarattığı güven duygusuyla mücadele etmekten geri durmayacağız. Bizim bekleyecek bir beş yılımız daha yok. Biz, bize çizilen “fıtratı” kabul etmiyoruz!
Seçim akşamı umudunu yitiren, umutsuzluğa kapılan komşumuzu, sıra arkadaşımızı, iş arkadaşımızı yanımıza alıp mücadeleyi büyütme zamanı. Edip Cansever’in dediği gibi; vakit umudu dürtüp umutsuzluğu yatıştırma vakti.

*Edip Cansever’in Mendilimde Kan Sesleri şiirinden alınmıştır.

**https://ekmekvegul.net/gundem/akpnin-secim-kozu-bize-oy-vermezseniz-sosyal-yardimlariniz-kesilir

Fotoğraflar: Evrensel

İlgili haberler
‘Bize oy vermezsen yardımı unut’ siyaseti

Nuran, Zeynep, Ayten... Sadece bir mahalleden yüzlerce kadından üçü... 22 yıllık iktidarı sürecinde...

Seçim sonrası bir iş yeri değerlendirmesi: Korkuyu...

Çalışmamızın eksikliklerinden öğrendiklerimizle dayanışmaya, birleşerek ortak taleplerimiz için müca...

HÜDA PAR’ın Meclise girmesine genç kadınlar ne diy...

‘İçimizdeki öfkeyi susarak bastırmak yerine gür bir şekilde haykırmalıyız. Bunu yapmadığımız bir koş...