“Bu ödülü Nuray ve onun gibi kadınların mücadelesine güç verebilmek için ve bu ödülü kendisine layık görülenlere boyun eğmeyip eyleme geçen, bu uğurda her şeyi göze alan ve ne olursa olsun umut etmekten vazgeçmeyen tüm kız kardeşlerim ve Türkiye’de hak ettiği güzel günleri yaşamayı bekleyen tüm mücadeleci ruhlara armağan ediyorum.”
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turundan bir gün önce Cannes Film Festivali’nde gerçekleşen bu konuşma, bizlere güç vermişti. Ancak Merve Dizdar’ın Cannes Film Festivali’nde En iyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü alırken yaptığı bu konuşma güncelliğini seçim sonuçlarının ardından da yitirmiş değil. Çünkü hayat nasıl 29 Mayıs’ta bitmediyse, eşit, şiddetsiz, özgür bir yaşam isteğimiz, umudumuz da bitmedi. Çünkü “güzel günler bize gelmez biz güzel günlere gitmedikçe.”
Türkiye tarihinde pek çok “kritik” olarak adlandırılan seçim yaşandı. Bu yılki cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri de bunlardan biriydi. Bu “kritik” seçimin sonucunda ortaya çıkan Meclis tablosu, HÜDA PAR, Yeniden Refah Partisi gibi partilerin Meclise girmiş olması oldu. Milliyetçi sağ partiler Mecliste çoğunluğu sağladı. Bu seçimin sonuçları pek çok kadın açısından bu tabloda kaygıyla, endişeyle, öfkeyle karşılandı. Ama Dilan Mine Uğurlu’nun haziran ayı kapağımızda da çizgileriyle yansıttığı gibi; “Bugün, yarın için mücadeleye sarılma zamanı”. Yaşanan moral bozuklukları, hayal kırıklıklarını geride bırakıp, üzerimizdeki ölü toprağını atıp kendimiz için, geleceğimiz için, yarınımız için eyleme geçme zamanı.
Kadınların ekmek ve gül mücadelesi çok eskilere dayanıyor. Emekçi kadınlar olarak mücadele hafızamız hem enternasyonal hem de çok tarihsel. Ama hatırlamamız gerekiyor. Dergimizin bu ayki orta sayfasını 15-16 Haziran direnişinden işçi kadınlara ayırdık. Kendi tarihimizden yeniden öğrenmeye, umudumuzu mücadelemizde bulmayı hatırlamak için…
Seçimin ardından yaratılmaya çalışılan kutuplaşmanın etkileri de sayfalarımızda yer alıyor. Öfkenin yanlış yere nasıl yönlendirildiği, bunun sonuçlarını nasıl deneyimlediğimizi… Deprem bölgesinde korkunç bir felaketin sonuçlarını yaşayan halkın nasıl öfkenin hedefi haline getirildiğini… Mültecilerin seçimlerde koz olarak kullanılmasını, yaşanan her türlü ekonomik, toplumsal sorunun kaynağı olarak gösterilmelerinin mülteci kadınlar üzerinde yarattığı riskleri… Tüm bunlar Türkiye’nin farklı illerinden mektuplarla, değerlendirmelerle sayfalarımızda yer alıyor.
Sandığı çıkarsak, siyasi partileri bir kenara koysak; kadın olmaktan kaynaklı yaşadığı kaygıları sorsak kadınlara kaygılarımızın ne kadar ortaklaştığını fark ederiz. Şiddeti nasıl farklı şekillerde ama nasıl ortak yaşadığımızı, nasıl şiddetten kaçmaya çalışırken yalnız bırakıldığımızı görürüz. Tüm bunların nasıl “ailenin kutsallığı” adı altında şiddetin üzerinin örtülmeye çalışıldığını görürüz. Ankara’dan, İstanbul’dan kadınlar, yaşadıkları şiddetten nasıl kaçmaya çalıştıklarını, yaşamlarını yeniden kurmak için nasıl mücadeleler verdiklerini, nasıl ölümle burun buruna kaldıklarını anlatıyorlar mektuplarında.
Dergimiz hazırlanırken yoksulluk sınırı 33 bin lira olarak açıklandı. Asgari ücretli çalışan sayısının ağırlıklı olduğu ülkemizde ülkecenek yoksuluz diyebiliriz herhalde. Protein ihtiyacımızı etten, mercimekten, tavuktan karşılayamıyorduk zaten. Şimdi de gözlerimiz havuçtan alacağımız vitaminlere hasret kalacak. Çünkü kilosu 50 liraya ulaştı. Ekmeğin ise tanesinin 10 liraya çıkacağı tartışılıyor. Sofralarımız boşalıyor, sağlıklı beslenme ise artık bir lüks. Sofralarımızdan gün aşırı sağlıklı gıdaların eksilmeyeceği, vücudumuzun vitamine, proteine hasret kalmayacağı günler bize kendiliğinden gelmeyecek. Çünkü kendiliğindeni bekledikçe daha da çok eksilecek.
O zaman “Ne olursa olsun umut etmekten vazgeçmeyen tüm kız kardeşlerim” ne var olan haklarımızın çiğnenmesine ne hukuksuz yeni yüzyılın inşasına ne aklımızla oynanarak gerçekliğin sürekli bükülmesine ne de karanlık bir geleceğe mahkum edilmeye izin vermemek için umudumuzu birbirimizde bulalım…
Görsel: Becca Tapert/Unsplash
İlgili haberler
Umudu dürt, umutsuzluğu yatıştır*
Evet, değişim sandıkla olmadı, ama öbür sandığı bekleyecek bir beş yılımız daha var mı? Emeğinin kar...
‘Bize oy vermezsen yardımı unut’ siyaseti
Nuran, Zeynep, Ayten... Sadece bir mahalleden yüzlerce kadından üçü... 22 yıllık iktidarı sürecinde...
Seçim sonrası bir iş yeri değerlendirmesi: Korkuyu...
Çalışmamızın eksikliklerinden öğrendiklerimizle dayanışmaya, birleşerek ortak taleplerimiz için müca...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.