Fethiye emeğiyle yeniden hayat buldu
Fethiye, küçük yaşta annesini kaybetti, eğitim hayatı sona erdi, eşini iş cinayetinde kaybetti... Ama her şeye karşı yeniden ayaklarının üzerinde durmayı başardı, kendi emeğiyle...

Her gün camlardaki yazılar değişiyor, kaldırımlar boyanıyor, tüm aksesuarlar her sabah dışarı çıkartılıyor, akşam ise toplanıp kapanmamak için direniyor, çünkü onun kendini dinleyebildiği tek dayanağı bu sanat evi.

“Mücadeleci ve azimli duruşun aslında adımdan geldiğini düşünüyorum” diyor Fethiye ve başlıyor hikayesini anlatmaya: “1974 mayısında Bitlis’in Tatvan ilçesinde, babam tiyatro sahnesinde Fatih Sultan Mehmet rolünü oynarken dünyaya gelmişim. Adımı da babamın o günkü sahnesinden almışım. Fatih takamamışlar, yakın olsun diye Fethiye demiş amcalarım. Ailemin ilk çocuğuyum. Zayıf bir bünyem olduğunu söylüyor büyükler, hatta yaşayabileceğime ihtimal bile vermemişler. Ama kolay kolay pes eden biri değilim, tutunmuşum işte yaşama.”

Annesi, erkek çocuk sevdası yüzünden dört çocuk daha dünyaya getiriyor ama hiçbiri yaşama tutunamıyor. Bir kız kardeşi oluyor, bu kez de annesi “Ben erkek çocuk doğuramıyorum, nasıl olsa bu da ölecek” gibi şeyler düşünmeye başlıyor, kendisi ve 6 aylık kız kardeşini babasına bırakıp evi terk ediyor. O günden sonra değişen hayatlarını şöyle anlatıyor: “Annemin bana veremediği anneliği ben kardeşime yaşatmaya çalıştım. Ama 9 yaşındaydım, hiçbir şeyin farkında bile değildim...”
Babaannesi ve halasıyla yaşamaya başlayan Fethiye’ye, babasının mesleği gereği sürekli göç eder halde olması, bir de küçük kardeşinin sorumluluğu ağır geliyor. Halası da evlenince kalıyorlar bir başlarına. Babası başkasıyla evleniyor: “12 yaşında bir kız çocuğu hevesiyle babamın nişan yüzüklerini kendi ellerimle taktım, bize anne olacak diye düşündüm” diyor.

BÜTÜN HAYATIMI DEĞİŞTİRDİLER
Fethiye, çocukluğunda yaşadığı ve tüm hayatını etkileyen bir olayı şu sözlerle anlatıyor: “1991 yılında Adıyaman’dayız, ortaokuldayım. Babamın esas mesleği Din Kültürü Öğretmenliği ama o zamanın şartları yüzünden mesleğini yapamadığı için bir yem fabrikasında müdür olarak çalışıyor. Evler şehirden uzak, sadece bir sabah bir akşam servis var, o da işçi servisi. Tek öğrenci benim. Saatlerim uymamasına rağmen okuyabilmek için o işçi servisiyle şehre gidip geliyorum. Servis şoförü Mehmet amca benim o araca binmemden hep rahatsız. Sebebini bilmiyorum ama istemediği gözlerinden okunuyordu. Bir gün koşarak durağa gelip aracın kapısını tam açarken aniden arabayı sürmeye başladı ve bunu birkaç kez tekrarlayıp bir türlü binmeme fırsat vermedi. Ben de sinirlendim, hakaret ettim. Annemden sonra hayatımın ikinci dönüm noktasının bu olay olacağını o zaman bilemiyordum. Olay fabrika müdürüne, oradan da babama kadar gitti. Babam anlatmama fırsat dahi vermeden beni okuldan aldı ve kurtuluşum olarak gördüğüm eğitim hayatım o gün son buldu. Buna dayanamadım ve iki kez intihara teşebbüs ettim, birinde babaannem fark etti, diğerinde ise değer mi diye düşünüp vazgeçtim. Bunu şimdiye kadar kimseye de anlatmadım.”

KOCAMI ÖLDÜRDÜLER, ELİME PARA SAYDILAR
Babasının çalıştığı fabrika kapanınca bu kez de Gebze’ye taşınıyorlar. Fethiye artık 18 yaşında ve burada babasının tüm engellemelerine karşı sevdiği adamla evleniyor. Eşiyle geçirdiği zamanlardan bahsederken gözündeki sevgiyi ve özlemi görmemek mümkün değil. 23 yaşında anne oluyor. Evliliklerinin beşinci yılında eşi, yeni başladığı işyerinde alınmayan önlemler nedeniyle asansör boşluğuna düşüp iş cinayetine kurban gidiyor. Buradan sonra Fethiye için her şey yeninden başlıyor. Fethiye yaşamının devamını şöyle anlatıyor: “Cenaze, taziye işleri bittikten sonra ne yapacağımı bilemedim. Kucağımda 2 yaşında oğlumla kalmıştım. Babam, ‘oğlunu bırak öyle gel’ dedi. Kaynanamlar da ‘Gidersen çocuğu bırak öyle git’ diyordu. Anneyim ben, nasıl evladımı bırakabilirim! Oğlum zaten babasız kaldı, bir de annesiz nasıl bırakırım. Annesizliğin ne demek olduğunu en iyi ben bilirim…”

Kocasının ölümü nedeniyle işyerinden aldığı tazminata eşinin kardeşleri el koyup her gün ‘vereceğiz’ diye oyalıyorlar. Fethiye, oğlunu kaybetmemek için 19 yıldır ölmüş eşinin ailesinin yanında zoraki de olsa yaşamaya çalışıyor. Bu süreçte baskı yüzünden çeşitli hastalıklar geçiriyor, bir keresinde mide kanaması geçirip ölümün eşiğinden döndüğünü anlatıyor. Yine yaşadığı ortam nedeniyle, psikolojik tedavi görüp çocuğu için ayakta kalıyor. Yaşadığı zorlukları şöyle dile getiriyor: “Kadın olmak zor, bunu biliyordum, öğretmişlerdi bana küçücükken. Ama dul bir kadın olmak daha zormuş bunu da öğrettiler. İş kazasına kurban giden eşimin tazminatını elime saydılar. Kendime ait bir hesabım yok tabii o zamanlar. Zoruma gitti, sonuçta kocamı almışlardı benden onun yerine bir miktar para vermişlerdi. Ama yine de oğlumun tek güvencesiydi o, sonra borç diye aldı kayınlarım onu da.”

İLK KEZ YALNIZ ÇIKTIM DIŞARI
Fethiye önce eşinin ailesiyle anlaşıyor ve Esenyalı’ya taşınıp karşılıklı iki daire tutuyorlar. Ama daha taşınmadan yine bir şekilde oyuna getiriyorlar Fethiye’yi ve aynı evde yaşamaya başlıyorlar. Yeni evdeki zorlu yaşamını ise şöyle anlatıyor: “7 yıl boyunca tutsaktım resmen, yalnız başıma sokağa dahi çıkamayan, yanımda refakatçi olmadan oğlumun veli toplantısına dahi gidemeyen bir kadındım. Bir kere isyan edip ‘yeter artık ne yapmam gerektiğimi biliyorum’ dedikten sonra oğlumun veli toplantısına tek başıma gidebilmiştim. O anın verdiği sevinci nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Kırmam gerekiyordu artık zincirlerimi, her şeyimi almışlardı benden; ilk önce annemi, sonra eğitimimi, eşimi, tüm gençliğimi götürmüştü zaman. Oğlumu almak istediler her şeyi verdim ama onu veremezdim. Artık bir şeyler yapmam gerekiyordu kendim için. Zincirlerimi kırmaya ve kendim için bir şeyler yapmaya karar vererek başladım boya yapmaya. Bu benim yeni hayatımdı ve kendim için yaşayacaktım bu hayatı.”

YENİDEN HAYAT BULDUM BURADA
Onunla tanıştığımız bu şirin, buram buram emek ve sanat kokan ahşap boyama atölyesini nasıl açtığını anlatmaya başlıyor sonra: “Çeşitli kurslara katıldım, yine ailenin tüm baskılarına rağmen kursu tamamlayıp eşimin emekli maaşı ve borçlarla burayı çok büyük umutlarla açtım. Bir şeyler yapmam gerekiyordu ve yaptım, hayat buldum burada. Bütün umudumu bağlamıştım buraya. Fakat beklediğim gibi olmadı gene, ülkenin ekonomik ve siyasi durumu beni de vurdu maalesef. Kapatmamak için direniyorum ama yapamıyorum, ekonomim buna uygun değil. Ekonomik kriz bir yandan, sanata ve sanatçıya gösterilen tavır ve toplumda yarattığı algı bir taraftan üzerime üzerime geliyor. Kiramı bile çıkaramıyorum çoğu zaman, özel ders vereyim diyorum talep yok... Ama olsun iyi hissediyorum burada; kendime ait bir yer burası, yaşam alanım, emeğim. Kapatmamak için direneceğim, hayallerimi tekrar tekrar gömmek zorunda kalmamak için direnip kapatmayacağım dükkanımı. Ne kadar dayanabilirim bilmiyorum...”

İlgili haberler
‘Seçme hakkını’ seçmek... Zora, zorbalığa rağmen.....

Görüyor ve biliyoruz ki bu seçimler yalnızca “Belediyeyi kim yönetecek?” seçimi değildi, şimdi artık...

Sandık bir şeydir, örgütlü güç her şey

Bunca sefalet, bunca yalan dolan, bunca güvensizlik, bunca çirkinlik içinde “Her şey güzel olacak” d...

Annem için adalet herkes için adalet demektir

İşyerinde tartıştığı Zeynel Akbaş tarafından evinin önünde öldürülen Fatma Şengül’ün çocukları annel...