Koronavirüs salgınında binlerce sağlık emekçisinin hayatı da değişti. Zorlu ve riskli ortamda çalışma, endişe, kaygı, yarınını bilememe haliyle en çok sağlık emekçileri yüzleşti. Yüzlerce sağlık emekçisinin enfekte olmasının başlıca sebepleri önlemlerin, koruyucu ekipmanların yeterli olmaması ve ülkemizin ‘Geliyorum’ diyen salgına hazırlıksız yakalanması oldu. Kadın sağlık emekçileri de hastanelerde kaygıyla hayat kurtarmaya çalışırken evlerine de kaygıyla dönerek ailesiyle arasına mesafe koymak zorunda kaldı, yükleri arttı. Görüştüğümüz hemşire kadınlar özellikle hemşirelerin enfekte hastalarla yüz yüze geldiğini, beslenme ve barınma gibi sorunlar yaşandığını, hastanelerdeki hiyerarşik yapının ve liyakatın bu süreci daha da zorlaştırdığını, sürecin iyi yönetilmediğini vurgularken 1 Mayıs taleplerini de dile getirdi.
Koronavirüs bulaşma riskiyle her gün yüz yüze kalan hemşireler anlatıyor…
LİYAKAT, PERFORMANS SİSTEMİ, HİYERARŞİ HEMŞİRELERİN YAŞAMINI DAHA DA ZORLAŞTIRDI
İpek Hemşire: “Bu dönem sağlık çalışanlarının hepsinde bir kaygı var. Hem hastalığa yakalanma korkusu, hem de işini yapmak zorundasınız bir yerde. Böyle iki arada bir derede bir ruh hali var.
Aslında sürecin başlangıcı çok kötüydü. Çünkü hastanede virüse karşı bir hazırlık yoktu. Dünyanın her yerinde yayılan bir salgın var ve Türkiye’de buna hazırlık yapılmadı yani. Hastanelerde organize olmaya başladılar derken yeni görevlendirmeler yaptılar ama o kadar deneyimsiz insanları seçtiler ki. Gerçekten liyakat denen şeyi bu salgın döneminde de iliklerimize kadar hissettik. Yeni mezun ya da çok az deneyimi olan bir sürü insanı başımıza getirdiler. Bu da bir sürü şeye sebep oluyor. Sürekli telefon üzerinden bir haberleşme ağı kurmaya çalışıyorlardı. Hem 7/24 sürekli telefonla boğuşuyorsun, takip ediyorsun çağıracaklar mı diye hem de hastaneye gidiyorsun ayrı bir stres. Nisan ayının başından itibaren oturdu bizde bazı şeyler; nöbetler en azından. Ancak yine de devam eden sorunlar var; 3 kişinin işini iki kişi çalışarak yapıyoruz. Mesai saatlerimiz bir saat bile azalmadı. Biz 24 saat çalışıyoruz ama bizim kaç katımız maaş alanlar var. Bunu ne ile açıklıyorlar bilmiyorum ama hemşirelere, teknisyenlere, temizlik personellerine gelince mesaide bir saat bile azalma yok, hiyerarşik bir durumla karşılaşıyoruz. Hem maaşta hissediyoruz bunu hem de performans dedikleri ama resmen bizi kandırdıkları sistemde hissediyoruz. Sağlık Bakanlığının ısrar ettiği şu “performans sistemi” hem bizi birbirimize karşı düşmanlaştırıyor, kutuplaştırıyor hem de adaletsiz bir şey var burada. Hastanelerde çalışanlar arasında uçurumlar var. Geçen hafta Şişli Etfal’de bir güvenlik görevlisi vefat etti koronadan, asgari ücrete hayatı pahasına çalışan bir insandı o da. Çok iyi değiliz yani bu süreçte.”
‘EKSTRA GİDERLERİMİZ ÇOK ARTTI, EK ÖDEME YETERLİ DEĞİL’
Bu süreçte ‘Sağlık çalışanlarına yüksek maaş vereceğiz’ dediler, ama ne yüksek maaş! Önceden 800-900 lira ek ücret alan sağlık çalışanı bin 500 alıyor şimdi. Canımız ortada, daha çok performansla daha uzun çalışıyoruz üstelik riske rağmen, ancak bize layık gördükleri ek ödeme bu. İyi beslenmeniz gerekiyor. Bağışıklığımızı güçlendirmemiz gerekiyor. Bazen yola para veriyoruz, örneğin, çat diye sokağa çıkma yasağı ilan ettiler, kim nasıl gidecek evine bilemedik. Herkes kendi arkadaşlarıyla ulaşımını sağlamaya çalıştı. Yani bizim ekstra giderlerimiz çok arttı bu ara. Şimdi mevzu, para mevzusu değil gerçekten nihayetinde toplumsal bir mevzu. Ama yani bu kadar uçurum yaratılması da insanı düşündürüyor. Diğer ülkelerdeki gibi bir yöntem uygulansa mesela, çift maaş gibi… Ama öyle değil. Bir taraftan biri bin 500 lira alırken diğeri 15 bin gibi bir rakam alırsa bu durum sağlık çalışanları arasında hiç de hoş karşılanmaz tabii. Bunun reklamını yapmasınlar en azından. En başından “Bin 500 lira vereceğiz” deseler birçok sağlık çalışanı sesini çıkarmayacak da belki ama yarattıkları bu ikilem tepkilere neden oldu sağlık emekçileri arasında.
‘İNSAN BAZEN ‘DEVLET NEREDE’ DİYE SORUYOR’
Sürece ilk girdiğimizde gerçekten çok hazırlıksızdık. Cerrahi maske bile çok azdı. İlk başlarda çok korkuyorduk, kendimiz maske yaptık mesela. Lastik alıp kendimize siperlikler yaptık. Kendimiz gözlük aldık. Birkaç dernek aracılığıyla n95 maskeler temin edildi. Herkes kendini çevirmeye çalıştı korkudan. Ücretsiz izne de ayrılamazsınız. Öyle bir mantığa da girmiyorsunuz zaten. Nihayetinde işimiz hep riskliydi zaten. Bu süreçte insanların saygısı da arttı. Hâlâ bir yerlerden gelen yardımlarla bu önlemler alınabiliyor. Artık bu dayanışma değil, birbirimize dayanmaya döndü mevzu. İyi bir şey ama sürekli böyle yapıyoruz zaten. İnsan bazen ‘Devlet nerede’ diye soruyor.
‘ODASINDAN ÇIKMAYAN, KAPISINA KİLİT VURAN UZMANLAR VAR’
İnsanlar strese girince kimisi suskunlaşır, kimisi de çok gergin olur. Biz bütün bu ruh halleri içerisinde çalışıyoruz. Ama bu ay artık biraz daha alıştık duruma. Anksiyetemiz biraz azaldı ama servis arkadaşımız hasta mesela şu anda, evde tek başına biz ona yemek yapıp götürüyoruz. Gidiyorsun ama yanında da olamıyorsun, sürekli telefonla kontrol ediyoruz, bir şeye ihtiyacının olup olmadığını soruyoruz. Bu süreç özellikle sağlık çalışanlarını biraz da yalnızlaştıran bir durum oldu. Ama biz kendi aramızda bir dayanışma yürütmeye çalışıyoruz. Bizim hastanemizde şu an 75’e yakın sağlık çalışanı enfekte. En son Valiliğin talihsiz bir açıklaması oldu, sağlık çalışanları birbirini enfekte ediyormuş. Günde imza karşılığı sayılı cerrahi maske verdikleri günleri unutuyorlar herhalde. Cerrahi maske normalde 3 saatte bir ya da her nemlendiğinde, hapşırdığında değiştirilmesi gerekilir. İmza karşılığı 8 saatte bir tane maske verdiler gerçekten. Ve şöyle bir durum var hastanelerde; hastanenin bir bölümünü kullanıma kapatmışlar. Klinik şefleri odalarını kullandırtmıyor. Uzmanların bazıları odalarına asma kilit bile taktırmış. Devletin malı ama asma kilit takma cesareti buluyorlar kendilerinde. Bizim hem sistemden kaynaklı yaşadığımız sıkıntılar var, hem de kendi içimizde organizasyondan kaynaklı sıkıntılar yaşıyoruz. Böyle bir durumda hasta bakmamız isteniyor.
‘SAĞLIK BAKANI’NIN ÖTEKİLERİYİZ’
Dolayısıyla 1 Mayıs’a da iyi girmiyoruz aslında. Koşullarımız da ortamlarımız çok iyi değil. Biz zaten emeğin kıymetini bilenlerdeniz, bizim çevremiz en azından... Bu dayanışma inceliğini gösteren arkadaşlarımız dostlarımız var. Ben emeğimizin görünür olmadığını artık iliklerime kadar hissediyorum. Zaten kadın olmaktan kaynaklı emeğimiz çift kat görünmüyor. Hemşirelik mesleğinin de öyle bir yanı var. Ne yaparsan yap, ‘Ne yaptın ki?’ denir. Şu an hastanelerde ötekileştirilenleriz. Sağlık Bakanı’nın ötekileriyiz gerçekten. Biz teknisyenler, biyologlar, güvenlik sekreterleri, temizlik personelleri... Ben emeğimizin daha görünür olduğu bir 1 Mayıs hayali kuruyorum. Bu sürecin, insanların birbirinin emeğine kıymet verdiği bir süreç olur diye umut ediyorum.”
TAŞERON İŞÇİLERİN SIKINTISI ÇOK…
Günera Hemşire: “Ben akciğer öykülerim olduğum için ilk etapta geri planda tutuldum. Klinikte veya yoğun bakımda çalışmıyorum ama hastaneye giriş yapan herkesle yüz yüzeyim. Taksim İlkyardım’da çalışıyorum. Taksim İlkyardım yatak kapasitesini bazen doldurdu bazen doldurmadı. Ama özellikle taşeron arkadaşların sıkıntısı bence daha çok. Pandemi sürecinde bizim hastanede hastalarla ilişki şu şekilde oluyor; klinikte yatan hastalarla bu işçi arkadaşlar çok muhatap oluyorlar… Temizlik dolayısıyla veya getir götür dolayısıyla. Bir de hemşire arkadaşlar çok muhatap oluyorlar. Tabii bunların büyük bir çoğunluğu da kadın. Biraz ilk başlarda malzemelerle ilgili organize olamama sıkıntısı oldu. Sürekli görev yerleri değişti sağlık çalışanlarının, o yüzden de insanlar böyle adaptasyon problemi yaşadı. Zaten pandemi bir panik yaratmıştı. Şimdi biraz daha işler yoluna girmiş gibi görünüyor. Klinikteki doktor arkadaşlarımızın işlerinin çok yoğun olmadığını gözlüyoruz. Çünkü onlar tedavi yazıyorlar. Yani bu bir pandemi olduğu için bulaş riski açısından zorunlu olmadıkça hasta ile muhatap olunmaması gerekiyor. Bu yüzden de yapılan işlerde bilfiil hemşireler çalışıyor. Bazen de ekstra psikolojik olarak daha hassas ya da daha sıkıntılı oluyor hastalar, 20 dakikada bir çağırabiliyor hemşireleri örneğin. Bu dışarıdan büyük bir şey gibi görünmese de malzemeyi takmak, kuşanmak, o malzemeyi çıkarmak bu arada bulaşmamasını sağlamak, ayrı ayrı efor bunlar. Ayrıca bu malzemeler çok sıkıntı da yaratıyor, baş ağrısı, kızarıklık, kulak ağrısı… Ben de başhemşireye kronik hastalıkları olan bir iki arkadaşımızı bildirerek bir süreliğine de olsa ‘Onların yerine ben çalışsam onlar biraz geri plana alınabilir mi’ dedim. Çünkü bu süreçte böyle dayanışmamak bir arkadaşın ölümüne sebep olabilir. Çok genç bir arkadaşımız var ama tek böbreği var misal. Bizim hastanede 60 tane kronik hastalığı olan arkadaşımız var. Tabii bu fiili bir durum da oldu, öyküsüne bakarak talep etmeden geri çekilmesi sağlanan çalışanlar da oldu. Öte yandan organizasyonda aksaklıklar oldu. Bazı personel arkadaşlarımızı kollamak, onları tekrar geri plana çekmek zorunda kaldık. Kanser hastası kadın bir arkadaşımız vardı, zamanında başvurusunu yapamamıştı. Hemen bir yerlere verildi. Başka arkadaşlar da ‘Onu hemen geriye çekelim’ dedi. O başvuramadı, ama idare de gözden kaçırdı ya da akıl edemedi.”
SAĞLIK ÇALIŞANLARININ 1 MAYIS TALEPLERİ…
SES Şişli Şube Eş Başkanı Fadime Kavak:
“Türkiye’de korona ile mücadele sürecinde 1 Mayıs yaklaşılıyor. Bu süreçte sağlık çalışanı kadınlar erkeklere göre iki kat iş yükü altındalar. Neden diyeceksiniz! Çünkü bu sürecin getirdiği doğallıktan çok fazla bir iş yükü var hastanede. Fazlaca çalışmak durumunda kalıyorlar. Bir de kadın arkadaşlarımız ailesini korumak için kendi evlerinde kalmasalar dahi gündüz eve gidip oradaki işleri yapıp, yemek hazırlayıp sonra kimseyle karşılaşmadan tekrar oteline gidiyor. Böyle de düşünüldüğünde gerçekten kadınlar için daha da zorlu bir süreç. Herkes açısından tabii çok sıkıntılı geçiyor. Ülkemiz çok hazırlıksız yakalandığı için kişisel koruyucu ekipmanlar ile ilgili çok fazla sıkıntılar yaşamıştık. Şimdi onlar nispeten, bizim de ısrarlarımızla bir şekilde Bakanlık tarafından çözüldü. Çok istediğimiz seviyede olmasa da ilk günkü gibi değil sorunlar. Çözülmeye başlamış durumda. Barınma sorunları kısmen çözüldü. Ama barınılan yerlerde bir yemek problemi var. Kalınan otellerde yemek verilmiyor. İkincisi ise bu arkadaşlarımız zaten enfekte bir durum söz konusu iken kıyafetlerini yıkayabilecekleri bir makine bile bulamıyorlar. Yani oteller de böyle bir hizmet sunmuyor. Ve birçok arkadaşımız kıyafetlerini evine götürüp yıkamak zorunda kalıyor. Aslında biz bu formaların hastaneden hiç çıkmasını istemiyoruz. İşyerinde yıkansın, temizlensin istiyoruz. Çünkü dışarıya çıkardığımızda enfeksiyonu yayar bir pozisyona gelmiş oluyoruz.
Bu 1 Mayıs’ta riskle her gün yüz yüze gelen kadın sağlık emekçileri olarak taleplerimiz de var:
* Yıpranma payı istiyoruz. 7/24 çalışan bir meslek grubuyuz özellikle gece çalışmak çok zorlu. Uyku ihlali yaşıyoruz ve uyku ihlalinin getirdiği birtakım sıkıntılar oluyor; bu depresyon olabiliyor, aşırı yorgunluğun ve uykusuzluğun bir sonucu olarak meme kanseri olabiliyor… Bunlar başımıza gelebilecek hastalıklar ilerleyen safhalarda. O nedenle yıpranma payımızı istiyoruz.
* Bakanlığın söylediği tavandan ödeme yapılacak söylemi sanki halk arasında bizim çok aşırı ücret alacağımız gibi bir algı yarattı. Ama aslında elimize geçen paralar hiç de öyle tavanı gösteren rakamlar değil. Ekonomi zaten ülkede sıkıntıda, her şeyin fiyatı artmışken bizim ücretlerimiz yani Bakanın ‘Ödeyeceğim’ dediği rakamlar ne yazık ki yüzümüzü güldürecek rakamlar olmadı. Birçok yerde hiçbir şeyi değiştirmedi. Biz çift maaş ödenmesini istiyoruz. Salgın dönemine uygun olarak salgın tazminatı ödenmesini istiyoruz.
* İş yerlerindeki yemek sorunu zaten gözle görülür bir durumdaydı ama şimdi bu hastalıkla mücadele edebilmek için biz tüm halka da aynı şeyi söylüyoruz; ‘İyi beslenmek gerekiyor.’ Özellikle vitamin açısından dengeli beslenmek gerekiyor. Ama biz sağlık çalışanları bile çalıştığımız yerlerde dahi buna kavuşamıyoruz. Çok kötü yemekler geliyor önümüze. 24 saat nöbet içerisinde özellikle sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor hafta sonları, dışarıdan bir yerden yemek söylemek bile çok mümkün değilken hastanenin verdiği yemekler doyurucu olmuyor. Doyurucu olmadığı gibi besleyici de değil. Vitamin çok az. En azından salgın sürecinde biraz daha özen gösterilmesini istiyoruz.
* En önemli meselelerden bir tanesi de koronavirüse yakalanan sağlık çalışanlarının durumunun iş kazası ve meslek hastalığı olarak kabul edilmesini istiyoruz. Bununla ilgili bir çalışma yürütülmeli. Birçok hastane önümüze engel çıkıyor. Acil girişlerinde iş kazası olarak kısmen giren iş yerleri var ama sonuçta tüm sağlık çalışanları için bu hiç şüphe götürmeden hem iş kazası olarak görülmeli hem de meslek hastalığı olarak kabul edilmeli ve bu konuyla ilgili çalışma yürütülmeli diyoruz. Hastanelerimizde çok sayıda sağlık çalışanı hastalığa yakalandı. Bunu sadece o hastanelerde çalışan arkadaşlarımızın verdiği bilgilerle biliyoruz. Resmi rakamlar açıklanmıyor. Dolayısıyla gerçek rakamların da açıklanmasını istiyoruz. Bir de ‘Alınan önlemler neler bu arkadaşlarımız neden bu hastalığa yakalanmak durumunda kaldılar’ gibi diğer arkadaşları koruyucu bu bilgilerin yapılması lazım…
* Algoritma değişiyor; korunma ile ilgili ara ara eğitimler yapılarak sağlık çalışanlarına bilgilendirmeler yapılmasını istiyoruz. Ayrıca test meselesi halen sıkıntılı. Her hastanede yapabilecek duruma ne yazık ki gelemedik. Ama biz biliyoruz ki bu hastalığı yenmenin en önemli noktası fazlaca test yapmak ve en büyük riski taşıyan sağlık çalışanlarına da düzenli aralıklarla test yapılması gerekiyor. Yani 5 günde bir ya da haftada bir test yapılarak hastalığa yakalanan arkadaşlarımızın hemen karantinaya alınması ve tedavi süreçlerinin başlaması gerekiyor.
* Çok fazla çalışıyoruz, iş yükü çok fazla. Bu çalışma günlerinin de azaltılması gerekiyor. Bazı kliniklerde ve bazı hastanelerde dönüşümlü çalışmaya geçildi ama ne yazık ki tamamı böyle değil ve eğer dinlenemezsek, vücut direncimiz düşeceği için bu hastalığa çok çabuk yakalanabiliriz. Sürekli hastanelerde korona ile karşı karşıya olduğumuz için vücut direncimizin güçlü olması gerekiyor. O yüzden de bir kere daha altını çizmek istiyoruz ki dönüşümlü çalışma listeleri yapılmalı. Ve arkadaşlarımız dinlendirilerek çalıştırılmalı. 24 saat çalışma olmamalı. Yani en fazla 8 saat diyoruz, ki 8 saat bile aslında fazla. O 8 saatin de bir kısmını hastanede dinlendirilerek bu işi götürmeliyiz.”
İlgili haberler
GÜNÜN TALEBİ: Bir sağlık emekçisi olarak 7/24 kre...
Pandemi süreciyle birlikte çocuklarının bakım sorununu daha yakıcı biçimde hisseden sağlık emekçiler...
Sağlık emekçisi bir kadın: Korkuyorum!
‘El dezenfektanı kullanalım diyoruz onu bile bazen zor bulabiliyoruz. Yani kısacası kahraman ilan ed...
TTB: Kadın sağlık çalışanlarının gereksinimleri ka...
TTB Merkez Konseyi, Sağlık Bakanlığı’ndan kadın sağlık çalışanlarının gereksinimleriyle ilgili olara...
Tarım işçisi kadın: ‘Korkuyoruz ama, aç kalmasın ç...
Kovid-19 salgını sonrası mevsimlik olarak çalıştıkları tarlalara gidemeyen tarım işçileri, yoklukla...
Tekstil işçisi Melek: ‘Sokağa çıkmayın, çalışmayın...
‘1 ay olmak üzere, evdeyiz... Herhangi bir sosyal güvencemiz yok. Ne kadar sürecek bilmiyorum. Eşim...
Kadın gazeteci: Ofise metrobüsle gidip gelmek zoru...
Salgın sürecinde evden çalışamayan bir gazeteci anlatıyor: “Sosyal mesafeyi koru, zaten metrobüse bi...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.