Pandemide eğitim enkaz altında kaldı!
Pandemiyle kağıt üzerinde varlığını sürdüren kreş, bakım evi gibi sosyal hakların eksikliği uzaktan eğitim sürecinde çalışan aileler için şu soruyu daha görünür kıldı: Biz çalışırken çocuk ne yapacak?

Pandemi boyunca eğitim sisteminin birçok derinleşen sorunuyla yüzleşmek zorunda kaldık ve bu sorunlar pandemi süresince uygulanan tüm politikalarla daha da beslendi, devletin halkın sırtına yıktığı ekonomik yük artarken eğitimde eşitsizlik keskinleşti. Eğitim sadece öğrenciler için değil eğitim emekçileri için de veliler için de büyük bir sorun olarak ağırlığını hissettirdi. Uzaktan eğitim ile evlere kapanan, bilgisayar, telefon ve internet ihtiyacı artan öğrenciler, okula gidemediği için evde bakıma ihtiyaç duyan çocuklar, çalışma saatleri birbirine giren eğitimciler, çocukları derslere girebilsin diye telefonunu bırakıp işe giden, internet, bilgisayar sorununu nasıl çözeceğini kara kara düşünen, çocuklarla sürekli evde kalmak zorunda olan, ücretsiz izne çıkarılan veliler… 

Yoksulluğun daha keskin bir şekilde ortaya çıktığı, ailelerin ve öğrencilerin kaygılarını büyüten bu eğitim pratiği günlük yaşama nasıl yansıdı?

EĞİTİM HAKKI GASBEDİLEN ÖĞRENCİLER

Milli Eğitim Bakanı’nın “Türkiye’nin her yerinde yaşayan öğrenci ve öğretmenlerimize eşit öğrenme ve öğretme imkânı sağladık” dediği bir memlekette uzaktan eğitimin temel gerekliliği olan teknik ekipman ve internet sorununu çözme sorumluluğunun bireysel olarak öğrencilere ve ailelerine bırakıldığını gördük. Bilgisayar fiyatları TOFAŞ fiyatlarına, telefon fiyatları bir aylık asgari ücrete denk iken, birçok evde internet bağlantısı bulunmazken öğrencilere teknik ekipman desteği, internet bursu “eğitimde eşitliği” sağlayacak şekilde sağlanmıyor. Bugün “Nasılsa eve dönüyorsunuz bursa ihtiyacınız olmaz” diye kurumlardan aldıkları bursları da kesilen üniversite ve lise öğrencileri internet bağlantısının, bilmem kaç taksitle aldıkları telefonun/tabletin borcunu ödemek için çalışıyor, çalışırken online derslerine bağlanmayı deniyor. Bağlanamayan ise derslere giremiyor, “eğitimin minimumuna” bile erişemiyor. Teknik ekipmana sahip olan öğrenciler ise derslere girebilecek alanlarının olmama gibi sorunlarla boğuşuyor. Öte yandan özel okula gidebilirse yüz yüze eğitimi hem sağlıklı hem verimli bir şekilde alabileceği bir durum olmadığında eğitimden tamamen mahrum kalıyor, eğitim hakkı gasbediliyor ve geleceğe yönelik kaygıları oldukça büyütüyor. Kitaplara ücret ödüyor, Youtube üzerinden EBA TV’den anlamadıklarını öğrenmeye çalışıyorlar. Bu sürecin hem ekonomik ağırlığının hem de eğitimden zorunlu olarak koparılma durumunun çocuk işçiliğin artışına önemli ölçüde yol açtığını da eklemek gerekiyor. Genç kadınlar açısından ise sorun sadece eğitime erişememekle kalmıyor. Ekmek ve Gül’e gelen mektuplarda genç kadınların aile içinde yaşadıkları sıkışmışlık daha net gözler önüne seriliyor:

“Ben evde bulunduğum sürece ‘evin kızı’ algısıyla ev işlerinin sorumlusu olduğum gerçeğiyle yüzleştim… Geceleri ödev yapmaya, gündüzleri ise online derslere girmeye ve eş zamanlı ev düzenini sağlamaya başladım, buna psikolojik bunalımlar eşlik etti.”

EĞİTİMİN YÜKÜ VELİYE

Yüz yüze eğitimin kademeli olarak başlamadan öncesine baktığımızda çocukların teknik imkansızlıkları aşmaya çalışarak sürekli evde bulunduğu bir ortam vardı. Pandemiyle birlikte kağıt üzerinde sadece varlığını sürdüren kreş, bakımevi gibi sosyal hakların eksikliği uzaktan eğitim sürecinde çalışan aileler için şu soruyu daha görünür kıldı: “Biz çalışırken çocuk ne yapacak?”

2 yaşındaki çocuğunu 12 yaşındaki çocuğuna emanet etmek zorunda kalanlar, komşusuyla dönüşümlü birbirlerinin çocuklarına bakanlar, memlekete anne babanın yanına çocuklarını gönderip haftalarca göremeyenler, evde yalnız kalmak zorunda kaldıkları için çıkan yangında ölen, yaşanan depremde enkaz altında kalan çocuklar…

Pandemide iktidarın patronların lehine aldığı kararların hepsi işsizliği, yoksulluğu artıran, güvencesiz çalışmayı teşvik eden politikalardı. Bu durum da evin içine doğal olarak aynen yansıdı. Eğitim için gerekli tüm materyallerin ailenin inisiyatifine bırakılması, pandemi süreciyle ücretsiz izne ayrılan, kısa çalışmaya geçen, işten çıkarılan, pandemi öncesi de ucu ucuna geçinmeye çalışan aileler için sadece ekonomik değil aynı zamanda psikolojik bir yük haline de geldi.

Yüz yüze eğitim duyurulduğu zaman Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un okulların belli standartlara uygun olacağı açıklaması ile okullar açıldıktan sonraki durum ne eğitim emekçilerinin ne velilerin ne de öğrencilerin anlatımlarına uyuyor. Yüz yüze eğitim koşullarını özel okullar ve çeşitli ücretli kurslar sağlayabilirken “ücretsiz” olan devlet okulları için ise öğrencilerin okula gönderilip gönderilmemesi ailelerin inisiyatifine bırakılıyor. Veliler, çocuğu yüz yüze okula gittiğinde salgın için yeterli önlem alınmadığında hasta olacak, gitmediğinde derslerinden geri kalacak ikilemi arasında bırakılıyor. Yüz yüze eğitimin sağlıklı gerçekleşmesi koşullarının okullarda nasıl sağlanmaya çalışıldığını dergimize mektup gönderen bir velinin ağzından dinleyelim:

“Geçmişte de okulların tüm ihtiyaçlarının yükü velilere yıkılıyordu ancak pandemi sürecinde devlet bunu da fırsata çevirmenin peşinde belli ki. Pandemi dolayısıyla ek bir önlem yok. Veliler bu durumda hijyen koşullarını sağlamanın güç olacağını söylediğinde, müdürün cevabı ‘Devlet bu kadarını karşılıyor, sizin desteğinize ihtiyacımız olacak. İmkanı olan aileler aylık belli bir aidat öderse ikinci bir personel alabiliriz’ oluyor.”

HEP BİZDEN ALIYORLAR!

Koronavirüs salgını ilk başladığı andan bugüne sırf eğitim alanı üzerinden bile baktığımızda toplumsal olarak yaratılan sorunların çözümlerinde iktidar tarafından nasıl yalnızlaştırıldığımızı görebiliriz. Bugün niteliği tartışılır bir eğitime erişebilme sorunu bile eşitsizliği gözler önüne seriyor. Bugün eğitimde eşitsizlik sorununu gitgide derinleştiren, milyonlarca gencin eğitim hakkını gasbeden iktidar yeni yılın bütçe planını yaparken eğitime yalnızca 211.4 milyar lira kaynak ayırıyor; bu kalem, bütçe giderinin sadece yüzde 15.7’si. Çocuğunun okuyabilmesi için aileler kredi çekmek, özel okula göndermek, bilgisayar almak, internet bağlatmak, borç ödemek, yüz yüze iken okullarda sabun olsun, düzenli okullar temizlensin diye kendi ceplerinden ödeme yapmak durumunda bırakılıyor. Hep bizden alıyorlar! Hep, tek tek kendi sorunlarımızı çözmemizi istiyorlar! Çözemediğimizde “Abartmayın” diyorlar. Oysa bizler yaşadığımız sorunları abartmıyoruz, tüm ağırlığıyla her gün yeniden yaşıyoruz. Ancak tek tek yaşadığımız sorunlar altında da eziliyoruz. İktidar ise bize kendi yarattığı sorunların çözümü içinde bir debelenmeyi dayatırken artık bu sorunlar bireysel çözümleri de çözümsüzleştiren bir noktaya geldi. Bu sorunları nasıl tek başımıza yaşamıyorsak, çözümünü de tek başımıza elde edemeyiz.

İlgili haberler
Çocuklar eğitimden mahrum | Ne tablet var ne bilgi...

İzmir'de yaşadıkları yoksulluğun çocuklarını eğitimden mahrum bıraktığını ifade eden veliler yetkili...

Esenyalı halk pazarında kadınlarla uzaktan eğitim...

Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği üyeleri halk pazarında uzaktan eğitimin yarattığı sorunlarla ilgili...

Uzaktan eğitimde mahalle dayanışması: Komşular int...

İzmir’in Bornova ilçesi Naldöken Mahallesi’nde dayanışarak internet ve bilgisayarlarını paylaşan mah...