Pandemi sürecinde tarımda çalışma hakları ve kadın emeği
‘Önümüzdeki süreçte hem işçilerin sağlığı için hem de her yıl çocuklarıyla birlikte seyahat eden kadın tarım işçilerinin işe erişimi için alınacak önlemler çok önemli ve belirleyici olacak.’

Türkiye’de pek çok ülkede olduğu gibi yeni koronavirüs pandemisi ve hastalığın yayılmasını engellemek için alınan önlemler tarım-gıda sektörünü derinden etkiliyor. Mart ayında pandemi gündemiyle ilk alınan önlemler sanayiye ve kentli orta sınıfa yönelik olduğu için yerel gıda zincirinin nasıl etkileneceği konusunda bir panik oluştu. Pandemi sürecinin gıda tedariğine olası etkilerinin bir tarafında ülkelerin ihracat kısıtlamaları, nakliye ve ulaşım sorunlarının yarattığı belirsizlik, üreticilerin borç yükü ve gittikçe yaşlanan kırsal nüfusun kırılganlığı gibi faktörler yer alıyor. (Pandemi sürecinin gıda zincirine etkileriyle ilgili daha ayrıntılı bilgi için Yerküre Kooperatifiinin web sitesini ziyaret edebilirsiniz). Diğer tarafta ise günümüzde önemli oranda kentsel nüfus tarafından karşılanan tarımın emek gücü ihtiyacı ve işçilerin sağlığının nasıl korunacağı problemı var.  

Türkiye’de 50’ye yakın ilin tarımsal üretimi özellikle hasat dönemlerinde il dışından gelen işgücü sayesinde sürdürülüyor. Yani olası bir işgücü açığı bazı ürünlerin tarlada kalmasına ve israf olmasına sebep olabilir.

Hasat dönemi için çalıştıkları bölgelere göç eden işçileri pandemi sürecinde izleyen Kalkınma Atölyesi bir yandan “İşçilerin güvenle seyahat etmelerini ve çalışmalarını sağlayacak önlemler acilen alınmalı” çağrısı yapıyor ve bir yandan da Hükümet ve ilgili valilikler tarafından alınan önlemlerin sahadaki uygulanışını izleyip raporluyor. (İlgilenenler sürece dair tüm raporlara Kalkınma Atölyesi’nin web sitesinden erişebilir).

Araştırmalar mevsimlik gezici tarım işçilerinin pandemi öncesinde de çalışma ve barınma koşulları sebebiyle ciddi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla, bu çalışma pratiği hâlihazırda bir halk sağlığı sorunu olarak önümüzde duruyordu. Önümüzdeki süreçte hem işçilerin sağlığı için hem de her yıl çocuklarıyla birlikte seyahat eden (çocuklar için sokağa çıkma kısıtlamasından etkilenen) kadın tarım işçilerinin işe erişimi için alınacak önlemler çok önemli ve belirleyici olacak.

Bu yazıda pandemi bağlamında tarımsal emek konusunda biri olumlu bir gelişme, diğeri yapısal bir problem olan iki noktaya dikkat çekerek hazır gözler tarıma çevrilmiş iken bu alandaki tartışmaya katkıda bulunmak istiyorum. İlk olarak, tarım işçilerinin pandemi sürecinde ulusal ve küresel ölçekte gündeme gelme biçimlerini yorumlayacağım; ardından da Türkiye’deki tarımsal üretimin kadın ağırlıklı emek yapısını ve bu alandaki kadın emeğinin önemine kıyasla görünmezliğini vurgulayacağım.

KURBANDAN İŞÇİYE
Pek çok ülkenin pandemi sebebiyle sınırlarını kapatmasını takip eden süreçte ulusal ve uluslararası medyada tarım işçileri üzerine pek çok haber ve makale yayımlandı. Tarımsal üretimleri yurt dışından gelen işçi emeğine bağımlı olanlar tarım işçilerini yeni kurallardan muaf tuttu ve bunun yanında tarımdaki işçi açığını kapatabilmek için yeni işe alma mekanizmaları hayata geçirdi. Tarım işçileri basında illegal göçmenler yerine esas/önemli (essential) işçiler, hatta kovid-19 sürecinin kahramanları olarak yer aldı.

10 yılı aşkın süredir tarımda emek süreçleri üzerine çalışan bir araştırmacı olarak bu haberlerin benim için ayırt edici bir özelliği tarım işçilerinin belki de ilk kez sadece kurbanlar olarak değil de yaptıkları işin önemiyle gündemde olmaları. Türkiye’de de özellikle mevsimlik olarak göç eden tarım işçileriyle ilgili 1980’lerden itibaren yaygın olan kurbanlaştırıcı söylemin sektördeki işçi haklarını konuşmamıza zemin bırakmadığını düşündüğüm için bu gelişmeyi sevindirici buluyorum. Zira, kurbanlaştırıcı çerçevede yıllardır yoksulluğu, çaresizliği, kazaları, kötü koşulları, kaderi, acıyı konuşuyor fakat emek gücüne ihtiyacı olan tarım sektörünü, işverenleri ve tarım işçilerinin büyük çoğunluğunu İş Yasası kapsamı dışında tutan yasal düzenlemeleri tartışma dışı bırakıyoruz. Örneğin, Çalışma Bakanlığı ve kimi uzmanlar, İş Yasası’nı gündeme getirmektense, işçilerin ikamet ettikleri yerlerde çalışabilmelerini sağlamak ve gezici işçileri veya çocuklarını sosyal mobilite ile sektörden ‘kurtarmak’, başka işlerde istihdam edilmelerini sağlamak gibi çözümleri ön plana çıkarıyorlardı. Mevsimlik işçi göçü ve çalışma koşullarının mevcut durumu göz önüne alındığında kuşkusuz hepsi çok kıymetli çabalar.

Öte yandan bunların yanında tarım işlerinin toplum için ne kadar hayati ve değerli olduğunu ve işi kim yapıyor olursa olsun çalışma haklarının yasal güvence ile korunması gerektiğini söyleyebilmek ve bunun mücadelesini vermek de bir o kadar önemli. Tarım işçileri işçidir ve çok önemli bir iş kolunda faaliyet yürütürler. Önümüzdeki süreçte, işin kendisini kötüleyen bir perspektifle mevcut işçileri sektörden kurtarma planlarının yanında sektördeki çalışma haklarını ve işveren sorumluluğunun gerekliliğini de daha sık konuşabiliyor olmamızı umut ediyorum.

Şüphesiz, tarımda çalışma hakları talebi, üreticileri desteklemeyelim anlamına gelmiyor. Üreticileri desteklemenin pek çok makul yolu var, ancak emek gücü karşısında imtiyaz sağlamak bunun adil ve etik yollarından biri değildir. Zira, işgücü karşısında imtiyaz tanımak çiftçiyi/üreticiyi/toprak sahibini/işvereni destekleme yükünü haksız şekilde işçilerin sırtına yüklemek anlamına geliyor. Tarım işçilerinin çalışma haklarına, özellikle de yaşlılık dönemi gelirleriyle ilgili ciddi kaygı yaşamalarına sebep olan emeklilik haklarına erişimi için politika yapıcılara çok büyük rol düşüyor. Bu bağlamda, tarımsal emeğin toplumun tüm kesimleri için ne kadar önemli olduğunu gören ve önemseyen bir kamuoyunun hem üreticiler hem de işçiler için önemli bir destek kaynağı olacağını düşünüyorum.

HER DÖNEMİN GÖRÜNMEZİ: TARIMDA KADIN EMEĞİ
Bu noktada işçi kavramının içini gerçek/tarihsel insanlarla doldurarak sektördeki çalışma hakları sorununa bir de kadın emeğinin görünmezliği ve vatandaşlık haklarına erişim sorunu olarak bakalım. Pandemi öncesinde de kadın, azınlık ve mülteci çalışanların görece yoğun olduğu tarımda çalışma koşullarını bir kriz durumu olarak nitelendirebiliriz.

Tarım emekçileri dediğimizde ücretlilerden çok daha büyük bir kesimi kastediyoruz. Türkiye’de tarımın geleneksel olarak ayırt edici bir özelliği üretimde ücretli-ücretsiz kadın emeğinin yoğun olması ancak kadınların toprak sahipliğinin ve buna bağlı gelirlerinin son derece sınırlı olmasıdır. Türkiye İstatistik Kurumu 2018 Hanehalkı İşgücü istatistiklerine göre, Türkiye’de 4 milyon 983 bin kişi tarım sektöründe istihdam edilmektedir. Sektörde ücretli çalışanların oranı giderek artmakla beraber halen nispeten küçük olduğu için tarım emekçilerinin önemli bir kısmını ücretsiz aile işçisi kadınlar oluşturuyor.

Kadın tarım işçileri kentte ve kırda ücretsiz aile işçisi olarak, yarıcı olarak, yevmiye karşılığı veya emek değişimi çerçevesinde (ödünçleme, yardımlaşma vb.) farklı biçimler altında tarımda çalışan kadınlardan oluşuyor. Günlük hayatta kullandığımız kavramlara bakarak mülkiyet ve güç ile emeğin değeri ve görünürlüğü arasında nasıl bir köprü olduğuna dikkat çekebiliriz. Örneğin, tarımsal üretim söz konusu olduğunda genellikle toprak sahibine yönelik olarak kullandığımız üretici, rençber, çiftçi gibi tanımlamalar eril çağrışımlarla yüklüdür ve tarımda kadın emeğinin görünmezliğini pekiştirir. 70’i aşkın yıldır çay üretimini kimin yaptığını (kadınlar) ve çay üreticisi dediğimizde kimi kastettiğimizi (çay bahçesi sahipleri) düşünün. Benzer bir zihinsel egzersizi fındık üreticileri için de yapabilirsiniz.

Özetle, tarımsal üretimin emek yapısına baktığımızda hem ücretliler içinde hem de ücretsiz (topraksız) emekçiler içinde kadınların ağırlıkta olduğunu görüyoruz. Ücretliler içinde de halen en kalabalık grup kentte ve kırsalda ikamet eden ve yakın çevrelerindeki tarımsal üretimde çalışan kadın işçilerdir. Bu işçilerin talebi karşılayamadığı yerlerde sezonluk iş gücü açıkları ortaya çıkıyor ve mevsimlik göç görünür hale geliyor; ki gezici gruplar içinde de kadınların oranı azımsanmayacak düzeydedir. Ancak kentte yaşayan ve civardaki tarım işlerinde çalışan kadınlar sektör içindeki belki de en görünmez grubu oluşturuyorlar. Bunun bir sebebi devletin resmi istatistiklerinde sadece kırsalda yaşayan kadınların (o da genellikle ücretsiz aile işçisi kategorisinde) tarım çalışanı olarak kaydedilmeleridir. Bir diğer sebebi de, barınma ve ulaşım koşullarındaki sıkıntılar ve Kürt, Roman ve Arap göçmen işçilerin yaşadığı dışlanma/ayrımcılık gibi yakıcı sorunlardan dolayı konuya yönelen az sayıda araştırmacının da mevsimlik olarak göç eden işçilere ve özellikle de kitlesel göçün gerçekleştiği bölgelere odaklanmasıdır. Buna ek olarak, son 10 yıl içinde, devletin tarımda ücretli emek süreçlerine yönelik düzenlemeleri de yine iş için göçün kitlesel olarak yoğunlaştığı bölgelere yönelik olduğunu görüyoruz.

Şunu hatırlatmakta yarar görüyorum. İstatistiklerde yer almayan, siyasi düzenlemelerin ve araştırma raporlarının odağında yer almayan yaşadıkları yerin yakınlarında gündelik işlerde çalışan tarım işçileri de krizin bütün yükleri işçinin sırtına yüklenmiş bir sektörden geçimini sağlıyor ve çalışma hakları, ücret garantisi, fazla mesai, işyeri güvenliği, temiz su sağlama vb. hiçbir yasal sorumluluğu bulunmayan işverenler ile çalışıyor. Buna ek olarak gezici işçiler bağlamında daha görünür olan emek piyasasının etnikleşmesi ve girerek daha kırılgan grupların yüksek oranlarda tarımdan geçim sağlıyor olması yaşadıkları yerin yakınında çalışan tarım işçileri için de geçerli. Bugün pek çok kentte tarım emekçilerini bulmak için ziyaret edeceğeniz yerler kenar mahalleler, azınlıkların ve yeni göçmenlerin yaşadığı yerler olacaktır. Ancak içinde bulunduğumuz süreçte büyük çoğunluğu kadınlardan oluşan bu işçi grubuna yönelik kapsamlı bir çalışma olmadığı için pandeminin etkisini görmemiz de biraz daha zaman alacak. Örneğin, virüsün yayılmasını önlemek için alınan sosyal mesafe kurallarının günlük olarak hemen her şehirde ve kırsal alanda topluca tarlaya götürülen işçilerin sağlık ve çalışma pratiklerini nasıl etkileyeceği ve maliyetinin kim tarafından karşılanacağı halen belirsizliğini koruyor.

MUSİBETTEN HAYIR ÇIKARMAK
Pandemi musibetinden hiç olmazsa kimi alanlarda hayırlı sonuçlar çıkması, bu konuda konuşanların sıkça dile getirdikleri bir dilek. Nitekim bu süreç, eski olgulara yeni bir gözle bakabilmek için daha önce sahip olmadığımız olanaklar sağlıyor. Tarım emekçileri açısından bu süreçte kamuoyunun nihayet yaptıkları işin önemini teslim etmesini ve böylece topluma katkıları ile emeklerinin karşılığında aldıkları arasındaki açının ve adaletsizliğin görünür olmasını umut ediyorum. Şimdilik daha ütopik olan ikinci dileğim ise tarımsal üretime emek veren kadınların emeğinin; özellikle de bugün Türkiye’de gıdaya erişimimizde çok emeği olan Kürt, Roman, Arap ve Suriyeli göçmen kadınların katkılarının görünür ve takdir edilir olması. Görünürlük ve gündem olma elbet toplumu daha adil bir doğrultuda değiştirmek için yeterli değil. Bunun için bizim çabamıza ihtiyaç var. Kendini görünür kılma mücadelesi verenlerin seslerini bastırmadan, onlarla birlikte toplumun bu dönüşümden yarar sağlayacak tüm kesimlerine ulaşmaya çalışarak…

İlgili haberler
Tarım işçisi kadınlar virüs, oruç demeden çalışıyo...

Adana’da mevsimlik tarım işçisi olarak çalışan Ebru: ‘Devlet memurlara sunduğu olanağı bize sunmuyor...

Tarım işçisi kadın: ‘Korkuyoruz ama, aç kalmasın ç...

Kovid-19 salgını sonrası mevsimlik olarak çalıştıkları tarlalara gidemeyen tarım işçileri, yoklukla...

Zorluklar arttı, önlemler belirsiz, destek yok, yo...

Mevsimlik tarım işçilerinin korona sürecinde yaşadığı zorluklara dikkat çeken ‘Virüs mü, yoksulluk m...