Toplumun çok büyük bir kesiminin duyarlılıkla takip ettiği, memleketin dört bir köşesindeki pek çok insanın gözünün kulağının Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinde olduğu Narin Güran cinayetinde 3 gün süren ilk duruşma tamamlandı, ara karar verildi. Anne Yüksel, ağabey Enes, amca Salim Güran ve komşu Nevzat Bahtiyar’ın 8 yaşındaki Narin Güran’ı kasıtlı olarak öldürmek suçundan yargılandığı davada sanıklarla birlikte tutuklu ya da tutuksuz onlarca tanığı dinledik.
Neredeyse gece yarısına kadar süren duruşmalar için büyük bir salon tahsis edilse de salon dolup taştı. İlk gün adliye koridorlarına, duruşma salonuna giremeyenlerin öfkesi hakimdi. 50 baronun başkanları ve üyelerinin, öğrencilerin katıldığı duruşmayı basın yoğun takip etti. Bir kısım kalabalık ise adliyenin dışında duruşmadan gelecek bilgileri bekledi.
Konuşulan tek bir şey vardı, kim ya da kimler 8 yaşındaki bir çocuğa neden bunu yapmıştı? Duruşmalar boyunca bu soruya cevap arandı. Baba Arif Güran ve ağabey Baran Güran’la birlikte Diyarbakır Barosu da onlarca avukatıyla katıldı davaya. Dosyayı en başından beri titizlikle takip etmeye çalışan Eski Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren ve onlarca avukat, dosyaya en ince ayrıntısına kadar çalışmıştı.
Mahkeme salonuna ise kimi zaman gergin, kimi zaman duygusal ama dinleyen bir hava hakimdi. Savunmalara ilişkin kritikler yapılıyordu. Mahkeme başkanı ve heyetinin salona ve dosyaya hakimiyeti duruşmanın sağlıklı ilerlemesini sağladı. İddianame pek çok eksikle hazırlanmıştı, bu eksikleri gidermek için her iki taraf da önemli taleplerde bulundu.
TEK BİR AĞIZDAN: DUYMADIM, GÖRMEDİM, BİLMİYORUM!
Güran ailesi sanıkları her konuşmalarında Nevzat Bahtiyar’ı işaret etti. Nevzat Bahtiyar ise suçlu olduğunu kabul etse de Narin’i öldürmediğini dile getirdi savunmalarında. Güran ailesini bir avukat ordusu savunurken, Nevzat Bahtiyar’ı CMK’den atanan bir avukat savunuyordu. 3 gün boyunca sanıkların yaptığı birbirinin aynı savunmalar, tanıkların adeta ezberletilmiş beyanları, sanık avukatlarının da sanıkların da savunmalarında tek zanlı olarak Nevzat Bahtiyar’ı işaret etmesi, Güran ailesinin salonda bulunan tüm üyelerinin birbiriyle kenetlenmiş halleri, kurgulanmış bir tiyatro oyunu izliyor hissiyatı verdi. Bu tiyatro oyununu bozan ise Diyarbakır Barosu avukatlarının savunma ve beyanlardaki tüm çelişkileri tek tek ortaya koyması olmuştu.
Bu çelişkiler açığa çıkarılmaya çalışılırken her dinlenen sanık ve tanıklar sıkıştıkları yerde “Hatırlamıyorum”, “Bilmiyorum”, “Görmedim” cevaplarının arkasına sığındı. Salim Güran’ın çapraz sorgu esnasında sıkıştığı yerde Eski Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren’e “Sen neyin peşindesin?” diye sorabilmesi, Güran ailesi üyelerinin Eren’in salondan çıkarılmasını talep edebilmesi, Enes’in savunmasında Diyarbakır Barosu avukatlarına hesap sorabilmesi sırtlarını nereye yasladıkları sorusunu da yeniden gündeme getirdi.
KAMUOYU BASKISI VE TAKİBİ OLMASAYDI NE OLURDU?
Duruşma salonunun ortasında oturup bir müşteki bir müdafi tarafına döndüğümü fark ettiğimde şu soruyu sordum kendime: Müşteki tarafında Diyarbakır Barosu avukatları olmasaydı, toplumun gözü kulağı bu davada olmasaydı ne olurdu? Eğer ilk günden son güne davayı takip eden barolar, onlarca avukat, avukat adayı, basın mensupları, kitle örgütleri olmasaydı Narin’in hakkı savunulabilir miydi yoksa bu dosya kapatılır mıydı?
Bu dosyada bir daha gördük ki yargının bu kadar siyasallaştığı bir zamanda maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını esas alan bu örgütlere, tek doğrusu adalet olan hakim ve savcılara çok ihtiyacımız var.
8 yaşındaki bir kız çocuğunun katledilip kayıp ihbarı yapılarak aranmasının, aramalar esnasında koskoca bir köyün soruşturmayı yanlış yönlendirmesinin arka planındakiler çok konuşuldu. Bir çocuğun katledilmesi tartışmalarını magazinsel hale getiren aile dedikodu furyası, film senaryosu gibi üzerimize boca edildi, örtülmeye çalışıldı. Güran ailesinin arkasına aldığı güç, bu cinayetin örtbas edilmesi için her türlü hünerini sergiledi. Duruşmalar boyunca yine gördük ki ailenin devlet erkanı tarafından “dost bir aile” söylemleriyle korunmaya çalışılması, hakim siyaset ile kurulan ilişki ağları üzerinden cinayetin gizlenmeye çalışması ise konuşulmadı.
Narin’in el birliği ile katledilmesi ve sonrasında ortaya saçılan organize kötülüğün, bütün yaşam alanlarımızı kuşatan erkek egemen aklın merkezine aileyi, namusu alıp içerisine kadınları ve çocukları hapsettiğini bir kez daha en somut biçimde gördük. Kendini güçlü, güçsüz üzerinden var eden feodal aile düzeninin bir cehennem olduğuna mahkeme salonunda yeniden yeniden tanıklık ettik.
Fotoğraf: Elif Ekin Saltık/Ekmek ve Gül
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.