Mülteci kadınlar nefret ve ev hapsi kıskacında
İkitelli’de, Türkiyeli tekstil işçisi Fatma ve aynı mahallede yaşayan Suriyeli Zeynep ile mültecilere yönelik artan öfke ve bunun kadınlara etkisini konuştuk.

İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı tarafından açıklanan verilere göre Türkiye’de kayıt altına alınmış geçici koruma statüsündeki Suriyeli sayısı 9 Mayıs 2024 tarihi itibarıyla toplam 3 milyon 115 bin 536 kişi oldu. Suriyelilerin yüzde 73,4’ü kadın ve çocuklardan oluşuyor. Bir yandan son yıllarda mültecilere yönelik artan nefret iktidarın ve patronların ekmeğine yağ sürerken öte yandan bu nefreti örgütlemeye çalışan veya mahal veren siyasiler gerçekçi olmayan “Mültecileri geri gönderin” söyleminden vazgeçmiyor.

Temmuzun başında Kayseri’de yaşanan istismar vakasının ardından mültecilere yönelik öfke sokağa yansıdı, farklı illere de yayıldı. Yıllardır mültecilere yönelik nefretin farklı biçimlerini yaşayan mülteci kadınlar ise günden güne yalnızlaşıyor. Türkiye’de mültecilere yönelik öfke artarken aynı iş yerinde çalışan, aynı tezgahta ekmek parası için alın teri döken Suriyeli ve Türkiyeli kadınların, aynı nefret diliyle konuşmadığını görüyoruz.

İstanbul’un Küçükçekmece ilçesinde Suriyelilerin yoğun yaşadığı mahallerden biri olan İkitelli’de, Türkiyeli tekstil işçisi Fatma ve aynı mahallede yaşayan Suriyeli Zeynep ile mültecilere yönelik artan öfke ve kadınlara etkisini konuştuk.

BİZİ KUTUPLAŞTIRIP SÖMÜRÜYORLAR

Fatma 3 senedir tekstilde çalışıyor. Çalıştığı atölyede 5 Türkiyeli ve 13 Suriyeli çalıştıklarını söylüyor. Suriyeli çalışanların ise 12’si erkek. Fatma Suriyeli iş arkadaşlarıyla çalışırken dil ve kültürel farklılıklar nedeniyle bazen zorlansalar da hiçbir sorun yaşamadıklarını anlatıyor. Fatma son senelerde mültecilere yönelik artan öfkede devletin sorumlu olduğunu anlatıyor: “Hem bizler hem mülteciler devletler tarafından kullanılıyor. Günlük şahit olduklarımız veya Kayseri’de yaşananlar sanki hükümetin dışında gerçekleşiyor gibi görünse de öyle değil. Bizi birbirimize düşmanlaştırıp, kutuplaştırıp sonra sömürüyorlar. Kukla gibi kullanılıyoruz.”

Kayseri’de gündeme gelen istismar meselesine ilişkin “Yine parmağı devlete uzatmamız lazım” diyen Fatma, “İstismarcının kim olduğu veya hangi ırktan olduğu, en önemlisi istismar edilen çocuğun nereli olduğu hiç önemli değil. Bugüne kadar Türk erkekler suç işlemedi mi? Yine burada bizleri, çocukları koruyamayan devlet sorumlu” ifadelerini kullanıyor.


AYNI TEZGAHTAN EKMEK YİYORUZ

Kendi mahallelerinde bu meselenin nasıl tartışıldığını anlatan Fatma, “Bizler aynı iş yerlerinde çalışıyoruz, aynı tezgahtan ekmek yiyoruz. Birlikte çalışınca büyüyen nefret de anlamsızlaşıyor. Mahallede belki yan yana çalışmayanlar veya kimi söylemlerden etkilenenlerde öfke birikiyor ama bu mültecilerin evlerine, dükkanlarına zarar verecek kadar bir boyutta değil bence” diyor.

Halkın yaşamını sürdüremediği noktaya geldiğini ve biriken öfkesini doğru yönlendirmediğini söyleyen Fatma, “Ben 3 haftadır pazara gidemiyorum. Bu hafta gittim ama bir kilo taze fasulye alamadım. Çocuğumun karnını doyuramadıktan sonra ne yapayım ki? Tabii öfkeleniyorum ama bizi bu hale getiren devlete öfkeleniyorum. Artık evlerimizde ‘Bu yemeğin neden tuzu az’ diye bile kıyamet kopuyor. O kadar stres ve öfke birikti” diyor.

ÖFKEYİ DOĞRU YERE YÖNELTMELİYİZ

Mahalledeki yaşam koşullarına değinen Fatma, “Burası yoksul bir mahalle. Biz de Suriyeliler de aynı koşullarda yaşıyoruz. Onlar da pazara gidemiyor, geçinemiyor. Görüyoruz, her gün aynı yerde çalışıyoruz. ‘Devlet Suriyelilerin çocuklarına para ödüyor’ diyorlar. Ne kadar ödüyor? O zaman bu kadar çocuk işçinin bu tezgahlarda işi ne? Bu sorunun tek çözümü devlette ve çözmek istemiyor. Bizim de öfkemizi doğru yere yöneltmemiz lazım yoksa ancak birbirimize zarar veririz” diyor.

SURİYELİ KADINLAR YALNIZLAŞIYOR

Zeynep 13 yıldır Türkiye’de yaşıyor. 4 çocuğu var. Eşi tekstilde çalışıyor. İkitelli’de yaşıyor ve birçok akrabası Antep’te. Kayseri’de yaşanan olaydan sonra akrabalarının önünün kesildiğini ve arabalarına zarar verildiğini anlatan Zeynep çok korksalar da tedirginlik haline alıştıklarını anlatıyor: “Tedirginlik sadece bize saldırdılar diye değil ki. Esas tedirginliği devlet bize yaşatıyor. Oturum kartları olanları bile geri gönderiyorlar. Neye göre ve kime göre geri gönderilmesi gerekenler seçiliyor? Bundan da en çok biz Suriyeli kadınlar etkileniyoruz. Erkekler gönderildiğinde kadınlar çocuklarıyla tek başına kalıyor.”

Suriyeli kadınların daha az çalıştığını anlatan Zeynep, “Daha yeni görümcemin eşi geri gönderildi. Kimliği olduğu halde. Kadın aylardır iş arıyor ama bulamıyor. Tek başına kaldı burada çocuklarla. Eşi de Suriye’de henüz iş bulamamış. Zaten Suriye’de iş bulmak bizler için imkansız” diyor.

KAYITLI OLMAYAN KADINLAR ÇOCUKLARI İÇİN ENDİŞELİ

Kadınların bu süreçte yaşadığı en önemli sorunlardan birinin çocuklarının onların çocuğu olduğunu ispatlaması olduğunu söyleyen Zeynep, “Kadınların önemli bir kısmı kayıtsız. Kimlikleri yok veya kimlikleri yenilenmemiş. Dolayısıyla çocuklar ya evde ya özel hastanede fazlaca para ödenerek doğmuş. Şimdi geri gitseler bile çocukların kimin olduğunu nasıl ispatlayacaklar? Sınırdan geçerken ‘Bu kimin çocuğu, kimliği nerede?’ diye sormayacaklar mı? Mülteci kadınların en önemli korkularından biri de bu mesele” diyor.

Yalnızlaşan kadınların sokakta nefret diline daha çok maruz kaldığını anlatan Zeynep, “Sokakta yürürken bile kadınlar korkuyor, şimdi biri laf atar diye. Bunları hak etmiyoruz. Hiçbir insan hak etmez. Filistin’de süren savaşa herkes çok duyarlı davranıyor ki öyle olması lazım. Fakat bize gelince başka oluyor. Bizde de savaş yok muydu?” diyor.

ÇOCUĞUM 16 YAŞINDAYKEN BIÇAKLANDI

Çocukları için çok endişelendiğini anlatan Zeynep, Antalya’da öldürülen Suriyeli çocuğun haberini duyduktan sonra günlerce çocuklarının sokağa çıkmasına izin vermediğini anlatıyor: “Aynı yaşlarda oğlum var. Duyduktan sonra kendime gelemedim. Biz buradan gitmek istiyoruz ama Suriye’ye dönemeyiz. Başka ülkeye gitmemize izin versinler.”

İlk geldiği yıllarda herkesin birbirine sevgiyle yaklaştığını anlatan Zeynep, savaşın ve başka bir ülkeye yerleşmenin tüm zorluklarına rağmen o günleri özlediğini anlatıyor; “İlk geldiğimiz günden bu yana çocuklarıma ‘Haddinizi bilin, saygı duyun’ diyorum, Türkiyelilerin bize çok yardımı da dokundu. Çok iyi komşularım var. Ancak bizde de olduğu gibi her kesimde farklı insanlar var. Tek kişiden ötürü bir topluma iyi veya kötü diyemeyiz. Benim çocuğum 16 yaşındayken sokakta saldırıya uğradı. Bacağından bıçaklandı. 1 yıl boyunca yataktan kalkamadı. Böyle şeyler de yaşadık ama yine de herkesi aynı kefeye koymuyoruz.”

SADECE SAVAŞ DEĞİL ESAD FAKTÖRÜ DE VAR

Vatandaşlık alanların bile Türkiye’ye ait hissetmediğini anlatan Zeynep, “Uzun yıllar burada yaşasak bile, vatandaşlık alsak bile ‘Ülkenize dönün’ diyorlar. Nasıl buraya ait olalım? Geri dönme koşulları inanın yok. Geri döndüğümüz gibi tutuklanıyoruz. Burada yaşayan birçok Suriyeli insanın Esad muhalifi olduğunu unutuyor insanlar” diyor.

Tüm akrabalarının Suriye’de yaşadığını anlatan Zeynep, “Kürt bölgesinde yaşıyorlar ama karavanda kalıyorlar. Güneş paneliyle elektrik ve ısınma gibi ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Ama işleri yok. O yüzden erkekler buraya çalışmaya geliyor, kadınlar orada kalıyor. Yine kadınlar, çocuklarla yalnız kalıyor” diyor.

NEFRETİ DEĞİL GÜVENİ YEŞERTELİM

Bu koşulların sadece Suriyeli ve Türkiyelilere zarar verdiğini ancak devletlerin birbirini kolladığını vurgulayan Zeynep, “Nefretle değil, birbirimize güvenerek yaşadıklarımızı aşabiliriz” diyor.

ANTEP’TE YAŞANAN SALDIRILARDA BİRÇOK KESİM SORUMLU
Kayseri’de yaşananların ardından mültecilere yönelik öfkenin sokağa taştığı yerlerden biri de Antep. Göç İdaresi Başkanlığının mayıs ayında yayınladığı verilere göre Antep, İstanbul’dan sonra en çok Suriyeli mültecinin yaşadığı il. 430 bin kayıtlı mültecinin yaşadığı Antep’te kayıtlı olmayan mülteci sayısının da fazla olduğu biliniyor.
Mültecilerin de yoğun yaşadığı mahallerden birinde bulunan Nar Sanat Derneği bugüne kadar kapılarını herkese açtı, Türkiyeli ve Suriyeli mahallelinin yan yana geldiği bir alan oldu.
Nar Sanat Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Merve Karataş, Kayseri’de yaşanan olayların ardından Antep’teki atmosferi anlattı: “Bu sürecin elbette en önemli sorumlusu devlet. Ancak son süreçte Antep’te patron dernekleri ve kurumlarının yanı sıra demokratik kitle örgütleri ve meslek odalarının bile halkın öfkesini yanlış yönlendirdiklerine şahit olduk. Bir yandan farklı siyasi görüşlerden milletvekillerinin Suriyelilerin yoğunlukla yaşadığı sokakların fotoğraflarını çekip paylaştığını gördük. O zaman da bu tarz tutumların yanlış olduğunu, öfkenin yanlış yere yönlendirildiğini ve tahribatı olacağını söyledik. Ancak gelinen noktada biriken öfkenin daha ileri gittiğini de görmüş olduk.”
MÜLTECİ KADINLAR EVLERE HAPSOLUYOR
Antep’te saldırıların öncesinde iktidar eliyle de birçok Suriyelinin geri gönderildiğini anlatan Karataş, “Mobil göç merkezleri adeta mülteci avlar gibi çalışıyor. Bu görüntünün kendisi bile çok korkutucu ve endişe verici. İnsanların sokağa çıkamaz hale gelmesinin en önemli sebeplerinden biri de bu. Çözümün asla bu olmadığını tekrar etmekten çekinmemeliyiz” dedi.
Olayların yaşandığı günü anlatan Karataş, “Suriyeliler birkaç gün dükkanlarını açmadı, sokağa çıkmadı. İş yerlerine gitmedi. Çocuklar bile çok tedirgin bir şekilde derneğe geldi. ‘Öğretmenim bizi gönderecekler mi? Ben Türkiye’de doğdum nereye gideceğim?’ diye soruları vardı çocukların. Çok korkmuşlardı. Kadınlar açısından da daha rahat dolaştıkları bir mahalle olmasına rağmen kadınların evden çıkmadığını gözlemledik. Bizimle iletişimde olan Suriyeli kadınlar bile çekinerek iletişim kuruyorlardı. Bu korku halini her yerde gözlemleyebiliyoruz. Geçen gün otobüste oturarak yolculuk yapan Suriyeli bir kadının Türkiyeli ve genç birinin otobüse binince kalktığını gördüm. Bu örnek de yaygınlaşan bir yerde duruyor. ‘Kimse laf atmasın’ diye özellikle kadınların çekinerek bir yaşam sürdüğünü görüyoruz” dedi.
PATRONLARLA AĞIZ BİRLİĞİ YAPMAK ÇÖZÜM DEĞİL
Demokratik kitle örgütleri ve meslek odalarının bu süreçte tutum değiştirmesi gerektiğini ve patronlarla yan yana gelmemesi gerektiğini söyleyen Karataş, “Suriyeli kadınların daha az çalıştığını biliyoruz ancak bir yandan korku hali ve geri göndermelerin artmasıyla Türkiye’de kalan kadınların daha esnek çalışma biçimlerine mecbur kalacağı da aşikar. Patronlar Suriyelilerin gitmesini istemiyor, bu bence önemli bir nokta. Harıl harıl işçinin arandığı bir kentte daha ucuza çalışabilecek işçiyi patronlar neden istemesin? Başka yönlü siyasi hesaplaşmalar ve daha küçük ölçekli işletmelerin patronları ‘Mültecileri geri gönderin’ diyorsa da burada demokratik kitle örgütlerinin sorumluluğu onlarla aynı ağızdan konuşmak değil, iktidarın politikaları üzerinden gelinen noktayı eleştirmek ve barışçıl çözüm önerileri sunmaktır. Yoksa bu meselenin böyle çözülmeyeceğini biliyoruz” dedi.

Fotoğraflar: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Türkiye’de mülteci olmak: Nereye baksan çıkmaz sok...

Son haftalarda yaşanan mülteci intiharları, mültecilerin yaşam ve çalışma koşulları ile mülteci poli...

Mülteci kadın işçi anlatıyor: Sömürü ve fuhuş cend...

Kölece çalışmayı kabul etmeyip sendikalaşma mücadelesi vermiş, mülteci bir kadın işçi Asel. Ya sömür...

‘Mülteci düşmanlığı şiddete bahane oluyor’

Son yıllarda kolluk kuvvetleri tarafından mültecilere yönelik artan saldırı ve şiddeti mülteci hukuk...