Muayene odasında ayrımcılık
Konya’da bir göz doktorunun kadın hastayı giyimini sebep gösterip kovması, bireysel değil; sağlık sistemindeki çürümenin ve AKP’nin kadın politikalarının kamusal hizmetlere yansımasının göstergesidir.

Konya Meram Devlet Hastanesi'nde bir doktor göz muayenesi için gelen kadın hastayı “kendisini teşhir edenleri muayene etmiyorum” diyerek odasından kovdu. "Tıpta temel etik ilkeleri nelerdir?" deseniz sadece meslekten olanlar değil, herhangi bir yurttaş bile bilir: "her koşulda saygı göstermek, ayrımcılık yapmamak ve hasta mahremiyetini korumak" olduğunu.

Tıp etiği, doktorların hastalara dil, din, ırk, cinsiyet, cinsel yönelim, sosyal statü veya kıyafet gibi hiçbir ayrımcı sebeple yaklaşmamasını gerektirir. Hastanın kıyafet tercihine dayalı olarak muayene edilmemesi, açıkça bir ayrımcılık örneğidir. Hekimin görevi, hastanın sağlık sorununu çözmektir, kişisel yaşam tarzını veya giyimini yargılamak değil! 

Olay kadınların kendi bedenleri ve giyim tercihleri üzerinde söz sahibi olma haklarının açıkça ihlalidir. Ayrıca hastanın "kendini teşhir etmek" gibi suçlayıcı bir ifadeyle odadan kovulması hem sözlü hem de psikolojik şiddet biçimidir. Sağlık gibi hassas bir alanda yaşanan bu aşağılama kabul edilemez. 

Sağlık hizmetlerine erişim hakkı en temel insan haklarından biridir. Bu olayda, bir kadının sırf giyim tarzı nedeniyle bu haktan mahrum bırakılması, kadınların sağlık sisteminde eşit muamele görme haklarının açıkça ihlalidir. Sağlık Bakanlığı olayın ardından idari soruşturma başlattığını duyurdu; elbette göstermelik olmaması için takipçisi olacağız. Ancak; mesele sadece münferit bir ayrımcılık vakası değil. 

Esas sorumluluk bizatihi Sağlık Bakanlığı’ndadır. Yani bir kadının nasıl giyineceğine dair yargılama yapılması ve bu yargılamanın sağlık hizmetine erişimini engellemesi, AKP iktidarının hem sağlık hem de genel kadın politikalarının yansımasıdır. 

Doktorun hastaya "kendini teşhir edenleri muayene etmiyorum" demesi, kamusal alanda kadın bedeninin “ahlaki denetime” tabi tutulması fikrinin ne kadar yaygınlaştığının bir göstergesi. AKP'nin on yıllardır sürdürdüğü kadın politikası sıklıkla dile getirilen "kadın fıtratı" veya "aile kutsallığı" gibi söylemlerle beslendi. Sağlık gibi temel bir kamusal hizmetin dahi, bireylerin giyim tarzı, inançları, cinsel tercihleri veya yaşam biçimleri üzerinden yargılanarak sunulmasına yol açtı. Sağlık hizmetinin ticarileşerek metalaşmasının ve bireysel keyfiliğe bırakılmasının bir sonucu; sağlık hakkı da kişisel ideolojilere ve toplumsal yargılara, ekonomik güce tabi kılınarak bir lütfa dönüştürüldü. Dolayısıyla emekçi kadınlar için bir doktora gitmek, zaten zor ve maliyetli bir süreçken bir de bu tür ayrımcı engellerle karşılaşmak, sağlığa erişimlerini daha da zorlaştırıyor.

AKP iktidarının aile odaklı politikaları toplumda belirli bir muhafazakâr duyarlılığı meşrulaştırarak, bu tür davranışların "doğal" veya "haklı" görülebileceği bir iklim yarattı. Tıpkı futbol sahasında erkek güruhunun kadınların nasıl doğum yapacağını söz söyleme hakkını kendinde görmesi gibi bir doktor da hastasının giyimini yargılayıp, “seni tedavi etmeyeceğim” diyebildi.  Bu politikalardan güç alan ve güç veren sağlık alanında yuvalanmış cemaat çevrelerinden bir zat, doktor olmasına bakmaksızın “teşhircisin, açıksın”  deme cesaretini gösterebildi. 

Kadınların sağlığını gözetmeden normal doğum baskısı, kürtaj hakkının fiilen engellenmesi, evlilik teşvik kredileri, boşanmalarda arabuluculuk uygulamaları ve son olarak Diyanet’in cuma hutbelerinde kadınların miras hakkını tartışmaya açması; kadınların bedenleri ve hayatları üzerinde söz sahibi olma iradelerinin, sağlık hakkının, eşit yaşam haklarınının sistematik biçimde sınırlandığını gösteriyor. Bu politikalar, sermayeye ucuz iş gücü sağlamak adına kadınları nüfus politikalarının ve “geleneksel aile” anlayışının bir aracı haline getirirken Konya’da yaşanan olay da bu zihniyetin gündelik hayata yansımasının çarpıcı bir örneği.

Yani doktor demeye dilim varmıyor ama doktorun "kendini teşhir" suçlaması, yalnızca münferit bir ayrımcılık değildir, kadın bedeninin kamusal bir mal gibi görülerek ahlaki denetime tabi tutulmasıdır da aynı zamanda. O yüzden de sadece sağlık değil kamusal alanda ayrımcılık konusunda son derece ürkütücü ve tehlikeli bir örnektir.

Sağlık hizmetlerine erişim hakkı, toplamda kamusal hizmetlere erişim hakkı ile kadınların eşitlik mücadelesi birbirinden ayrı düşünülemez; tam tersine birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.

Fotoğraf: Videodan ekran görüntüsü

İlgili haberler
AKP'nin kadın politikaları gölgesinde sığınmaevler...

83 milyonluk Türkiye nüfusunda sığınmaevi sayısı 148, kapasitesi ise 3 bin 576. Sığınmaevlerinin bu...

HÜDA PAR kadın politikalarını sıraladı: “Kadın ve...

HÜDA PAR Genel Merkez Kadın Kolları Yönetim Kurulu’ndan Zehra Çiftçi partinin kadın politikalarına i...

Cuma Hutbesinde giyim tarzına müdahaleye tepki: 'B...

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından dün okutulan Cuma Hutbesi’nde kadınların giyimine müdahalesine...