LGBTİ düşmanlığı, yerel seçim yarışıyla birlikte tekrar kızıştı | ‘Nefret-yönet’ taktiğine karşı birleşmeliyiz
Yerel seçimlere doğru LGBTİ düşmanlığı tekrar kızıştı. İktidar ve sağ muhafazakar blokun LGBTİ karşıtı hamleleri tepki topladı.

Yeniden Refah Partisinin (YRP) yerel seçim propagandası kapsamında yayımladığı tanıtım videosunda kullanılan “Ahlak yoksa LGBT vardır. Sapkın örgütleri şehrimizden sürüp, çıkaracağız” söylemleri sosyal medyada yankı uyandırdı. LGBTİ örgütlerinden ve birçok kitle örgütünden tanıtım videosuna tepki yağdı.

YRP’nin ardından Saadet Partisinden de benzeri bir hamle geldi, Saadet Partisi İstanbul Belediye Başkan Adayı Birol Aydın, kampanyasını LGBTİ karşıtlığıyla başlattı. Aydın konuşmasında “Adeta bir gayya kuyusuna benzedi İstanbul. LGBTİ denilen sapkınlıklar her alana sirayet etmiş durumda” dedi.

Yerel seçimlerle birlikte iktidar ve sağ muhafazakar blokun “Toplumu nasıl kutuplaştırırız?” rekabetine şahit oluyoruz.

Bu noktada, kafamızda şöyle bir soru canlanabilir: “Ahlaki değerleri kim belirliyor?” Bu sorunun cevabını felsefi tartışmalara girmeden kısa yollardan arayıp bulalım.

Birkaç hafta önce, Antakya’da depreme yakalanan ve 4.5 saat göçük altında kalan ikiz kardeşlerin, Alanya’da kaldıkları okul yurdunda beraber uyumaları nedeniyle “eş cinselsiniz” denilerek yurttan atıldığı iddia edilmişti. Yani iktidarın normlarına göre depremzedelerin yurttan atılması “ahlaklı”, kardeşlerin birbirine sarılması “ahlaksız” olarak nitelendirilebilir. Bu haberin kendisi bile yaşam hakkının, seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte daha çok engellendiği bir sürecin göstergesi.

Son 5 yıllık tabloya baktığımızda AKP ve müttefiklerinin karnesinde olan tek şey derinleşen ekonomik kriz, ağırlaşan sömürü, işsizlik, baskı, hak ihlalleri, sansür ve nefret dilinin yaygınlaşması. Gıdadan barınmaya, kıyafetten ısınmaya birçok temel ihtiyacın karşılanmadığı bu dönemde sermaye ve onun koruyucusu devlet neye ihtiyaç duyar? Tabii ki siyasi ve ideolojik hamlelerle ipleri elinde tutmaya. Büyük oranda toplumu yeniden düzenlemeye girişir ya da halı altına süpürdüğü söylemleri tekrar gündeme getirir.

NEFRETTE PERVASIZLIK

Bir “beka” sorunu ortaya çıkar; bu sorun, dini ve milli inançlar üzerinden halkın tamamına empoze edilir. Dolayısıyla iktidar özellikle işçi ve emekçi halkı, yani nüfusun en kalabalık kısmını kendi propagandasının bir parçası yapmaya çalışır. Kutuplaşmayı artıracak, yan yana durmayı, örgütlenmeyi olabildiğince zorlaştıracak argümanları ve politikaları önümüze sürer. Mesela LGBTİ’lere karşı “aileyi” bir argüman olarak sunmak gibi. Din ve milliyetçiliği öne sürerek toplumun diğer kesimini terörist ilan etmek gibi.

LGBTİ’lere karşı aile mefhumu argümanı, sıfırdan yeni görüşler şeklinde üretilmiyor. Tarih boyunca var olan sağ burjuva argümanlar en uç noktalarına götürülüyor. Yani toplumdaki bireylere “sapkın” demekten öteye geçen, ülkede yaşayan yurttaşları ve onların örgütlerini “süreceğiz” argümanına kadar varan vahim bir tablo. Nefret suçunun pervasızca işlendiği, toplumda kutuplaşmayı körükleyen söylemlerin iktidar tarafından beslendiği ve “ahlak”ın toplumun bir kesimini “Şehirden çıkarmak” üzere formüle edildiği, özgürce yaşam hakkının bile hedefte olduğu bir süreçten geçiyoruz.

HEDEFTE HEPİMİZ VARIZ

Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğinin geçtiğimiz günlerde yayımladığı şiddet raporunda, şiddet, yoksulluk ve baskı sebebiyle derneğe gelen başvuruların 2023 yılında bir önceki seneye göre yüzde 144 artığı ifade edildi. Bunlar sadece bir ilde, hatta bir semtte yaşananlar. İktidarın İstanbul Sözleşmesi’ni hedefe aldığı dönemlerde “Bu sözleşme aileyi hedef alan, sapkın zihniyetlerin sözleşmesi” denmişti. Halbuki sadece LGBTİ’ler değil hepimiz hedef tahtasının bir parçasıydık. Gün geçtikçe bu tablonun genişleyerek kadınların sırtlandığı tüm yükle birlikte “esnek çalışma” formülünü paha biçilemez bir olanak olarak sunmasına, kadınları güvencesiz ve ağır sömürü koşullarında çalıştırmaya yüz tutmaya, Medeni Kanun ve yeni anayasa tartışmalarıyla kadınların kazanılmış haklarına göz dikmeye kadar uzandığı bir süreçteyiz.

NEFRET, EGEMEN SINIFIN TAKTİĞİDİR

İktidarlar açısından sadece hedef tahtaları değişiyor. Asıl hedeflerinde işçiler, emekçiler ve kadınlar var. Bu yüzden LGBTİ’leri hedef göstermek, halkın çoğunluğunu hedef almak demektir. Nefret ve kutuplaştırma ise egemen sınıfın sömürme taktiğidir. Özellikle seçim döneminde kadınların ve LGBTİ’lerin üzerinde bu tür söylemlerin sopa gibi sallanmasına karşı dünden daha çok kenetlenmeye, mücadele etmeye ve birliklerimizi kurmaya ihtiyacımız var.

KUTUPLAŞTIRMA POLİTİKALARI HER YERDE ARTIYOR
Avrupa Birliği Baş Diplomatı Josep Borell, 2023 yılına dair dezenformasyon verilerini içeren rapora ilişkin açıklamasında en çok hedef alınan gruplar arasında LGBTİ’lerin olduğunu söyledi.
Rapora göre; 2022’de yazılı basında LGBTİ’lere yönelik ayrımcılık, nefret söylemi ve ön yargı rekor seviyeye ulaştı. Yazılı basındaki haber ve köşe yazılarının yüzde 66’sında LGBTİ’lerden, “ahlaksız”, “sapkın” veya “suçlu” olarak bahsedildi. Ayrıca gazete sayfalarındaki haber ve köşe yazılarının yüzde 55’inde, LGBT derneklerinin kapatılması için çağrı yapıldı.
Avrupa sermayesi, Kovid-19 sonrası sancılı dönenlerini aşırı sağ propagandaya adak bağlayarak atlatmayı umuyor. Avrupa’nın birçok ülkesinde işsizlik ve ekonomik sorunlar bir yana işçi ve emekçilerin haklarına saldırı artıyor. Bu yüzden son üç yılda baktığımızda Almanya’dan İngiltere’ye, Fransa’dan Belçika’ya birçok ülkede işçi ve emekçilerin eylemlerine ve grevlerine şahit olduk. Ancak Avrupa’da da sağ propagandanın yoğunlaşması ve hedefe aldığı kesimler değişmedi. Amaç, kitlelerin yaşadıkları sorunların sermaye ve onu koruyan devletten kaynaklandığını görmesini engellemek; aile, din, milliyetçilik, muhafazakarlık ve bunların tamamının oluşturduğu öğeler üzerinden toplumu yapay şekilde kutuplaştırmak. Böylece, derinleşen sınıfsal çelişkilerin üzeri örtülmek isteniyor. Yani, aslında halkın öfkesini yönlendireceği bir hedef belirleniyor ve en büyük amaç halkı ona karşı örgütlemek oluyor. Sermaye ve devlet için “seferberlik” ilan ediliyor.
O yüzden “LGBT’yle birlikte aile yapımızı dejenere ediyorlar” diyen Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ile “Benim adım Giorgia. Ben bir kadınım. Ben bir anneyim. Ben bir İtalyan’ım. Ben bir Hristiyan’ım. Bunu benden alamayacaksınız” diyerek LGBTİ’leri hedef alan İtalya Başbakanı Meloni’nin söylemleri benzer.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Kapitalizm neden cinsel yönelimimize bile karışır?

Faşizme doğru yol alınan dönemlerde LGBTİ’lere karşı aile mefhumu argümanı da sıfırdan yeni görüşler...

Aile nasıl kutsal oldu?

Kadınlık, annelik, aile… Hep mi böyleydi? Anneler gününe özel bir sorumuz olsun bu soru. Cevabını da...

Kadına eşitlik neden lazım oldu?

Bir yandan kadınlara neyi hak edip etmedikleri dikte ediliyor diğer yandan kadınların kazanımlarını...