Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nda ne var ne yok?
8 Mart'ta Cumhurbaşkanınca açıklanan Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nda ne var ne yok, öne çıkanlar üzerinden birlikte inceleyelim.

8 Mart günü Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, 2024-2028 yıllarını kapsayan Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nı açıkladı. Eylem planında ne var ne yok, öne çıkanlar üzerinden birlikte inceleyelim.

Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nda kadınların kendi hayatları üzerinde güç ve kontrol sahibi olmaları, stratejik seçimler yapma ve yeteneklerini kazanma süreci olarak tarif ediliyor. Kadınların güçlenmesinin 5 unsurdan oluştuğu belirtiliyor: “Kadınların kendi değerinin farkında olması; seçeneklere sahip olma ve bunlar arasında tercih yapma hakkı; fırsatlara ve kaynaklara erişim hakkı; ev içinde ve dışında kendi hayatlarını kontrol etme gücüne sahip olma hakkı; ulusal ve uluslararası düzeyde adil bir toplumsal ve ekonomik düzen oluşturmak için toplumsal değişimin yönünü etkileme becerileri.”

Kadının güçlenmesini bu şekilde tarif eden bir eylem planının önüne koyduğu faaliyetlerin de bu tanımı sağlamaya dönük olması bekleniyor doğal olarak. Ancak planın içeriği pek öyle değil. Zaten 12. Kalkınma Planı’nı kendine zemin olarak alan Strateji ve Eylem Planı’nın girişinde Aile Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, kadının ailenin merkezinde oldukça önemli olduğunu bir kere daha vurguluyor. Göktaş kadınların, “Ailenin ve toplumun vazgeçilmez unsuru ve gelecek nesillerin yetişmesinde merkezi bir role sahip olan kadınların hak ettiği üstün kıymeti görmesi ve kalkınmamıza ivme kazandırması için” hayatın tüm alanında hak, imkan ve fırsatlardan eşit faydalanması gerektiğini ifade ediyor. Kadın, sadece ailenin merkezinde duran ve gelecek nesilleri yetiştirme sorumluluğuna sahip anne olarak ele alındığında kadınların kendi hayatları üzerinde güç ve kontrol sahibi olmalarını sağlayacak politikaların inşa edilmesi de mümkün olmaz.

Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı, 12. Kalkınma Planı ile “ne kadar uyumlu olduğunu” göstermek için 12. Kalkınma Planı’ndan kimi maddelere yer veriyor. Alıntılanan maddelerin ciddi bir çoğunluğu esnek çalışmaya, iş yaşamının daha da esnekleştirilmesine dair. “İş ve aile yaşamı uyumu” ile çalışma saatleri, alternatif çalışma yöntemleri ile ilgili ikincil bir mevzuat hazırlanması, kadın istihdamının artırılması öne konuyor. Bunun yanına kadın girişimciliği ve kooperatifçilik de ekleniyor.

Plan, 5 temel başlık altında kimi stratejiler ve bunlara bağlı olarak yapılacak faaliyetleri ortaya koyuyor.

1-EĞİTİM

Eğitim bölümünde ortaya konan stratejilerden ilki “Zorunlu örgün eğitim kademelerinin tamamında kız çocuklarının net okullaşma oranlarının yüzde 100 seviyesine yükseltilmesi, kadınların ve kız çocuklarının eğitim her kademesinde kayıt, devam ve tamamlama oranlarının artırılması.”

◾Ortaya konan hedefleri, planları şimdiye kadar yapılanlar ya da yapılmayanlar ile birlikte değerlendirmek lazım. Bu strateji maddesine ilişkin öne çıkan faaliyetlerden biri “Okul öncesi eğitim hizmeti yaygınlaştırılacaktır. Okul öncesi eğitim almış olarak ilkokula başlamak erken akademik beceri ile çocuğun bütünsel gelişiminin desteklenmesi için oldukça önemlidir. Bu nedenle her çocuğun en az bir yıl okul öncesi eğitim almış olarak ilkokula başlaması sağlanacaktır” maddesi. Çocukların okul öncesi eğitime erişimi gelişimleri için kritikken çok eski değil, MEB okul öncesi eğitimde ücretsiz eğitimi resmi olarak kaldırdı. MEB’in 15 Ekim’de yaptığı yönetmelik değişikliği ile okul öncesi eğitimde sıkça karşılaşılan ve kayıt parası olarak nitelendirilen durum, yönetmeliğe eklenerek resmi kılıfa sokuldu, adına da “katkı payı” denildi. Eğitim artık kağıt üzerinde bile ücretsiz değilken eğitimin tüm masrafları velilerin sırtına yıkıldı.

Ailelerin sırtındaki yükü bir nebze hafifleten, kadınların ısrarlı mücadeleleri ile kazandıkları okul öncesi eğitimde bir öğün ücretsiz yemek hakkı da sessiz sedasız geri çekildi ve çocuklar yine kuru ekmek yemeye mecbur bırakıldı. Tüm bunlarla çocukların eğitime erişimi de ailelerin inisiyatifi ve imkanlarına terk edilmiş oluyor. Kamusal bir hizmet olan, çocukların gelişimi ve korunması için kritik bir öneme sahip olan eğitimin masraflarını devlet üstlenmedikçe önlerine koydukları bu hedefi nasıl gerçekleştirecekleri, büyük bir soru işareti olarak ortada duruyor.

◾Zorunlu eğitim kapsamında olmayıp eğitim hayatına devam etmeyen çocukların evlerine ASDEP (Aile ve Sosyal Destek Programı) personeli aracılığıyla hane ziyaretleri gerçekleştirileceği ve hane üyeleri için bilgilendirme ve rehberlik hizmeti verileceği bir diğer faaliyet olarak belirtiliyor. Zihnimizde Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in "Sizin 'tarikat' dediğiniz bizim 'STK' dediğimiz yapılarla protokolümüz var" sözü yankılanırken, eğitime erişemeyen çocukların evine yapılacak hane ziyaretlerinde ilgili kurumlar arasında STK’ların bulunması da soru işareti yaratan noktalardan biri. STK olarak adlandırdıkları dini vakıfların okulların içine kadar girdiği, ÇEDES projesi adı altında çocuklara dini aktiviteler yaptırdıkları bir süreçte ailelere çocukların eğitimine dair telkin verecek bu STK’lar kim olacak?

Çocukların eğitime devamının takibinin sağlanması için planların öne konması, çocuk koruma sisteminin güçlendirilmesi açısından da önemli bir yerde duruyor. Ancak bu sistemin kurulmadığı, eğitime devam etmeyen çocukların tespit edilip eğitim yaşamına katılmadığı koşullarda olan, çocuklara oluyor. MEB’in bu konuda sınıfta kaldığını söyleyebiliriz. 2022-2023 yılında zorunlu eğitim çağındaki yaklaşık 442 bin 643 çocuk eğitim dışında kaldı.

”Eğitimde kadın-erkek eşitliğini sağlamaya yönelik araştırmalar yapılması ve kurumların kadın-erkek eşitliğini sağlamaya yönelik kapasitelerinin geliştirilmesi” strateji maddesi altında yapılacak kimi araştırmalar tarihlendiriliyor.

◾ “Açık Öğretim Liselerine giden 882 bin 278 öğrencinin 445 bin 73’ü (yüzde 50.49) kadındır. Açık öğretim ortaokulu ve liselerini tercih eden kadınların açık öğretim sistemini seçme nedenlerinin tespitine yönelik araştırma yapılacaktır.”

◾ “Olağanüstü durumlar (afet, salgın vb.) ve sonrasında yaşanan sürecin zorunlu eğitim kademelerinde kız çocuklarının eğitimine etkisi araştırılacaktır. Araştırma 2025-2026 döneminde gerçekleştirilecek olup 2027 yılında sonuçları kamuoyuyla paylaşılacaktır.”

◾ “Geçici Koruma/Uluslararası Koruma ve engelli kadın hedef gruplarını da dikkate alan araştırma 2025-2026 döneminde gerçekleştirilecek olup 2027 yılında sonuçları kamuoyuyla paylaşılacaktır”

◾Üniversitelerde yer alan kadın araştırma merkezleri arasında iş birliği ve iletişim ağı kurulması da faaliyetlerden biri. Üniversitelerin çoğundaki kadın araştırma merkezleri artık sadece kadın araştırma merkezleri değiller. 2019’dan beri peyderpey üniversitelerin çoğunda kadın çalışmaları araştırma merkezlerinin isimleri “Kadın ve Aile Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi” ya da “Aile Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi” şeklinde değiştirildi. Sadece isimleri değil, amaçları da değiştirilmiş oldu, amaçları arasına “ailenin korunması, aile değerlerinin toplumsal anlamda fark edilmesi, aile değerleri konusunda gerçekleştirilecek akademik ve sosyal çalışmalara destek olmak” da eklendi. Kulağa zararsız gelse de geçtiğimiz 6 aydaki aile çalıştaylarını, Aile Şurası’nı hatırladığımızda kadınların haklarına yönelik, onları şiddetten koruyacak mekanizmalara yönelik her saldırı “aile değerlerine uymadığı”, “aileye zarar verdiği” gerekçe gösterilerek hedef alındı. Kadınların şiddetten uzaklaşmak için aldıkları tedbir kararları bile “Aileleri dağıtıyor, erkekleri evden uzaklaştırıyor” diye delile bağlanmaya çalışıldı. Planlanan uygulamaların kulağa geldiği kadar zararsız olmadığını bu örneklerden görebiliyoruz.

"Tüm eğitimciler, öğretim programları ve eğitim öğretim materyallerinin kadın-erkek eşitliğine duyarlılığının artırılması" stratejisinin ise eğitimin her hamlede daha da gercileştirildiği bu koşullarda nasıl gerçekleşeceği merak konusu.

Eğitimcilere verilen eğitimlerde, müfredatta, eğitim-öğretim materyallerinde, yani çocukların zihinlerinin şekillendiği, hayata karşı bakış açılarının oluştuğu okullarda kadın-erkek eşitliğinin öğretilmesi çok önemli bir yerde duruyor. Maalesef bugün eğitimdeki gerçeklik, bundan çok uzakta duruyor. Okullara imam gönderilmesini öngören ÇEDES projesinin ardından ortaöğretim müfredatlarına "adabımuaşeret" ve "Türk sosyal hayatında aile" dersleri de eklendi. Derste, İslam hukukunda aile kurmanın şartları, Türk Medeni Kanunu’nun Türk aile yapısına yansıyan etkileri, modern hayatın getirdiği olumsuz etkiler, Veda Hutbesi bağlamında eşlerin birbiri üzerindeki hak ve sorumlulukları üzerinde durulacak. Eğitim emekçileri ve uzmanlar, dersin kadın ve kız çocuklarının haklarını yok sayan bir yaklaşımla hazırlandığına dikkat çekerek dersin kadını eve hapseden bir bakış açısına sahip olduğunu söylüyor.

2-SAĞLIK

“Sağlık hizmeti sunumunda kadınlara yönelik yaşam boyu, farklılaşan ihtiyaçları karşılayan, kapsamlı ve bütüncül kadın sağlığı hizmetlerinin güçlendirilmesi” sağlık bölümündeki stratejiler arasında.

◾ Çoğunlukla kadınların başvurduğu/yararlandığı merkezlerde ve/veya kurumlarda HPV aşısı, sağlığın korunması ve geliştirilmesi, gebelik dönemi aşıları, erken teşhisin önemi ve etkileri, üreme sağlığı, üreme hakları, genetik hastalıklar, akraba evlilikleri, bağışıklamanın önemi, hasta hakları, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlardan korunma gibi konularda eğitimler, seminerler ve eğitim materyalleri hazırlanacak. Takvimlendirmede bu faaliyet 2024 yılından itibaren hayata geçirilecek.

◾Bu bölümde en dikkat çeken şey Sağlık Bakanlığının ücretsiz olacağını duyurup sonra bize sanki rüya görmüşüz muamelesi yaparak herhangi bir adım atmadığı HPV aşısının ulusal aşı takvimine sokulacak olması: “Gençler için önemli bir koruyucu önlem olan HPV (İnsan Papilloma Virüsü) aşısının ulusal aşı takvimine dahil edilmesi ve yaygınlaştırılmasına/bilinirliğinin artırılmasına yönelik çalışmalar yapılacaktır.” Hatırlayalım, Kasım 2022’de Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, HPV aşısının ücretsiz yapılacağını duyurmuştu, evlilere öncelik vereceğini söylemesi ise hayli tepki toplamıştı. Üzerinden geçen iki yılda HPV aşısı hâlâ ücretli, ve 3 dozu -eğer kur diğer dozları olurken artmazsa- yaklaşık 11 bin 200 lira. Ancak, aşı takvimine alınması maddesinin hangi zaman diliminde takvimlendirildiğine baktığımızda 2026, 2027 ve 2028 yıllarında olacağı ortaya konuyor. Yani HPV aşısına dair bir toplum sağlığı merkezinde bakanlıkça düzenlenen bir seminere katılabileceksiniz, aşının önemini öğreneceksiniz ama 11 bin liranız yoksa bu aşıyı olmak için en az 2 yıl daha bekleyeceksiniz.

3-EKONOMİ

“Kadınların iş gücü piyasasına girişlerini kolaylaştırmak ve insana yakışır işlerde istihdamlarını arttırmak için mevzuatın gözden geçirilerek iyileştirici düzenlemeler yapılması” stratejisindeki “insana yakışır işler” ifadesi oldukça önemli. Yakın zamanda kadın işçilerin öne çıktığı işçi mücadelelerine baktığımızda “insanca çalışma koşulları, “insan yerine konmak”, “iğrenç hakaretler arasında çalışmamak” için bir haysiyet mücadelesi de verdiklerini görüyoruz. Ancak kadınları güçlendirecek, insanca çalışma koşullarında güvenceli işlerde çalışmalarını sağlayabilecek politikalar uygulanıyor mu? Kadın işçi ve emekçilerin gerek Ekmek ve Gül’e yazdıkları mektuplarda gerek mücadelelerinde verdikleri demeçlerde öyle olmadığını görüyoruz.

◾“2010/14 sayılı ve ‘Kadın İstihdamının Artırılması ve Fırsat Eşitliğinin Sağlanması’ konulu, 2011/2 sayılı ve ‘İş yerlerinde Psikolojik Tacizin (Mobbing) Önlenmesi’ konulu Başbakanlık Genelgeleri içerik ve işlerlik açısından gözden geçirilerek, oluşan ihtiyaçlar doğrultusunda güncellenecek ve genelgelerde yer alan tedbirlerin hayata geçirilmesi amacıyla gerekli önlemler alınacaktır.”

◾“Çiftçilikle uğraşan kadınların sosyal güvenlik sistemine erişimlerini kolaylaştırıcı önlem ve tedbirlerin yer alacağı bir protokol imzalanması amacıyla çalışma yürütülecektir.  Ayrıca ev işçisi kadınlar odağında kadınların sosyal güvenlik kapsamına girmelerini kolaylaştırıcı ve kayıt dışılığı engelleyici mevzuat düzenlemeleri gözden geçirilerek ihtiyaç halinde revize edilecektir.”

◾Kadın çalışan sayısını artırmak için kadınların istihdama katılımını sağlayacak mekanizmalar yerine, patronlara daha çok teşvik öngörülüyor.
“Sürdürülebilir kalkınma için kadınların ekonomik güçlenmelerini desteklemek amacıyla eşitlik ve kapsayıcılık temelinde kamu ve özel sektörün dönüşümünün sağlanması” stratejisi altında öne çıkan faaliyetler şunlar:

◾“Kadın-erkek eşitliğini destekleyen uygulamalar (ilave izin hakları, işe dönüş programları, bakım için finansal destek, kreş ve emzirme odası gibi uygulamalar) çalışanların iş ve aile yaşamı dengesini kurabilmelerini kolaylaştırmaktadır. Bu noktada kadın-erkek eşitliğine duyarlı politikaların yaygınlaştırılması için söz konusu politikaları uygulayan ve eşitlikçi kurum kültürünü yaygınlaştıran iş yerlerine yönelik ödül sistemi geliştirilecektir.” Kreş, emzirme odası kadın işçiler için bir ihtiyaç olmasının dışında bir hak. Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmeliğine göre, iş yerindeki kadın çalışan sayısı 100-150 arasında ise işveren sadece emzirme odası kurmak zorundadır. Kadın çalışan sayısı 150’den fazla ise işveren hem kreş hem emzirme odası işlevlerini görecek bir yurt kurmak zorundadır. 150’den fazla kadın çalışanı olan pek çok iş yerinde bu hakkın gasbedildiğini, özel kreş fiyatları tavan yapmışken kadınlara sadaka gibi kreş yardımı verildiğini, bazen onun bile verilmediğini görüyoruz. Yasalar bir hak ve zorunluluk olarak bu yükümlülüğü işverene yüklüyor. Ancak devlet, bu denetimi sıklaştırmayı önüne koymak yerine “Yasayı uygularsan ödül veririm” diyor. Bu ödül sistemi “Beyaz Bayrak Sistemi”ni hatırlatıyor. Bilmeyen okurlarımız için hatırlatalım. Eski Çalışma Bakanı Vedat Bilgin “sendikal örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırmak için yükümlülüklerini eksiksiz yerine getiren örgütlü işletmelere “Beyaz Bayrak” uygulamasını hayata geçireceklerini, sendikal örgütlenmenin olduğu iş yerlerine destek verileceğini de “müjdelemişti”. Müjdelenen ödülün anlamsızlığını, işçiler Anayasal hakları olan sendikal haklarını kullandıklarında işten çıkarıldıklarında, sendikalaşmak için direnişe çıkan işçilere polis/jandarma tarafından müdahale edildiğinde, devlet işçilerin değil patronların yanında yer aldığında bir kere daha görmüştük.

◾"Çalışma yaşamında kadın-erkek eşitliğinin sağlanması ve hem kamu hem de özel sektörde şiddete sıfır tolerans ilkesinin benimsenmesi için bu alandaki tüm ulusal ve uluslararası düzenlemeler (AB direktifleri, ILO sözleşmeleri vb.) dikkate alınarak farkındalık artırma çalışmaları yapılacaktır. Konuyla ilgili rehber, spot filmler, belgeseller, broşür, afiş vb. basılı ve görsel materyaller hazırlanarak çalışanların ve işverenlerin bilgi sahibi olması sağlanacaktır.” Okuyan kadın işçiler bu maddenin kendi sorunlarına derman olmayacağının farkındalardır. Kadın-erkek eşitliğinin gerekliğine dair farkındalık önemli olsa da patronların kendi kârına kâr kattığı sürece bunu pratiğe dökeceğini biliyoruz. Yakın zamanda Özak Tekstil’de kadın işçilerin en önde olduğu bir direniş yaşandı. Sendikal hakları için, insanca çalışma koşulları için, sürekli hakarete uğramadıkları bir çalışma ortamı için direnişe geçen kadın işçiler, karşısında devleti ve patronu el ele buldu. Kadın işçilerin çalışma koşullarını iyileştirecek denetimleri yapmak yerine direnişi kırmak devletin önceliği oldu. Farkındalık değil iş yerlerinde eşitliği sağlayacak uygulamalara, ücret politikasına ve söz sahibi olmasına ihtiyaçları var.

Uzun bir süredir kadın istihdamının artırılması söz konusu olduğunda bir politika olarak kadın girişimciliği öne çıkartılıyor, sanki kadın girişimciliğine ayrılan parayı artırmak kadın istihdamını artırıyormuş, kadınlara güvenceli bir yaşam sunuyormuş gibi. “Kadın girişimciliğinin her alanda desteklenmesi ve kadın kooperatiflerinin güçlendirilmesi amacıyla çalışmalar yapılması” stratejisi de buna dayanıyor.

Kamu ya da özel sektör kadınlar için istihdam alanı açmadığında ya da kadınların ev içi angarya ve bakım yükü gibi bağlarından kurtarıp istihdama katılımını teşvik etmediğinde kadının girişimci olması bekleniyor. Ancak, Türkiye’de pek çok kadın için bu, sosyal güvenceden yoksun, gelir düzeyi düşük, sürdürülebilirliği belirsiz bir kendine çalışma biçimi.

4- LİDERLİK,KARAR ALMA MEKANİZMALARINA KATILIM

Bu bölüm altında yer verilen çoğu faaliyet “farkındalık” oluşturmak üzerinden kuruluyor. Kadınların karar alma mekanizmalarına katılımını sağlayacak, katılmama sebeplerini ortadan kaldıracak maddelere pek yer verilmemiş.

31 Mart 2019 tarihli yerel seçim sonuçlarına göre hazırlanan bir tabloya yer verilen Eylem Planında kadınların yerel yönetimlerde ne kadar az temsil edildiği de ortaya konuyor.


31 Mart 2019 yerel seçim sonuçlarına göre YSK verileriyle hazırlanan tablo | Kaynak: Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı

5- ÇEVRE VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ

Türkiye’nin doğasının tekellere talana açıldığı koşullarda tam da beklendiği gibi çevrenin korunması ve iklim değişikliğinin kadınlar üzerindeki etkisinin önlenmesi konusunda kadınlara eğitimler vermek ve veriler oluşturmak hedef olarak öne konuyor. Oysa Akbelen’de, İkizköy’de, Kaz Dağlarında ve saysak sayfaları dolduracak pek çok yerde yaşam alanları siyanürlü madenlere, termik santrallere, mermer ocaklarına talan edilmesin diye mücadele eden kadınlar, çevreye verilen zararın kendilerine yaratacağı etkinin hayli farkında!


Fotoğraf: Abidin Çınar/Evrensel

Sorun bilmemek, eğitim eksikliği değil. Sorun doğanın, tarım alanlarının, ormanların rant uğruna talana açılması, mücadele edenlerin karşısına jandarmayla, polisle çıkılması, yaşam alanını savundukları için köylülerin davalara boğulması…

SIĞINMAEVLERİ YOK!
Planda nelerin olduğu kadar neyin olmadığı da bir o kadar önemli. Kadın konukevi olarak adlandırılan sığınmaevlerinin sayısının artırılması, niteliklerinin geliştirilmesi, kapasitesinin artırılması, oralarda yaşanan sorunların çözümüne ilişkin bir faaliyet bulunmuyor.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
2024 Cumhurbaşkanlığı Programı: Sağlığa özelleştir...

2024 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı pek çok alana dair faaliyet ve projeler içerirken kadın v...

AKP'nin Çocuk Hakları Strateji Belgesi'ne boşanmal...

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık'ın duyurduğu Türkiye Çocuk Hakları Strateji Belgesi ve E...

İşte patronların hayalindeki esnek çalışma modeli

Dondurulmuş sebze ve meyve üretiminin yapıldığı Memur Gıda’da çalışan ve çoğunluğu kadın olan işçile...