Kadın kadına değince...
Hayatlarımızdaki farklılıklara rağmen, dertlerimiz ortak. Şimdilerde yan yana gelemesek de bir telefonla dertlerimizi paylaşıyor, yükümüzü hafifletiyoruz belki de. Çünkü biliyoruz ki yalnız değiliz..

Bu yazıyı güneşli bir günde yazıyorum. Birkaç ay öncesi olsaydı güzel bir plan yapmış olurdum. Plan dediysem; muhtemelen kadın arkadaşlarımla bir araya gelecektik. En hüzünlü, en keyifli toplanmalar, ikili görüşmeler kadın arkadaşlarımla can buluyor çünkü. Bu güneşli günü uzaktan, telefonla da olsa birbirimize ayırdık. Kendimize dair ettiğimiz sohbetlerin yanı sıra asıl gündemimiz salgından sonra evlerde yaşadıklarımız, halet-i ruhiyelerimiz, bir türlü refaha kavuşamayan ev ekonomilerimiz.. Toplum yapımızı ekonomik koşullarımızın belirlediği aşikar. Bu koşulları da bilhassa kadınların omuzladıklarını biliyoruz. Bu yazıda buluştuğunuz kız kardeşlerimizin güzel yüreklerine selam olsun..

"NE OLACAĞIMIZ MEÇHUL"

Ayşegül, 27 yaşında. 5 yıldır aynı firmada muhasebe çalışanı, Esenyurt'ta yaşıyor.

“Servis olanağım hiç olmadı. Salgınla birlikte ilk olarak işe minibüsle gitmek istemedim. Bu beni haliyle işe gitmekten daha fazla tedirgin ediyor. Normalde patronum iyi bir insan, bana 'kızım' diye hitap eder. Ancak minibüsle gelmek istemediğimde evden çalışma veya bir süreliğine araçla alınma gibi bir imkan sunmadı bana, beklerdim açıkçası. Bir an işten çıkmayı düşündüm. Ancak şu an iş bulamayacağım ve evlilik arifesinde olmam elimi kolumu bağladı. Evde psikolojik ve fiziksel olarak yorgun düştüm. Virüs kaparsam şayet, bunu anne ve babaya bulaştırma korkusu bizim evde de yer buldu. Eve gittiğimde odamdan çıkmıyorum. Dokunduğum her yeri dezenfekte ediyorum. Önceden market dönüşü aldıklarımızı getirip direkt yerleştiriyorduk. Ama şimdi psikolojik ağırlığı baş gösteriyor. Havalandırıyor, tek tek yıkayıp her şeyi öyle diziyoruz dolaba. E bu da ekstra iş ve ekstra su, deterjan harcama demek.. Annem evden hiç çıkmamıştı bugüne kadar. Çok fazla bunaldı. Bir gün birlikte markete gittik. Maskeli, eldivenli insan kalabalığını görünce çok etkilendi. Haberlerde görmek gibi değilmiş yaşamak. Birden canlı görünce daha kötü hissetti. Bize karşı daha da hassaslaştı. Annem hepatit, babam ise şeker hastası. İlaçları bitti. Yazdırmak için hastaneye gidemedik. Yazdırmadan alalım desek bin liradan fazla tutuyor. Öyle alsak bütçe tamamen sarsılır. Neyse ki bir tanıdık vasıtasıyla ilaçları yazdırabildik. Babam emekli olduğu halde çalışan biri, ancak işe gitmiyor bu süreçte. Emeklilikten dolayı da devlet desteği falan yok. İki gelirle ancak dönebilen hanemiz, şimdi bir emekli maaşına kalmış durumda. Zaten ondan da borç ve ilaç ücretleri kesiliyor. Ayrı evde yaşayan ağabeyim faturalara destek oldu. Bende destek olamaya çalıştım fakat düğün hazırlıklarına ayırmam gereken kısımdan gitti ve ben eksiye düştüm. Bize ağabeyim yetişti.

Açıkçası biz de çok korkuyoruz. Bu süreç en çok para için zorlanılan bir sürece döndü bence. Düşünsene çalıştığında virüsle, ölümle karşı karşıyasın. Ama maddi koşullarını düşünüp gidiyorsun. Virüs yüzünden işten atılanı gördük ama işten ayrılanı görmedik. İki şeyden birini seçmeye zorlandık. Ve ne yazık ki maddiyat galip geldi, açlık seçildi. Alışveriş işleri için dışarısı fena. Genelde annemler gidiyordu pazara. Ben fiyatları çok bilmem. Ama en çok kullandığımız temel gıda, pirinç bile çok pahalı geldi. Zaten eve giren yiyeceğin gramajı da düştü. İki kilo alıyorsak bir kiloya düşürdük. Yapılan zamlar çok ciddi bir şekilde fark ettirdi kendini. Temel tüketimde bu olay beklentilerin çok üstünde. Hükümetin halkına sağlaması gerekenlerin tam tersini yaşıyoruz. Yardım etmek yerine 'düşene bir tekme daha' olayı…

Ekonomik durum zamlardan dolayı değişkenlik gösterdi. Harcamalarımız daha kısıtlı hale geldi. Ne olacağımız meçhul. Ağabeyim destek olduğu için çok derin hissetmedik belki ama, o olmasa eksiye düşecektik orası kesin. Talepler ortak, herkes bangır bangır söylüyor. Bende söylüyorum ama tabi duymak isteyene! Topluca sokağa çıkma yasağı ve beraberinde bunun sonuçlarını karşılayacak bir alt yapımız olsaydı, yani hükümet duruma doğru bir biçimde el atsaydı bu salgın böylesine büyümeyecekti. Hayatlarımızla oynuyorlar. Ufak bir de ekleme yapmak istiyorum. Sağlık Bakanlığı'nın hiç değilse diğer bakanlıklara göre iyi çalıştığını düşünüyorum. Uğraş verdiklerini gördüm. Gerçi bu da sağlık çalışanları sayesinde oldu, onu söylememek olmaz. Daha iyisi yapılabilir miydi, o çok başka bir konu zaten. İşyeri içinse şunu söylemek isterim. Maske ve eldiven desteği sağlandı. Çalışan sayısı yarı yarıya düşürülüp mesafeli çalıştırıldı. Ancak bu da doğru gelmiyor. İnsanların hakkı olan senelik izinleri kullandırıldı. Bir iş yeri iki haftalık maaş ödeyemez mi? Elbette öder. Satışta, üretimde, karda durmadı sonuçta. Ama işçilerin cebine giren durmuş oldu. Beş kuruş vermek yerine, insanların dinlenme ihtiyacından çalındı. Maskeler bile fahiş fiyatlarla verildi. Sonra da ücretsiz dendi. Doğru düzgün dağıtamayınca, insanlar şikayet edince yine paralı oldu. Bir lira mı kurtaracak bu ülkeyi? Tamamen aslında saçmalıklar ve olumsuzluklar silsilesi. Aklıma gelen tek olumlu şey buydu, anlatayım dedim o da öyle değilmiş zaten.” (Gülüşüyoruz)

"EN UFAK BİR KRİZ ZAMLARLA GELİYOR, O DA BİZE PATLIYOR"

Havva, 24 Yaşında, işsiz, Esenyurt'ta yaşıyor.

 “Eve misafir gelmiyor, arkadaş yüzü görmüyoruz. Gelirlerse kolonya ve dezenfektanla karşılıyoruz. Dışarı çıkmıyoruz hiç. Eşimin evden çalışma imkanı var, bu yanıyla şanslıyız. Hamileyim biliyorsun, benim için çok zor oluyor çünkü dışarıya çıkıp açık havada yürüyemiyorum korkumdan. Psikolojik olarak iyi hissetmiyorum. Zaten hormonların da verdiği durumla birlikte iyice stres oluyor ve bunalıyorum. İş yerinin önlem olarak evden çalışmayı desteklemesi iyi oldu bence. Ancak, maalesef işe gitmek zorunda olan o kadar çok insan var ki.. Yaşamımızı devam ettirmek için para kazanmak zorundayız. Bu yüzden iş, aş ve sağlık arasında kaldığımız bir durum oluştu.

Ekonomik durum da evden çalışıldığı için bankaya biraz gecikmeli yatıyor. Yani, bu da patron bahanesi, bilemiyorum. Faturalar iki katı geldi bu süreçte. Onu da evde kalıp, evden çalışılmasına bağlıyorum. Ne yazık ki yapacak bir şey yok buna. Gönül isterdi kolaylık sağlansın. Ama maalesef… Özellikle meyve sebzeye çok zam geldi. Alıştık, senelerdir böyle gidiyor. En ufak bir kriz zamlarla geliyor, bize patlıyor. Bir kilo meyve yerine yarım kilo alarak idare ediyoruz ne yapalım.”

"MADEM İŞ YOK, İZNE GÖNDERELİM"

Betül, 32 Yaşında, gıda işçisi, Esenyurt'ta yaşıyor.

“Salgının ikinci haftasında fabrikada pozitif vaka sonrasında senelik izinlerimiz kullandırıldı, eve gönderildik. Pek çok önlem alındı fabrikada. Diğer tüm fabrikalarda olduğu gibi aralıklı yemek yeme ile serviste tek oturma ile çözüm olmayacağının farkındayım. Çünkü aynı bölümde, aynı bantta, aynı ürün ve makinelere temas ederek bu salgınla baş edilemez. Salgının başladı, evde yaşlı annem babam var, korkumdan odadan çıkmıyorum. Kapıya yemek getiriyor annem ağlayarak. 'Sen ayrı biz ayrı böyle olmuyor, zoruma gidiyor' diyor. Ben onları korumak için yaptığımı, bu sürecin geçeceğini söylüyorum. Anne yüreği işte, senden bize zarar gelmez diyor. Anlatamıyorum, üzüntüsüne engel olamıyorum, kendim de üzülüyorum. İzinleri bitirip çalışmaya devam ettik bir süre daha. Şimdi benim bölümde genç bir arkadaş pozitif çıktı. Ailecek hastalar. Söylendi yönetime. Bu kez vaka yüzünden değil, siparişler azaldığı için 2 haftalık yeni bir izne çıkıyoruz. 'Madem iş yok, izne gönderelim' dediler. Nasıl olsa kısa çalışma ödeneği var, alabiliyorlar. Üretimin düşüşü ve ekstra maaş vermiyor olması patron için çok da fark etmiyor yani. Ama evde durumlar öyle rahat değil. Bir emekli maaşımız var, bir de benim maaşım. Bunun zorluklarını da, faturaların zamlarını da ve pazardaki tabloyu da biz yaşıyoruz. ”

"HÜKÜMETİN İŞÇİYE HİÇBİR FAYDASI DOKUNMUYOR"

Tülay, 28 Yaşında. Esenyurt'ta yaşıyor. 1 çocuğu var. Enerji sektöründe çalışıyor.

“Salgın sürecinden beri evden hiç çıkmıyoruz. Çalıştığımız sektörden dolayı nöbet sistemine döndük. Uyku düzeni, yeme düzeni tamamen değişti. Psikolojik olarak tükenmemize ramak kaldı. Geniş ailelerde daha büyük sorunlar yaşanıyor şahit oluyorum. İnsanlar bu kadar baskı altında yaşamaya alışkın değil. Mecbur işe gidiyoruz bu süreçte. Evde henüz 2 yaşına girmemiş çocuğum var. Kendimizden çok ondan korkuyoruz. Çalışmak demek karnımızın doyması demek, bilhassa çocuğumuzun doyması demek. Bu süreçte çalışmaya mecbur olmak büyük acı. Olur da işsiz kalırsak, hele ki bu süreçte olursa işin içinden çıkmayız. Devletten ümidi kestik. Geçtiğimiz günlerde iş yerimize 30'lu yaşlarda bir kadın geldi. 6 aylık bebeğine bez ve mama alamamış, yardım istedi. Durumum ondan daha iyi olduğu için yardım edebildim. Ben de anneyim. Yarın benim bu duruma düşmeyeceğimin bir garantisi yok bu ülkede. Bugün böyle bir şeyle karşılaşmak çok yıkıcıydı. O kadar zengin ve devlet erkanı varken, biz birbirimize sığınıyoruz. Günlük işlerde çalışanlar var. Salgından dolayı işsiz kalan, ailesine ne yedireceğini düşünen insanlar var. Kendimizi düşünürken, bunları düşünmeden edemiyoruz. Evde iki kişi çalıştığımız halde çok şeyden ödün vermek zorunda kaldık. Şu an maaşlar yarım yatıyor. Çalıştığımız firma kısa çalışma ödeneğine başvurdu. Fakat herhangi bir ödeme çıkmadı. Onun da külfetini yine biz çekiyoruz. Evde tasarrufu en üst seviyeye çıkardık. Çok fazla şeyden kısmak zorundayız. Dışarıda da işler hayli kötü. En basiti manavdan 3 liraya aldığımız kıvırcık 5 buçuk lira olmuş. Artık salata yapamayacağım, varsa kuru soğan. İnsanlar bu şartlarda nasıl iyi beslenebilir? Bağışıklığın güçlü olması gerekliymiş hastalıktan korunmak veya hafif atlatabilmek için. Doğru düzgün meyve bile yiyemiyoruz. Zaruri ihtiyaç dışında harcama yapamıyoruz. Sürecin ne kadar devam edeceği bilinmiyor. Mutfakta gıda çeşitliliği yarı yarıya azaldı. Hükümet, işverene destek veriyor da, işçiye hiç bir faydası dokunmuyor. Hastalıktan korunmak için maske takmak zorunlu, o bile doğru düzgün verilmedi insanlara. Aşı bulunsa da herkese yapılacak mı, hiç zannetmem. Parası olan yaptırabilir yine. Yani devletten de çözüm beklemiyorum şahsen… ”

"HAFTA SONU BULAŞAN VİRÜS HAFTA İÇİ BULAŞMIYOR MU?" 

Merve, Sefaköy'de yaşıyor. 25 Yaşında. Gıda İşçisi. 

“Çocuğumun iyi bir eğitimle büyümesini, kreşe gitmesini istiyorum. Elbet maddi durum buna izin vermiyor. Eşim iş yerinden düzenli maaş alamıyor, tek başına yetemeyince iki taraflı sorunlar doğuyor. Tüm bunlara bir de salgın eklenince tamamen sinirlerim yıprandı, iş ve ev yorgunluğuyla da katmerlendi. Kendi çocuğuna bile tahammül edemeyen bir kadına dönüştüm. Evlilik, maddi çatışmalarla başlayıp, salgınla büyüyor bizim evde. Ayrı eve çıkmak istediğim sırada virüs patlak verdi zaten. Ufak çocuğumu evdeki sorunlardan korumak için sürekli anneme taşıdım. İş çıkışı gidip alıyorum. Ortalıkta mahvoldu. Çocuğum için katlanıyorum zaten pek çok şeye. Bu zamanda işsiz kalmaktan korkuyorum. Onun ve kendi geleceğim için maddi durumumu korumak zorundayım. Evdeki psikolojik durumlar da iç açıcı değil. Eşimin annesi her gün kalkıp temizlik yapıyor. Evde hep panik havası var. Hiç dışarı çıkmıyoruz. Yaşadığımız bölge çok kalabalık ve vakaların yoğun olduğu bir yer. Evde çocukta çok bunaldı, ben de çok sıkıldım. Çocuğum gelişim çağında, oyuna ve güneş görmeye ihtiyacı var. Yaşamımdaki stresle ben baş edemiyorum haliyle çocukla da iyi ilgilenemiyorum. Hiçbir sosyallik yok. Ama yetkililer rahatlatıyor ortamı. Biraz dışarı çıkmayı düşünüyoruz. Gerçi söyledikleri zamanda bile yükseliyor vakalar. Güvenelim mi, ne yapalım şaşırdık. Aslında vakalar sıfırı görecekti. Bir ay çıkmasaydık dışarı bitecekti, ama yapmadılar. İstiyorlar ki insanlar para harcasın, millet yesin, içsin. Bir de zaten sokağa çıkma yasaklarını hafta sonları yapıyorlar sadece çok saçma. Hafta sonu bulaşan virüs, hafta içi virüs bulaşmıyor mu? İnsanlar iç içe çalışıyor. Korka korka işe gidip geliyoruz. Kendimizi geçtik çocuğumuza geçecek diye korkuyoruz. Gerçi iş yeri maske ( kişi başı 3 adet ) ve servis önlemi aldı. İş yerinde çalışan sayısını azalttılar. Herkesi senelik izne çıkardılar. İzni olmayanları eksiye düşürdüler. Ona rağmen bizim depolar doldu. Mecburen herkesi toplu izne çıkardılar. Hiçbir şekilde üretim durmadı. Kendi üretme imkanı sınırlanınca, işçileri izne çıkardı. Sonraki süreçte de haftanın dört günü çalışma şekline döndük. Ekonomik durumda da dediğim gibi eşim maaş alamıyor aylardır. Virüsten önce de alamıyordu şimdi de alamıyor. Allahtan ben alabiliyorum. Ona göre ayarlamak zorunda kaldık zaten. O ay hangimizin elinde para varsa o ödeme yapıyor. Zamlar sonrası aldıklarımız da kısıtlandı. Daha az almaya başladık. Sebze meyvede bu fark çok net görülüyor. En ihtiyacımız olduğu zamanda bunlarla karşılaşmak insana çok koyuyor.”

"ALIM GÜCÜMÜZ İYİCE DÜŞTÜ"
Ayten, 25 Yaşında. Büyükçekmece'de yaşıyor. Gıda işçisi.
“Biliyorsun zaten boğazımdaki nodülden dolayı ameliyat oldum. Hala ağır ilaçlar kullanıyorum tedavim sürüyor. İyi bir tedavi görmezsem kansere dönüşebilir. Salgından sonra evde kimse birbirine yaklaşmıyor. Hastalığımdan dolayı hastaneye gidemiyorum şimdi. O kötü oluyor. Bizim işyeri kapanmadı bazı yerler gibi. En başında 'istemeyen gelmeyebilir' dediler. E gitmesem parasız kalacağım, gitsem sağlığım tehlikede dedim. Gittim bir süre. Son süreçte gitmemeye başladım. Ücret alamıyorum. Emekli maaşıyla döndürüyoruz evi bir şekilde. Evliler için çok daha zor. Eve emekli maaşı girdiği için çok fazla etkilenmedik. Ama ağabeyim için böyle olmadı. Onun bir tane de çocuğu var. Gıda fabrikasında çalışıyor. Hatta salgında bir hafta gitti işe. O bir haftanın parasını da vermediler. Parasını isteyince de 'gelmeseydin, neden geldin' dediler. Evi kendisinin olmasına rağmen bayağı sıkıntıya girdi o zamanlar. Doğalgazı çocuk olduğu için çok yaktıklarında 400 lira gelirken, geçen ay doğru düzgün hiç yakmadığı halde 600 lira geldi. Bizde de aynı faturalar çok yüksek geldi. Önce anlamadık. Sonra haberleri görünce soruşturma falan açılmış herhalde. Pazara da gittik geçen. Pahalı bayağı. Mesela havucun kilosu 3 lirayken, olmuş 5 lira. Alım gücümüz iyice düştü. Açıkçası ilk zamanda birkaç hafta sokağa çıkma yasağı olsaydı, hastanede olanlar zaten gözetim altında, e bulaşma riski de kalkacaktı hiç değilse. İyileşen artacak, yayılım azalacaktı… ”

"KORKARAK İŞE GİTMEK İNSANA KENDİNİ BİR HİÇ GİBİ HİSSETTİRİYOR"

Sevda, 25 Yaşında. Market çalışanı. Esenyurt'ta yaşıyor.

“O kadar bıkmış durumdayız ki. Konuştukça canım sıkılıyor. Bu salgın evde aşırı sıktı bizi. Eşimle paylaşımım bile azaldı. Kafalarımız öyle dolu ki… Hele haber saati ve sonrasında evde durgunluk oluyor, herkes kendi köşesinde düşüncelere, strese dalıyor. Ne olacak bu memleketin hali diye. Daha yeni hamile olduğumu öğrendim, doğru düzgün sevinemedim bile. Bulaşıcı bir salgından korkarak işe gitmek, gitmek zorunda olmak insana kendini bir hiç gibi, değersiz hissettiriyor. Sağlık açısından da iş yerinde zaten ciddi bir önlem alınmadı. Hala fazla mesaili gidiyoruz. Ekonomik olarak çok etkilemese de korkuyla işe gitmek psikoloji falan bırakmadı. Tek diyeceğim bu toplanan vergiler nereye gidiyor kardeşim? Artık buna bir cevap istiyorum ben… ”

"KRİZİ FIRSATA ÇEVİRDİLER"
Nermin, 27 Yaşında, tekstil işçisi. Esenyurt'ta yaşıyor.
“Salgından sonra bizim haller hiç iyi değil. Bir yanıyla sürece alışmaya başlıyor gibiyiz. Bir yanıyla bunalıp, kendimizi dışarı atma isteği var. Geçen haftalarda çok fazla sıkıldım. Normalde sosyal ve aktif bir insanım. Kolay yorulmuyorum. İnanılmaz bir isteksizlik, bir şey yapmama isteği var. Uyumakta sıkıntı çekiyorum, uyku düzenim bozuldu. Sürekli evde kalmak, bu olumsuz haberlerle karşılaşmak, üstüne gelen zamlar vs. beni bayağı etkiledi sanırım. Hatta şekerden şüphelendim bir ara, doktora gideyim dedim. Tabi korkudan gidemedim. Kendimden ziyade taşıyıcı olma korkusu ağır basıyor. Bunun dışında aşırı doluyum. Ne iyi ettin de aradın. Biliyorsun ben AKP'liyim. Ama bu salgın sürecinde hem İBB'ye hem de hükümete çok kızgınım. İki ayrı ev var altlı üstlü. Kalabalıktan malum. Şu an gerçi üç kardeş kalıyoruz, bizimkiler memlekette. Üst katta kimse yaşamıyor, sigortaları bile kapalı. Buna rağmen faturalar çok yüksek geldi. Evin geçimini ben sağlamaya çalışıyorum, bin liradan fazla fatura ödüyorum. Aklım almıyor. Her yeri aradım itiraz ettim, yanlışlık yok deyip kapattılar. Salgından önce yaktık doğal gazı. Bir aylık 300 lira geldi. Geçen ay bir hafta yaktık, 270 lira geldi, inanabiliyor musun? Tüketim bedeliyle KDV bilmem nesi arasında uçurum var, anlamadım. Bu arada Ramazan başladığından beri her gün yarım saat sular kesiliyor. Aradım sonuç alamadım. Sonra mahalleyi örgütledim, herkesi arattım. (Gülüyor) Komşulara; arayın söyleyin böyle olmaz dedim. Sonra aradılar beni yoğunluktan dolayı kesiliyor, ayrıca onların suçu olmadığını söylediler. Bende 12 yıldır burada oturduğumu, daha önce böyle bir durumla karşılaşmadığımı, ancak kendimi ifade etmek zorunda olduğumu da ekledim. Ayrıca hem faturalar yüksek geliyor hem sularımız kesiliyor dedim. Böyle tüm mahalle aradıktan sonra iki gündür sularımız kesilmiyor. Onun dışında askıda faturaya başvurmaya çalıştım oda olmadı. Başka türlü baş edemiyorum çünkü. Ona da güvenmiyorum artık. Hayatımda ilk kez 300 lira su faturası görüyorum. Market hele benim kırmızı çizgim. Çok pahalı her şey. Yoğurt, meyve, sebze çok fazla. İki parça bir şey alıyorsun 100 lira ile çıkıyorsun. Sürekli evde kalıyoruz sonuçta yemek, içmek zorundasın. İşte olunca yine bu kadar masraflı olmuyor. Nişanlıyım bu pahalılıktan çeyizime bir çöp bile alamıyorum. Sinir oluyorum ya, süreç böyle mi yönetilir! 
Bankaların 'şunlar ertelendi, bunlar ötelendi' haberleri falan da sıkıntılı. Zaten olan krediyi faiziyle ödüyoruz, bir de üstüne erteleme faizini niye ödeyeyim? Ekonomide durum gerçekten kötü. Bu süreçte çok daha uygun olmalıydı. Haberlerde görüyoruz başka ülkelerde vergiler azaldı, marketler indirimli falan diye. Ama bizimkiler krizi fırsata çevirdi. İşe gelince, bizim firma sağolsun gerçekten, üst düzey önlemler aldı bana göre. Ateş ölçme, servislerin günlük dezenfeksiyonu, adım başı dezenfektan, parmak okutmadan kart okutma sistemine geçiş yapıldı. İşlerin yoğun olduğu süreçte senelik izin teklif ettiler. Karşılık bulmadı. Sonra Kısa Çalışma Ödeneği'nden faydalanınca, haftalık iki gün gitmeye başladık. Maaşımızın tam yatırılması için Kısa Çalışma Ödeneği'nin üstüne, gittiğimiz gün ücreti ekleniyor. Böylelikle tam maaş alıyoruz. Önlemlere gelirsem, virüs bizim ülkemize resmi kayıtlarla Mart ayında geldi. Geç gelmesine rağmen yeterli önlemler alınmadı. Bizden çok daha bilgililer gerekli tedbirleri alabilirlerdi. Ama ekonomik yönüyle baktıkları için almadılar. Önlem alma konusunda geç kalındı. Sokağa çıkma yasağının hafta sonları devam etmesi çok saçma. Tamam, insanlar hafta sonu çıkıyor dışarıya, bir çoğu sokakta. 15 gün tüm ülkeyi karantinaya alsalardı zaten belli olacak vakalar. Tedavi göreceklerdi, bulaşma riski azalacaktı. Ne diyeyim işte, şimdi normalleşmeye başladık. İnşallah artmaz vakalar. Aslında diyorum ki, Çin'de alınan önlemlerden bazıları örnek alınıp, bizde de uygulanmalı. Sağlık sistemiyle ilgili de söylemek istediğim bir iki şey var. Akrabalarımın çoğu yakalandı, can kayıplarımız da oldu. Ama ne yazık ki bazı hastanelerimizde, bazı doktorların hastalarla çok ilgilenmediğine şahit oldum. Onlar da korkuyorlar ya da verilen talimatlara göre mi hareket ediyorlar bilemiyorum. Başka bir hastalıktan gidildiğinde ilgilenilmediğini düşünüyorum. Valla işin özü eğitimde sıfırız, sağlık yönünde sıfırız. Bir tek yol yapma konusunda iyiydik şimdi o da elimizde patladı, yapılan yollarda bozuldu düzgün yapmadıkları için . (Tatlı bir gülüşme daha) Aslında herkes farkına varmalı. Bazı şeylere sessiz kalmamalıyız. Televizyonda herkes çok iyiyiz diyor ama reklam olduğu apaçık. Doğru bir şekilde müdahale edilmesi lazım. Vaka sayılarının da doğruluk payı yok ne yazık ki. İyiye gidiyoruz diyorlar, haliyle insanlar salıyor kendilerini. Bunun sonuçları ne olacak hiç bilmiyorum. Bekleyelim görelim…

Pek çoğumuz aynı fabrikada çalıştık, aynı mahallede yaşadık. Uzun yıllar hem iş yerinde hem de dışarıda vakit geçirdik. Ve en güzeli her birimiz farklı yaşamlara, farklı işlere dağılmamıza rağmen bir arada kalmak oldu. Bu belki normal gibi görünse de benim için çok kıymetli olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Fabrikadaki arkadaşlıkların bendeki yerini şöyle tarif edeyim; kendinizi iyi hissetmediğinizde bunu gözünüze bakarak bile anlayan, o an gelip elinizde ki işi devralan, üstlerden biriyle bir münakaşa yaşadığınızda tam omuz hizanızda sizinle birlikte, size yapılan haksızlığa ses çıkaran, işten ayrıldığınızda ve sonrasında yaşamınızın her alanında yolu birlikte yürüdüğünüz arkadaşlıklar bunlar. Yaşam koşullarımız değişse de paylaştıklarımız hiç değişmedi.

İlgili haberler
Mahallemizde mültecilere yapılan ırkçılık

Antep'ten Ebal Orucak, sokağında mültecilere yönelik gerçekleşen ırkçı saldırıyı yazdı: "Tekrar sord...

GÜNÜN KADINI: Fransız direnişinin silahlı mücadele...

Kod adıyla ‘Raine’, Birinci Dünya Savaşı’na birebir tanıklık eder. Bu tanıklık onu mücadele etmeye s...

Yönetmen Öykü Orhan: Bir işçi kadın haberi okudum...

Kübra Yeter, hikayeyi anlatış biçimi ve koku meselesine yaklaşımıyla ilk adımını sağlam bir temele o...