Yüz ölçümü 61 kilometrekare olan, 20 mahallesiyle 436 bini aşkın nüfusa sahip İstanbul’un Sancaktepe ilçesinde yapı stokunun yüzde 54’ü depremden önce yapılmış eski tip binalardan oluşuyor. Zeminin yüzde 35’i “orta ve altı zayıf zemin” şeklinde tanımlanan Sancaktepe’de İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Deprem ve Zemin İnceleme Müdürlüğü (DEZİM) ve Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesinin hazırlamış olduğu haziran 2020 verilerine göre; çok ağır hasarlı yıkılabilecek en az 84 bina olacak. Birinci derece riskli bölgeler arasında sayılan Sancaktepe’de yoğunluğu işçiler oluşturuyor. Keza aynı rapora göre en çok yıkımın olacağı Osmangazi ve Akpınar’da da...
‘NE TAŞINACAK NE BİNAYI GÜÇLENDİRECEK PARA VAR’
Osmangazi sapağının biraz ilerisinde yol kenarında, kaba inşaat halinde üç katlı bir binanın çöktü çökecek vaziyette duran yamuk balkonunda 30’lu yaşlarında Tuğba çamaşırları asıyor. Tuğba’nın eşi üç aydır işsiz, bir çocukları var. Maraş depremi sonrası kaygıları artmış. Evinin en küçük sarsıntıda gideceğinden emin. “Kayınvalidemin evi burası. Hemen taşınmak istiyoruz ama taşınamıyoruz, kiralar çok pahalı. İşsizlik maaşı ile geçiniyoruz, nasıl yeni eve çıkalım? Şu haliyle bile yetmiyor, 2 bin lira zaten doğal gaza gidiyor. Market pahalılığı… Mümkün değil taşınmamız. Bu bina ’99 öncesinde yapıldı. 7 senedir bu evdeyiz. Bu binaların ’99 sonrası yenilenmesi lazımdı. Şu altımızdaki kuaför kolonları güçlendirdi buraya yerleşince, tek güvencemiz o. Maraş’ta yeni binalar da gitti. Malzeme çalmışlar. Biz yeni bir binaya gitsek onun da başımıza yıkılıp yıkılmayacağının garantisi yok. Burada deprem olsa yardıma bile gelemezler. Maraş depremi olalı neredeyse bir ay oldu, biz korkudan kızımla birlikte yatıyoruz artık. Ya zaten deprem olacak da en azından yan yana olalım diyoruz. Önlem falan da alamam, binayı güçlendirecek para mı var? Devlet tarafından da acil bir şekilde denetlenmesi lazım buraların.”
‘PARA TATLI GELİYOR BU İNSANLARA’
Tuğba, tüm bu güvencesizlikleri duvarları çatlamış, sıvaları dökülmüş, uca doğru çökmeye başlamış balkonundan anlatmaya devam ediyor: “Bakalım ne olacak? Rızkımız vardır herhalde. Deprem sürecinde geç kalındığını düşünüyorum ama bu kadar yere de yetişilmesi mümkün değildi. Sadece devleti suçlamıyorum, belediyeleri de suçluyorum. Müteahhitler, belediyeler hep çalmış. Para tatlı geliyor bu insanlara. Candan daha tatlı. Burada deprem olsa felaket olur...”
‘ÇOK ENKAZ OLUR BURADA’
Tuğba’nın oturduğu binanın sokağından aşağı doğru inen yola bırakıyoruz kendimizi. İşçi servisleri, mesaisi biten işçileri mahallelerine bırakıyor. Akpınar’da çoğunluğu kadın 350 işçinin çalıştığı bir porselen fabrikasının 4 yıllık işçisi Ayla, yüzünde büyük bir mutsuzlukla iniyor arabadan. Dışarıdan bakınca ağlıyor gibi görünüyor. “Çok yoruldum da yüzüm düştü öyle” diyor.
Ayla üç katlı, iki senelik bir binada oturuyor. Maraş depremi sonrası ruhen çok etkilendiği için çok izleyememiş haberleri. Ancak depremde yeni binaların da yıkıldığını biliyor. “Bence müteahhitler kaldırılmalı, önüne gelen müteahhit olmamalı, gerçek mimarlar yapmalı bu işi. Yapı denetimcilere para mı yediriyorlar, ne yapıyorlar bilmiyorum ki. İstanbul’da deprem olsa kimse kalmaz ama onu biliyorum. Düşünemiyorum bile, bak burada yapışık iç içe binalar. Hiç mesafe yok. Çok enkaz olur burada. Allah yardımcımız olsun” diyor.
‘EN AZINDAN BİR ARADA OLURUZ’
Tıpkı Tuğba gibi o da deprem sonrası tüm aileyi bir odaya toplamış, tek bir odada yatıp kalkıyorlar. “Depremden sonra biz hep bir arada yatmaya başladık. En azından deprem olsa bir arada oluruz. Eşime yerde yatak yaptık, biz de kızımla yatakta yatıyoruz” diyen Ayla şöyle devam ediyor: “Maraş’taki depremde geç kalındı, daha atik olunmalıydı. Bizim fabrikada herkes çok korkuyor şimdi. İnsan evine gitmeye korkar mı? Hepimiz çok korkuyoruz. Diyorum ki ben keşke yoldayken deprem olsa, çocuklarıma yetişirim en azından. Biz fabrikadayken deprem olsa nasıl yetişeceğiz çocuklarımıza?”
‘SES ÇIKARMAMIZ LAZIM’
Ayrıca deprem bölgesindeki yurttaşlara yardım için işçiler olarak ellerinden geleni yaptıklarını söylüyor Ayla: “Fabrikadaki herkes elinden geldiğince yardım topladı. Paramız yok ama yarın öbür gün aynısı bana da olacak. Patronlar oradaki işçileri işe çağırıyormuş. İşe çağırıyor, yardım etmiyor. Vardır onların parası, yok mu sanki, ama vermezler. Hey gidi dünya...”
’99 depreminde Ümraniye’de yaşadığını söyleyen Ayla o süreçten bu sürece hiçbir şeyin değişmediğini, hatta her şeyin daha da kötüye gittiğini anlatıyor. “Ses çıkarmamız lazım ama nasıl ses çıkaracağız bilmiyorum ki” derken gözleri yine mahalledeki binaları geziyor: “Bak binalara, sıvaları dökülüyor, kim bilir kaç yıllık bina. Altında kalacaklar depremde. Bize denetime geldiler kapıdan baktılar o kadar. Numune falan almadılar. Neye nasıl güveneceğiz?”
’17 SENE OY VERDİM, ARTIK VERMEYECEĞİM’
BUGÜNE kadar hep AKP’ye oy veren Ayla, gidişattan memnun değil. Bu yüzden kafa karışıklığı da yaşıyor. İçinde bulunduğu durumu şöyle anlatıyor: “Benim işim çok zor. Büyük paletler indirip kaldırıyoruz. Okumayınca ne olacak? Böyle işlerde çalışıyoruz. Asgari ücret alıyorum. Hiçbir şey kalmıyor elde. Eşim Sancaktepe Belediyesinde işçi, o borçları ödüyor ben de evin ihtiyaçlarını, yine de yetmiyor. Buna da bir dur demeleri lazım. Ben 5 bin lira kira veriyorum. Daha sağlam olduğunu düşündüğüm eve gitsem kirasını nasıl vereceğim? Önceden böyle değildi. Herkes kafasına göre zam yapıyor. Serbest piyasa mı diyorlar ona, o yanlış. Bu olmasın. Belirli bir sınır koyulmalı fiyatlara. Fabrikada eski evlerde kalan arkadaşlarım taşınmak istiyor, ama taşınamıyor. Bir ev almak istiyoruz, hayal. Ek zam istiyoruz, söyleniyoruz, istiyoruz ama vermiyor patron. Dört senedir burada çalışıyorum, yeni girenle aynı ücreti alıyorum. Eşim belediyede çalıştığı için yüksek alıyor sanıyorlar. 10 bin lira alıyor. Bak ben Ak Partili’yim. Eşim de Ak Parti’li. Ama Ak Parti’li belediyenin verdiği maaşa bak! Şimdi bakıyorum, başkasına oy vermek istiyorum ama verecek birini görmüyorum. Sandık başına gidince ne yapacağım bilmiyorum. Bazen o kadar kızıyorum ki. Çünkü biz böyle değildik, Türkiye böyle değildi. 15 sene önce 100 liraya tüm kahvaltılıkları alabiliyordum şimdi bir kaşar alamıyorum. Gücüm olsa yurt dışına gideceğim diyorum. Onu da yapamıyorum. Ben 17 senedir Ak Parti’ye oy verdim, bu sefer düşünmüyorum. Çünkü çok yanlışları var. Önceden de yokluk vardı ama en azından bir meyve yiyorduk, şimdi onu da yapamıyoruz. Şimdi bir de ev korkusu… Evden çıkarılıp daha yüksek fiyatlı bir eve yerleşmek zorunda kalırsak ne yaparız? Et alamıyoruz, kıyma alamıyoruz, aldığımız en lüks şey muz. Ev mi alacağız? Yok yok, vermeyeceğim Ak Parti’ye oy. Eşime diyorum bunu, ‘Yapma’ diyor, hâlâ savunuyor. Bana da kızıyor vermeyeceğimi söyleyince. ‘İstediğini yapabilirsin’ dedim. Çünkü çok bunaldım artık bu gidişattan, yeter artık...”
Fotoğraflar: Hilal Tok/Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Adıyaman’da depremin izdüşümü: Burada hiçbir şey n...
16 gün geçti depremlerin üzerinden. Hâlâ yardımların ulaşmadığı, çadırların olmadığı, kadınların, ço...
Depremzede mülteci kadınlar anlatıyor: ‘Yan yana d...
İstanbul'un İkitelli mahallesinde depremzede mülteci kadınları ziyaret ettik. Kadınlar “deprem, sava...
Depremin 24.günü| #KızKardeşlikKöprüsü ile hayatı...
Deprem bölgesindeki kız kardeşlerimizin yaralarını sarmak, dayanışmayı büyütürken, depremde birleşen...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.