İstanbul depreminin ardından: İşçi evde ve işte ölümle burun buruna
İstanbul’da depremin ardından daha dakikalar geçmişken işçiler fabrikalarda işbaşı yapmak zorunda kaldı. Tuzla ve Küçükçekmece’den işçiler evde kalan çocukları için endişe duyduklarını ifade etti.

Çarşamba öğlen saatlerinde 6.2 büyüklüğünde İstanbul’u sallayan deprem ve ardından meydana gelen artçılar yurttaşlarda korku ve tedirginlik hali yarattı. Yurttaşlar geceyi parklarda, arabalarda geçirirken bir kesim ise havanın soğuk olması nedeniyle evlere döndü. Korku ve tedirginlik hali diğer günlerde öfkeyle birleşti.

Özellikle işçi ve emekçi mahallelerinde toplanma alanlarının yetersizliği, uzun saatler tek bir görevlinin bile alanlarda yönlendirme yapmaması ve işçilerin depremden dakikalar sonra işbaşı yapmaya zorlanmaları İstanbul’da beklenen büyük depremin nasıl felaketlere yol açabileceğini ortaya serdi. Yaşananları konuştuğumuz emekçiler. bir yandan semtlerde ve mahallelerde yapılması gerekenleri tartışırken acil önlemlerin alınması için halkın da örgütlü bir şekilde harekete geçmesi gerektiğini söylüyor.

‘DEPREMDEN DAKİKALAR SONRA FABRİKAYA ÇAĞIRDILAR’

Tuzla’da Adöksan Fabrikasında çalışan kadın metal işçisi kadın depremden dakikalar sonra çalışmaya mecbur bırakıldıklarını anlatıyor: “Şiddetli bir deprem olmasına rağmen sadece 20 dakika dışarıda kalabildik. Bizleri fabrikaya zorla çalışmaya çağırdılar. Devamında artçılar oluyordu ve evde çocuklarımız yalnızken gene sermayesine sermaye katmak isteyen patron biz işçileri evlere yollamadı.”

Evde çocukların yalnız kalmasından oldukça tedirgin olan işçiler, kendileri ve ailelerinin canının hiçe sayıldığını ifade ediyor: Biz işçiler kendi canımızı geçtik, çocuklarımızın canını düşünürken ‘Cumaya sevkiyat var’ diye hâlâ harıl harıl çalıştırılıyoruz.

‘SAATLER GEÇTİ TEK BİR GÖREVLİ YOKTU’

Yetkililer herhangi bir yönlendirme yapmazken kitle örgütleri veya mahalledeki dernekler dayanışma için kolları sıvadı. Esenayalı’da eşi işçi olan Fatima iki çocuğu olan ev kadını. Deprem anında yaşadıkları korkuyu anlatırken daha sonra bu duygunun çaresizliğe dönüştüğünü ifade ediyor. “Evde hiç kalamadık, binamız 21 yıllık ve o dönem deniz kumuyla yapıldığına dair söylemler var. Dolayısıyla hep tedirgindik ama dün gerçekler yüzümüze çarptı. Küçük parklara mahalleli akın etmişti ve asla yer yoktu. Biz daha sonra Tuzla Şelale Parkı’na gittik. Uzun kuyruklar vardı ve yer bulmak adeta imkansızdı.”

Daha sonra Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğinin çağrısıyla top sahasına gittiklerini anlatan Fatima dayanışmayla çay, çorba dağıtıldığını ifade etti: “Dayanışma yine halk tarafından oluşturuldu. Ama gece soğuk olduğu için mecbur ailede görece daha sağlam olan evlere sığındık. Bu kendi kendimize çözebileceğimiz bir mesele değil. Biz örgütlü olmalıyız ama burada esas sorunluluk alması gereken devlettir.”

‘ÖRGÜTLÜ MAHALLENİN SESİ GÜR ÇIKAR’

Ekmek ve Gül Küçükçekmece Kadın Dayanışma Derneği Başkanı Neslihan Karyemez 6 şubat sonrası mahallede oluşturmaya çalıştıkları dayanışma ağlarının zayıf kaldığını ve emekçilerin taleplerinin görmezden gelindiğini anlattı.

“Bulunduğumuz mahallelerde on binlerce insan yaşıyor. Mehmet Akif ve Atatürk Mahallelerinde ise sadece 4 park var. Keza bu parklar çok küçük. Yani bunun dışında mahallelinin toplanabileceği alan yok” diyen Karyemez bu mahallelerde yüzlerce binanın çürük olduğunu ve belediyenin sadece çürük raporu vererek halkı kaderine terk ettiğini söyledi.

"Mahallede birçok küçük tekstil atölyesi bulunduğu bilgisini veren Karyemez, “Bodrum katlarındaki atölyeler eski ve güvenli değil. İşçilerin yaşadığı evler de öyle. İşçi yüzünü nereye dönse ölümle burun buruna geliyor” diyor. Bu süreçte siyasi örgütlere, derneklere ve demokratik kitle örgütlerine büyük sorumluluk düştüğünü ifade eden Karyemez, “Belediyelerin kent konseylerini zorlamak ve yerel belediyecilik için ısrarcı olmak burada da önem kazanıyor. Örgütlü bir mahalle ve semtin talepleri daha hızlı gündeme getirilir ve kazanım elde eder” diyor.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül