İSKUR, sadece Diyarbakır’ın değil, Türkiye’nin en büyük firmalarından. 2023 yılında 1 buçuk milyar liralık net satışlarıyla ISO ikinci 500 listesinde 478. sırada yer aldı. Maraş’ta kurulup giderek yayılan ve 30’dan fazla ülkeye tekstil ihracatı yapar hale gelen firmanın büyümesinin arkasında üretim baskısı, ağır koşullar, asgari ücrete dayalı düşük ücret, fazla mesailer ve kısılan haklar var. Binlerce kişinin çalıştığı firmada işçilerinin büyük kısmı asgari ücretli. Firmanın büyümesinden işçilere kalan gırtlağa dayanmış borç, geçinemediği için çocuklarını çalıştırmak zorunda kalma var.
İşçilerle vardiya giriş çıkışlarında görüşmek için Diyarbakır 1. Organize Sanayi’deki fabrikanın yolunu tutuyoruz. Diyarbakır’ın pek çok mahallesinden işçileri toplayan servisler bir bir fabrikanın önüne geliyor. İşçilerin çoğu kadın. Kart okutup fabrika bahçesine girmeden evvel verdikleri 5 dakikalık sigara molasında görüşüyoruz.
‘DEVLET VERMEYİNCE PATRON DA VERMİYOR’
Genç bir kadın işçiyle konuşuyoruz önce. “Bunu bizimle değil yönetimle konuşmanız gerekmez mi” diyor ve devam ediyor: “Benim bir ücret talebim var ama devlet yapmadığı zaman işveren de yapamaz. Zaten her şeye zam geliyor...” Bir süre sonra diğer işçi kadınlar “Bizim hayatımızı yazacak abla, gel gel” diye birbirlerini çağırıp sohbete dahil oluyorlar. “Açız aç” diyen kadın işçilerden biri “Asgari ücret bugün bir kişiye bile yetmiyor. 11 yıldır burada çalışıyorum, 10 bin lira kira veriyorum, yılbaşından sonra zam gelecek. 3 kişi yaşıyoruz, geçinemediğim için çocuklarım da bir süredir çalışıyor, hiç yoktan kendi ihtiyaçlarını gidersinler. Geçimimiz kredi kartıyla, ekstresini ödememişim daha” diyor.
‘MOLA OLMAZSA ÜCRETİNİZ ARTAR’
Yanımız kalabalıklaştıkça kadın işçiler “Gel işimizi de gör, sana anlatalım dertlerimizi, fabrikanın içine de gir” diyor. “Ben artık saçımı beyazlattım burada” diyen bir kadın işçi 4 yıldır fabrikada çalıştığını anlatıyor: “Burada ne dersen var, eziyet, baskı… Çalışma koşulları çok zor.” Her bir kadın işçi çalışma koşullarından yakınıyor: “3 vardiya çalışıyoruz, her geçen gün koşulları zorlaştırıyorlar. Molaları bile kaldıracaklarını söylüyorlar, çardakları kaldırıyorlar. Bize daha fazla iş yüklemek istiyorlar. ‘Mola olmazsa ücretinizi daha fazla yapacağız’ diyorlar. Ayrıca bizi işsizlikle tehdit ediyorlar. İş kazası geçiren bir arkadaşımıza kolu alçılıyken ‘Gel çalış’ dediler. Kimi işçilerin yerini değiştiriyorlar, itiraz edene kapıyı gösteriyorlar, tazminatımızı bırakıp gitmeyeceğimizi biliyorlar.”
‘KOŞULLAR DAYANILMAZ AMA MECBURUZ’
Koşulların zorladığını belirten bir kadın işçi, “Ama idare ediyoruz, yapacak bir şey yok” diyor ve anlatıyor: “Sadece kira ödemiyorum, elektrik, su, odun deseniz var. İki çocuğum da okuyor. Ailemin yanında olmama rağmen 25 bin lira bile kurtarmaz. Üstüne üstlük bir sürü vergi kesiyorlar ücretlerimizden. Hem çalışıyoruz hem de çalıştığımızın katbekatını vergi olarak ödüyoruz. Birçok yerde çalıştım, çalışma koşulları gerçekten dayanılmaz, baskı çok fazla. Patronlar ‘ya çalış ya çıkış’ diyor.”
‘CEBİMDE 60 LİRA VAR’
Organize sanayiye girip biraz ilerleyince sanayinin ilerisinde bir iki katlı evler dikkat çekiyor. Sanayinin ortasında bir köy Alköy. Oraya doğru ilerliyoruz. Otobüsten elinde market poşetleriyle bir kadın iniyor. “Burada mı oturuyorsun” soruma “evet” karşılığını veriyor. Adının yazılmasını istemiyor:
—Çalışıyor musun?
-Hayır.
—Eşin işçi mi?
-Evet, İskur işçisi.
—Kaç çocuğunuz var, nasıl geçinebiliyorsunuz?
-4 çocuğum var hepsi okula gidiyor. Ana sınıfından liseye kadar. Evimiz kendimizin olmasa geçinmek daha da imkansız olur. (Elindeki poşeti göstererek) Bir yumurta bir tavuk aldım bak, 380 lira verdim. Cebimde 60 lira kaldı, maaş almaya birkaç gün var, hiç dışarı çıkmamam gerek. Yaşam hepimiz için çekilmez artık.
—Eşinin aldığı ücretle nasıl geçiniyorsunuz? Sence asgari ücret ne kadar olmalı?
-Çocuklara ne yedirip içirdiğimizi bilmiyoruz, hepsi okuyor, her şey masraf. Kredi kartı olmasa hiçbir şey olmaz. Eşim fazla mesaiye kalsa aldığı çok çok 21-22 bin lira kadar oluyor. Asgari ücret en az 35 bin lira olmalı.
İŞSİZ KALAN İŞÇİ RAHİME: BEDENEN VE RUHEN YORGUNUM
Biraz yürüyüp iki katlı evlerin olduğu yere doğru gidiyoruz. Hava soğuk, sokakta kimseler yok. Gezinirken evinin balkonunda iş yapan yaşlı bir kadınla karşılaşıyoruz. Sorular sorunca kızının işçi olduğunu söylüyor. Adı Rahime. Genç bir kadın. Bir de bebek var yanında: “Çalışıyordum ama fabrika kapandı. Arven Denim Tekstil. Asgari ücret alıyordum. Şu an iş aramıyorum, işsizlik maaşı için başvuracağım. Bu kışı işsizlik maaşıyla geçirip iş bakacağım. Evde 4 nüfusuz. Babam emekli ama bekçilik işi çıktıkça onlara da gidiyor. Odun kullanıyoruz, az bir şey elektrikle ısındık 2 bin lira elektrik faturası geldi. Babamın emekli maaşı, arada gittiği işler ve benim aldığım ücret yetmiyor bize. Asgari ücrete bizlerin durumunu göz önünde bulundurup ona göre artış yapmaları gerek.”
Organizedeki çalışma koşullarına dair ise şunları anlatıyor Rahime: “9 saat çalışıyordum ama koşullar bir süre sonra gerçekten çok yorucu. Kışın çok daha zor, işe gidişin karanlıkta, az insan çok iş, fabrika çok soğuk kat kat giyinsek de ısınamıyorduk. Bedenen ve ruhen çok yoruldum. Burada genelde asgari ücret veriyorlar ama küçük atölyeler asgari ücret yatırıp bir kısmını elden geri alıyor. Asgari ücret 25 bin lirayı aşmalı, onun altında asla olmamalı. Biz daha köyde olmamıza rağmen şehir merkezinde yaşayan insanları düşünemiyorum, geçim mümkün değil.”
Yolda oğluyla yürüyen bir kadına rastlıyorum yine, o da adının yazılmasını istemiyor. Eşi Dibaş Yapı işçisi, kendi çalışmıyor, 3 çocuğu var üçü de okula gidiyor. Çocuklarının eğitim masrafları ile başa çıkmakta çok zorlandıklarını belirtiyor: “Çocuklarımızı sağlıklı besleyemez durumdayız. Vitaminidir, etidir, sütüdür bunlar lüks artık, yetersiz kalıyoruz. Asgari ücret 30 bini geçmeli.”
Fotoğraf: Evrensel
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.