Havle Kadın Derneği, Türkiye’de “Aile: Hayaller ve Gerçekler” başlıklı rapor yayımladı. Rapor toplam 26 kadın ve 18 kurumla yapılan görüşmelerden hareketle hazırlandı. Kadınlar seküler, orta yaşlı, çocuklu, eğitimli (üniversite ve lise) en az bir kere evlenmiş kadınlar, dindar, genç, çalışan kadınlar, çocuksuz kadınlar olmak üzere yan yana getirildi farklı beş grupta incelendi. Kurumlar açısında ise aileye, kadınlar üzerinden toplumsal cinsiyet eşitliğine, cinsellik ve cinsel yönelime, odaklananlar olarak beş grupta mülakatlar yapıldı.
FARKLI GRUPLAR AİLEYİ FARKLI TANIMLIYOR
Raporda Katılımcı kadınlara önce ailenin tanımı ile ilgili sorular yöneltildiği ifade ediliyor. Rapora göre odak grubunun yoğunlaştığı kavramlar farklılaşsa da her birinde “sevgi” ve “saygı” ifadelerinin öne çıkması vurgulanıyor. Grupların çoğunun aile dendiğinde doğdukları aile ya da evlenerek kurdukları aileden bahsederken, daha eğitimli grupların dostluk ve arkadaşlık ilişkilerini de aile tanımlarına dahil ettikleri kaydediliyor.
Üçüncü grup (dindar, orta yaşlı, evli, çocuklu, eğitimsiz ev kadınları) aileyi kimin oluşturduğu sorusuna eşleri cevabını verirken raporda kadınlar arasında geçen şu diyalog yer alıyor:
“Belki de biz iyiyiz diye onlar iyi
- Evet aynen de mi?
- Belki biz iyiyiz diye
- Zaten bir sıfır biz onlardan öndeyiz.
- Kesinlikle.
- Belki onları iyi yapan da biziz”
‘AİLEYİ AYAKTA TUTAN KADIN’
En baskın şikâyet ikinci grupta (dindar, genç, evli, çocuklu, eğitimli, çalışan kadınlar) görülüyor. Rapora göre bu kadınlar en çok eşlerinin ev içi bakım emeğine ortak olmamasından ve hem çalışma yükünün hem eve, çocuklara dair bütün idarenin kendi omuzlarına yıkılmasından yakınıyor. Raporda kadınların aileyi genellikle nesiller arasında evliliği sürdürme, ebeveynlik, aile kurma, dayanışma, iletişim gibi konulara dair kıyaslamalar yaparak tarif ettiği kaydediliyor.
Rapora göre kadınlar aileyi toplumsal ilişkiler bağlamına oturtmadan kendi içinde ele alıyorlar. Gruplar arasında aileye genel olarak bakıştaki farklılıklar raporda şöyle anlatılıyor: “Eğitimli ve çocuksuz kadınlar ailenin kendisinin sorun olduğunu, bireyi baskıladığını söylerken diğer gruplarda aile olmadan hayatın yaşanmasının zor olduğu vurgulandı. Özgürlük, bağımsızlık ve bireysel gelişimi aile ile ilişkilendirenler daha çok eğitimli kadınlardı. Bu vurgu seküler ve eğitimli kadınlarda çok net bir biçimde öne çıkıyordu. Muhafazakâr ve eğitimli kadınlar ise bir yandan bireysel alanları korumaya çalışırken, diğer yandan özgürlük ve bağımsızlık söyleminin aileyi baltalayacağı endişesi de taşıyorlardı.
Aile denince en çok açılan konular çocuk eğitimi ve aile içerisinde kadınların üzerine düşen rollerdi. Hemen herkes aileyi esasen kadınların idare ettiğini söyledi. Muhafazakâr kadınlara göre aile değil, bireyler kötü olabilirdi”
AİLEYE BAKIŞ, ALANA GÖRE DEĞİŞİYOR
Raporda kurumların da aileye bakış açılarının çalıştıkları alana göre farklılaştığı “Kız çocuklarını odağına alan kurumlar aileye kız çocukları perspektifinden, destek verme ve dayanışma odaklı çalışan yerel gruplar ise destek isteyen daha çok güçsüz ya da altta kalmışların perspektifinden yaklaşıyor. Konuştuğumuz kurumların birçoğu mevcut toplum koşullarında aileyi yaşamı sürdürmek açısından gerekli görmekteler. Konuştuğumuz kurumların birçoğu mevcut toplum koşullarında aileyi yaşamı sürdürmek açısından gerekli görmekteler. Bazı kurumlar ise tam tersine böyle bir gerekliliği kabul etmiyor. Ailenin yaşam desteğinden çok kadınların güçlenmesi için köstek teşkil ettiğini ileri sürüyorlar” ifadeleriyle vurgulanıyor.
Raporda kurumların aile içindeki sorunları değerlendiriş biçimi “Bazı kurumlar sorunları çocuk üzerinden bazıları ise kadınlar üzerinden tarif ediyor. Kurumların çoğu ise ailedeki sorunları kadınlar üzerinden tarif ediyor. Kadın kavramının, toplumsal cinsiyet rollerinin ve tabii kadına yönelik şiddetin en büyük sorun olduğunu vurguluyorlar. Görüştüğümüz kurumların neredeyse hepsi ailedeki sorunların başında şiddet, cinsel istismar, eşitsizlik, eğitim ve sosyal haklardan mahrum edilme gibi aslında toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklanan sorunları sıralıyorlar. Birçok kurum karşılaşılan bu sorunları kadının tanımı yanında aile tanımından ve aile içindeki kadınların konumlandırılma biçimlerinden kaynaklandığını ifade ediyor” şeklinde yer alıyor.
KURUMLAR SOSYAL POLİTİKALARIN AİLE TEMELLİ OLMASINDAN ŞİKAYETÇİ
Rapora göre kurumlar genelinin bütünlüklü bir sosyal politika izlenmediğini ve var olan politikaların belli bir aile tipini tanıdığını, bunun dışında kalan aile/bireyleri dışladığını ileri sürdüğü; sosyal politikaların daha çok sosyal yardımdan ibaret kaldığını ve yardım perspektifi yasal bir gereklilik
getirmediğini, uygulamada ciddi ayrımcılık ve keyfiliğe yol açtığını ifade ediyor.
Havle’nin raporda görüştükleri kurumlara dair değerlendirmesi ise şu şekilde: “Bazı konularda
kurumların anlattıklarının içeriği benzer olsa da değerlendirmelerinde farklılaşabiliyorlardı. Örneğin muhafazakâr kurumlar değişimin hep ileriye doğru gittiğini söylerken diğerleri ya kötüye gittiğini ya da bir ileri bir geri şeklinde ilerlediğini anlatıyorlardı. Aynı şekilde içerikte aynı ama
değerlendirmede farklı olan bir diğer konu da sosyal politika alanındaydı. Sosyal politikaların iyiye gittiğini muhafazakâr kurumlar dışında hiçbir kurum dile getirmedi.
Kurumlar çalıştıkları alanlarda ve kişilerde yaratmak istedikleri etkiler/değişimler için destek ve iş birliklerine ihtiyaç duyuyorlar. Bu bağlamda görüştüğümüz pek çok kurum sivil toplum alanının kamu kurumları tarafından birlikte karar almak konusunda muhatap ve paydaş olarak
görülmemesinden şikayetçiydi. Bu alandaki daralmanın giderek arttığını düşünüyorlardı. Yaptıkları çalışmaların kalıcı etkiler yaratabilmesi için kamu kuruluşları ile yapılacak iş birliklerini elzem görüyorlardı. Bununla birlikte yalnızca muhafazakâr kurumlardan kolaylıkla bakanlık gibi kamu kurumlarıyla rahatlıkla iş birlikleri yapabildiklerini dinledik”
SONUÇ: AİLE POLİTİKA ÜRETME ALANI GÖRÜLEBİLİR
Raporun sonuç kısmında görüşülen kadınların aileyi toplumsal yaşamın tabii bir parçası olduğunu kabul ettiği; kurumların ise, aileyi bir politika ve söylem üretme alanı olarak
gördüğü, nasıl kurulduğu ve nasıl desteklendiği üzerine söz kurduğu vurgulanıyor. Ailenin bireyin
hayatını büyük ölçüde belirlediği, kurumlardan her görüşmeci tarafından kabul edilse bile, kurumların birçoğunun aileye eleştirel yaklaştığı ifade ediliyor. Kadınlara göre ailenin iyi işlemesinin kendilerinin verdiği emekle mümkün olduğunun altı çiziliyor. Rapor sonucu şu cümleyle özetleniyor: “Sonuç olarak Türkiye’de aile, kadınlar için hayal edilmesi güzel olsa bile yaşanması zor olan bir arzudur. Aile üzerine çalışan kurumlar için ise bir toplumsal bir olgu ve üzerine politika üretilebilecek bir çalışma alanıdır”
Fotoğraf: Rapor kapağı
İlgili haberler
Kapitalizm neden cinsel yönelimimize bile karışır?
Faşizme doğru yol alınan dönemlerde LGBTİ’lere karşı aile mefhumu argümanı da sıfırdan yeni görüşler...
‘Aileyi koruma’ lafının altından yine nefret ve dü...
‘Aileyi koruyoruz’ kod adıyla yürütülen tüm politikalar sonucunda adım adım eşit yurttaşlık hakkımız...
Anayasa değişikliği teklifinde ailenin korunmasını...
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, anayasada değişiklik yapmak üzere teklifin hazırlanıp Cumhurbaşkanı’na s...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.