Gökkuşağının altında: Geceye sıkışan emek, gündüzü arıyor
Gece hayatında çalışmak bir tercih değil, çoğu LGBTİ işçi için mecburiyet. Burada görünürlük bir özgürlük değil, çoğu zaman güvencesizliğin maskesi oluyor.

Türkiye'de ve dünyada uzun yıllardır LGBTİ'lerin mücadelesi ve mücadelenin biçimleniş şekli değişmiştir. Son yıllarda özellikle LGBTİ'lere yönelik üretilen nefret propagandaları ise daha açıktan ve devletler tarafından yaygınlaşıyor. 

Kapitalist üretim ilişkileri, emek gücünü kendi kurallarına ve ihtiyaçlarına göre biçimlendirir; işçilerin yalnızca ne üretebildiğini değil, aynı zamanda kim olduğunu da şekillendirmeye çalışır. Bu şekillendirme, yalnızca mesleki beceri ya da deneyimle sınırlı değildir. Cinsiyet, cinsel yönelim ve toplumsal roller gibi ölçütler de, emek gücünün sermaye açısından “uygun” sayılıp sayılmayacağını belirler. LGBTİ’ler ise böyle bir rejiminin içinde sistemli biçimde güvenceli ve görünür iş kollarından dışlanıyor; görünürlüğün arttığı, ancak güvencenin azaldığı gece hayatına sıkıştırılıyor.

Bu durum tesadüf değildir; doğrudan sermaye düzeninin işleyişinin bir sonucudur. Kapitalizm kimin “makbul”, kimin “uygunsuz” olduğuna karar veren bir ideolojik düzendir aynı zamanda. Bu ideolojik işleyiş yalnızca iş yerlerinde değil; okul kitaplarında, televizyon dizilerinde, cami kürsülerinde, sabah serviste edilen laflarda bile yeniden üretilir. Örneğin, işe alım ilanlarında sıkça rastlanan “prezantabl” ya da “dış görünümüne özen gösteren” gibi ifadeler, aslında normatif kimliklere bir davettir. “Takım elbise giymeyen”, “erkeksi/kadınsı olmayan” ya da “ailesiyle yaşamayan” kişiler, daha baştan “uyumsuz” sayılır. İşverenin gözünde makbul çalışan hâlâ heteroseksüel erkek ya da onunla “uyumlu” görülen kadındır. Trans bir kadının kimliğini açık etmesi, yalnızca işini değil, can güvenliğini dahi riske atabilir.

LGBTİ’lere dönük ideolojik dışlama yalnızca LGBTİ işçileri değil, tüm sınıfı etkileyen daha geniş bir sömürü düzeninin parçasıdır. Sermaye, “makbul işçi” tanımını sürekli daraltarak; kadınları, göçmenleri, engellileri, yaşlıları ve LGBTİ’leri sistemli biçimde ötekileştirir. Bu kesimlerin yaşadığı dışlanma; tüm sınıfa dayatılan güvencesizliğin uygulama alanlarıdır. Öteki olarak kodlanan kesimlere dayatılan esnek çalışma, sendikasızlaştırma, düşük ücret gibi uygulamalar, tüm sınıf içinde yaygınlaştırılmanın alanını bir yandan bu şekilde de üretir. Dolayısıyla LGBTİ işçilere yönelen her baskı, işçi sınıfının tamamına kurulan saldırıların bir parçasıdır.

GÖRÜNÜRLÜK VE GÜVENCESİZLİK

Kapitalizmin bu işleyişi, LGBTİ’leri yalnızca üretimden değil, gündelik yaşamın her alanından dışlamak üzere kurgulanmıştır. Kimlikleri görünmez kılınır, hayatları “anormal” ilan edilir. Bu yüzden, LGBTİ’ler gizlenerek çalışmak ya da güvencesiz ve sigortasız alanlarda tutunmaya çalışmak zorunda kalır. Sermaye, bu emeği ya değersizleştirir ya da yok sayar. Ama her durumda kazanan yine sermayedir; çünkü güvencesiz bir işçi, itiraz edemez, hak arayamaz.

Gece hayatı, bu bağlamda LGBTİ’ler için hem bir ifade alanı hem de sömürünün yoğunlaştığı bir emek alanı olarak öne çıkar. Drag sanatçılar, bar çalışanları, DJ’ler, sahne emekçileri gibi birçok LGBTİ, başka hiçbir sektörde açık kimliğiyle çalışamadığı için gece hayatında istihdam edilmek zorunda kalıyor. Bu bize şunu gösteriyor, gece hayatındaki herhangi bir alanda çalışmak tercihten çok, bir mecburiyet halidir. Bu mecburiyetin ne anlama geldiğini, her gece Taksim’de bir barın kapısında müşterileri karşılayan trans bir güvenlik görevlisinin sözlerinde duymak mümkün: “Güvende hissettiğim tek yer burası ama burası kapandığında hayat yine dışarıda kaldığım yerden devam ediyor.” Gündüz başka bir kimlikle yalan söyleyerek yaşamak, geceleri ise sigortasız bir işe tutunmak zorunda kalmak, onun gibi binlerce LGBTİ’nin ortak kaderidir. Bu örnek, LGBTİ işçilerin gece hayatında nasıl görünür olduğu kadar güvencesiz de olduğunu göstermektedir. Görünürlük bir “özgürlük” biçimi değil, çoğu zaman güvencesizliğin bir maskesidir.

GÖRÜNÜRLÜK KÂRA DÖNÜŞÜYOR

Kapitalist sistem, LGBTİ’leri çoğu zaman yalnızca pazarın konusu olduğu sürece kabul eder. Peki nedir bu pazar? Mesela büyük şirketler her haziran ayı geldiğinde gökkuşağı bayraklarıyla süslenmiş reklam kampanyaları yapar, “çeşitliliğe saygı” mesajları verir. Ancak bu kampanyaların hemen arkasında, Pride etkinliklerinde sahneye çıkan sanatçılara yapılan eksik ödemeler, sigortasız çalıştırılan bar emekçileri, gece 3’te mekandan kendi imkanlarıyla çıkmak zorunda kalan trans işçiler vardır. Yani görünürlük kâr edildiği sürece teşvik edilir, ama bu görünürlüğün arkasındaki emek her seferinde inkar edilir. Aslında vitrinlere, sahnelere çıkardıkları LGBTİ’lerin “görünüşleri” kâra dönüştüğü anda görünmez olur.

Bu çelişki LGBTİ işçilerin gece hayatına sıkışmasında daha da keskinleşir. Bu alan, ne tam anlamıyla güvende oldukları bir ifade alanıdır ne de haklarını arayabilecekleri bir çalışma zeminidir. Gece, sermayenin gözünde “renkli” olanı gösterdiği yerdir; ama aynı zamanda güvencesizliği ve yalnızlığı görünmez kıldığı bir alandır. Ne ironiktir ki, LGBTİ’lerin en “rahat” göründüğü bu alan, aynı zamanda emeklerinin de en çok sömürüldüğü yerdir.

Geceye sıkışan emek, sermaye açısından hem kullanılabilir hem de değersizleştirilebilir olandır. Gündüz iş yerlerinden dışlanan LGBTİ işçiler, gece mekanlarında görünür. Bu görünürlük, özgürlüğün değil, sermayenin çizdiği sınırların içindeki varlık halidir. Gerçek özgürlük ise, vitrinlerden değil; güvenceden, kolektif mücadeleden geçer.

YOL NASIL AYDINLANACAK?

Lezbiyen, biseksüel ve trans kadınlar açısından da gece hayatında kimlikleriyle daha rahat ifade alanı bulabilseler de, bu alanlar çoğu zaman örgütlenme zemininden uzak, bireysel hayatta kalma pratiklerine dayalıdır. Kulüplerde, barlarda ya da alternatif sahne işlerinde çalışan pek çok kadın, açık kimlikleriyle iş bulabildikleri tek yerin buralar olduğunu ifade ederken; bu görünürlüğün güvencesizlik, taciz ve yalnızlıkla iç içe geçtiğinden bahsediyor. Bu alanlar bazen bir sığınak hissi verse de aynı zamanda kapana kısılma duygusunu da zaman zaman hissettiriyor. Gece hayatında görünür olmak çoğu zaman dayanışma ya da kolektif mücadele değil, yalnızca var olabilmenin bir aracı haline gelebiliyor. Pek çoğu açık kimliğiyle bir yapının parçası olmanın işini ya da yaşam alanını riske atabileceğini düşündüğü için kolektif adımlardan uzak duruyor. Dayanışma çoğu zaman arkadaşlık ilişkileriyle sınırlı kalabiliyor; örgütlü, emek eksenli birliktelikler kurulamıyor. Görünürlük, bazen sahnede alkış, bazen dans pistinde rahat bir nefes olabilir; ama arkasında güvencesiz, yalnız ve dağınık bir emek bırakıyorsa, sömürü de tüm ağırlığıyla orada kalmaya devam ediyor.

Bir drag sanatçısını ele alalım. Onun için bu koşullar, sahne ışıklarıyla birlikte hem görünür hem de kırılgan hale gelmek demektir. Sahneden indiğinde alkışlar sona erer, ama kira, borç, geçim derdi ve yalnızlık devam eder. “Bu sahne benim alanım ama aynı zamanda esaretim,” der makyajını silerken aynaya bakmadan. O gece de eksik ödeme yapılmış, ses sisteminden memnun kalınmamış, üstüne bir de mekan sahibi fazla “politik” bulunduğu için ona uyarı verir. Güzel bir performans, ona daha iyi bir yaşam getirmez; yalnızca bir gece daha çalışabilme hakkı tanır.

Dolayısıyla LGBTİ’lere dönük baskıya karşı mücadele, kapitalizme karşı mücadeleden ayrı düşünülemez. Bu sadece kabul görmekle ilgili değil, yaşadığımız dünyayı dönüştürmekle ilgilidir. Bugün yapılması gereken, LGBTİ bireyleri sadece görünür kılmak değil; görünür olan sömürüyü teşhir edip, ortak mücadele zeminini güçlendirmektir. Geceye sıkışan emek, ancak kolektif örgütlülükle özgürleşebilir.

Biz, ne yalnızız ne de çaresiziz. Yaşamakta ve birbirimizi yaşatmakta ısrar ettiğimiz sürece en güvencesiz yerde bile umut yeşertecek gücümüz var.

Ve biliyoruz: Gökkuşağının altında geceye sıkışan bu emek, bir gün mutlaka gündüzü bulacak. Çünkü örgütlü bir ses, en karanlıkta bile yolu aydınlatır.

Fotoğraf: Mercedes Mehling/Unsplash

İlgili haberler
Trans Onur Yürüyüşü’ne polis engeli: Size asla tes...

Trans Onur Yürüyüşü’nü Şişli Kaymakamlığı yasakladı, polis Taksim’i kapattı, translar Kadıköy Acıbad...

Tazminatsız çıkarılan trans kadın: Emeğimin karşıl...

İşten çıkarılan Göksel A: Artık çıktığım yolda yalnızdım, bugün mecburen bir seks işçisiyim. Maalese...

Uluslararası Aile Fuarı: LGBTİ’ler ve ‘nikahsız’ b...

Uluslararası Aile Fuarı’nda yapılan açılış konuşmalarında LGBTİ'ler hedefe konulurken, nikahsızlık'...