Evet, sosyal ve kültürel iktidarınız sıkıntılı
Erdoğan’a tek adam olma gücü siyaseten sağlanmışken “hâlâ sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var” dedirten şey o baş edemediği sosyal ve kültürel olanda gizli.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ensar Vakfının Genel Kurulunda “Siyasi olarak iktidar olmak başka bir şeydir. Sosyal ve kültürel iktidar ise başka bir şeydir. Biz 14 yıldır kesintisiz iktidarız. Ama hâlâ sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var” dedi.
Bir “of” çekip henüz tamamlanmamış sosyal ve kültürel iktidarın “olduğu haliyle” kadınlardan neler götürdüğüne bir bakalım:
Üç çocuk çağrısından, kürtaj yasaklarına, hamile kadınların sokağa çıkmaması gerektiği savlarından, “kadın mıdır kız mıdır bilmem” imalarına, “kadın erkek fıtratları gereği eşit olamaz” tespitinden, aile ombudsmanlarının çok eşlilik meşrulaştırmalarına, ilkokulda başörtüsü tartışmalarından, karma eğitimin öcüleştirilmesine, çocuk istismarını evlilikle meşrulaştıran yasa tasarısı, ekranlarda “9 yaşındaki çocuklar evlenebilir” yayınlarından, Boşanma Komisyonu önerileriyle kadınları tümden haktan yoksun ve erkeğin kölesi haline getirme çabalarına her şey aha burada dursun.
AKP 15 yıldır muhafazakâr, ataerkil ve kadın düşmanı söylemleri dolaşıma sokarken, devlet kurumlarını bizzat kullanarak ahlaksal-dinsel özendirme, sıradanlaştırma, korkutma, ödüllendirme, hukukileştirme gibi tekniklerle sosyal ve kültürel alanı da kendi fıtratınca şekillendirmeye çalıştı.
Çoğu zaman en banal biçimleriyle örtük ya da açık olarak dolaşıma sokulan kadın düşmanlığı, kadınların toplumsal ve siyasal alandaki en kısıtlı varoluşlarını bile tehdit haline getirdi. Bir yandan “kadınların hiç olmadığı kadar çok yasal hakka ve uluslararası sözleşmelerin güvencesine” sahip oldukları iddia edilirken, bir yandan da hak-eşitlik-özgürlük-kadınların güçlenmesi gibi kavramların içi “yerli ve milli yeni kavramlarla” boşaltıldı. Türkiye tarihinde belki de daha önce hiç olmadığı kadar çok kadınları ilgilendiren yasal düzenlemeler yapılırken, bu düzenlemeler “hak değil fıtrat” eksenine oturtulunca, özü de kadınları “AKP’nin sosyal ve kültürel iktidarının harcı haline getirmek” olunca kadınların tüm kazanılmış hakları fiilen kullanılamaz hale geldi. Buna bir de devlet katında eşitliği ima edecek her türlü kurumun ortadan kaldırılması eklendi.
Yazılı olmayan ama yazılı olanlardan daha etkili hale gelen yasaklar ve kurallar hukuki ve bürokratik düzenlemelerle pekiştirilirken, hatta tek adam rejiminin KHK sopasıyla artık bu düzenlemelere bile gerek duyulmazken, bu yasakların altındaki karanlık zihniyet toplumsal alanda “gündelikleştirilmeye, sıradanlaşmaya, sosyal olarak meşrulaştırılmaya” çalışıldı. AKP’nin “fıtrat gereği eşitsizliğe dayalı yeni rejimi”, kadınlar üzerinde günlük, sıradan, sistematik ve dokunulmaz bir tahakküm ve giderek vahşileşen şiddet anlamına geldi. Kadınla erkeğin dünyalarının birbirinden kesin çizgilerle ayrılmaya çalışıldığı toplumsal düzende kadınların güçlenmesinden, daha doğrusu birey olmasından, bağımsızlaşmasından duyulan endişe gündelik hayatta kadın düşmanlığının en vahşi biçimlerde tezahür edişini de beraberinde getirdi. Sokaklar, parklar, otobüsler, hastaneler, evler, işyerleri... Yaşamın tüm alanları kadınların kıyafetleri, duruşları, bakışları, konuşmaları, oturuşları, bedenleri vs. yüzünden saldırıya açık hale geldiği ve bizzat devlet eliyle saldırganlara “mırıldanma” ve müdahale hakkı tanındığı, kadınların bombalarla, döner bıçaklarıyla, kerpetenlerle, tekmelerle, işkence yapılarak öldürüldüğü ve faillere “aferin koçum” dendiği bir dönem oldu.
Bu siyasal iktidar devletin elini tüm hizmetlerden çektirdi ve piyasalaştırdı ama gündelik hayatı kendi meşrebince yeniden dizayn ederken devletin tüm olanaklarını seferber etmekten zerre kaçınmadı. Bunu eğitim, sağlık, sosyal hizmetler gibi politikanın sosyal hayatı en çok belirlediği, dolayısıyla da en çok kadınları ilgilendiren alanlarda yaptı. Örneğin sosyal hizmetlerin her alanına din görevlilerinin atanması, “aile irşat ekipleri”, eğitimde içeriğin Sünni İslam’a göre dizayn edilmesi, imam hatip okullarının özellikle yoksulların çocukları için neredeyse zorunlu hale getirilmesi, başörtüsünün ilkokullara kadar girmesi, “mahremiyet hakkı” adı altında kadınların sağlık hizmeti aldığı yerlerde sadece kadın sağlık çalışanlarının hizmet vermesi zorunluluğu...
Daha sayacak şey çok. Erdoğan’ın sözleri devam eden saldırı dalgasının artacağına da delalet olabilir. Ama bu bir itiraf da aynı zamanda. Erdoğan’a tek adam olma gücü siyaseten sağlanmışken “hâlâ sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var” dedirten şey o baş edemediği sosyal ve kültürel olanda gizli. Kadınların varolma mücadelesinin, yaşamdan vazgeçmeyişinin ve bilinçli ya da bilinçsiz saldırıları geriletme çabasının halen sosyal ve kültürel alanın en önemli dinamiklerinden biri olmasında gizli. Buna güvenelim. Ama olanı görüp, olabilecek olana karşı hazır da olalım.

AKP iktidarı boyunca hükümet yetkililerinden yapılan bazı açıklamaları hatırlayalım...



İlgili haberler
‘Kahraman’ Bakan’ın karnesi sıfır!

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, Hollanda’da yaşananlar üzerine gündeme otu...

Kadınların erkek, yargı, devlet şiddetiyle mücadel...

Kadın cinayetlerinde artan vahşet tablosunu ve yaygınlaşan cezasızlığı Avukat Ezgi Duman değerlendir...