“Bu ülkenin geleceğinde bizim de sözümüz var” diyenlerin “ekmek, özgürlük, adalet” diyenlerin bir araya geldiği Demokrasi Konferansı İstanbul Yenikapı Dr. Mimar Kadir Topbaş Gösteri ve Sanat Merkezinde, 200’ü aşkın bileşenin katılımıyla gerçekleşti.
Konferans, Sanatçı Tilbe Saran'ın amaçlar ve hedeflere ilişkin sunumu ile başladı.
Saran, “Demokrasi çağırıyor, Deniz Poyraz çağırıyor, müsilaj için kıvranan Marmara, Ege çağırıyor, HES’ler ile kuruyan dereler çağırıyor, taş ocağı tehdidiyle inleyen İkizdere çağırıyor, Kazdağları çağırıyor. Sazlarını satan müzisyenler, tiyatroları kapandığı için Anayasa’nın sanatı koruyan maddesini hatırlatan tiyatrocular çağırıyor. KHK’lar, barış anneleri, Harbiye öğrencileri, savaşlardan kaçanlar, dükkanı kapanan esnaf, evine ekmek götüremeyen babalar çağırıyor, sağlık emekçileri çağırıyor, 128 milyar dolar nerede diyenler çağırıyor. Biz bunları duymaya ve yaklaşan baharı birlikte kurmaya geldik” dedi.
KADIN BİLDİRGESİ
Konferansın ilk oturumunda en heyecan yaratan sunum olan kadın sunumu sırasında kadınlar, İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmeyiz sloganını haykırdı.
Kadın bildirgesini sunun Cemile Baklacı, "Eşit, özgür, şiddetsiz bir hayat mücadelesinde... Emek sömürüsüne, insanlık dışı yaşam ve çalışma koşullarına karşı mücadelede… Barış, eşit yurttaşlık, dil ve kimlik hakları için verilen mücadelede… Doğanın rant uğruna katledilmesine karşı mücadelede... Demokratik üniversite, bağımsız yargı, özgür sanat, engelsiz yaşam mücadelesinde… Mafyalaşmış, her türlü kirli ilişkiyi barındıran, sömürüye, soyguna, talana, ranta, erkek egemenliğine dayalı yönetim anlayışına karşı mücadelede… Demokratik bir ülke, iş, aş, eşitlik, adalet mücadelesinde… Kadınlar en önde…" dedi.
Baklacı talepleri şöyle sıraladı:
+Eşit yurttaşlık hakkımızın garanti altına alınması için hayatın her alanında somut adımlar atılmasını, toplumsal cinsiyet eşitliğinin yasalarda ve hayatın her alanında sağlanmasını istiyoruz.
+Kazanılmış haklarımızı ve mücadeleyle yazdığımız yasaları tehdit eden söylemlere ve girişimlere son verilmesini istiyoruz…
+Şiddetsiz bir yaşam sürme hakkımız için acil bir eylem planı açıklanması ve uygulanmasını istiyoruz… 7/24 çalışacak etkin, farklı dillerde hizmet veren özel bir Alo Şiddet Hattı… Her semtte bir kadın danışma evi, her 100 bin nüfusa en az bir sığınak, her 200 bin nüfusa en az bir cinsel şiddet kriz merkezi… Şiddetle ilgili ulusal mücadele ağı... Şiddete uğrayan kadınların ve LGBTİ+’ların bağımsız bir yaşam kurmak için ihtiyaç duyduğu barınma, eğitim, sağlık, istihdam olanaklarının kamusal hizmet olarak sağlanması… Göçmen kadın ve çocuklara yönelik şiddeti önleme ve şiddete karşı korumada ayrımcılığa son verilmesi… 6284 kadınları şiddetten koruma yasasının etkin uygulanmasını istiyoruz… Yasaların eksiksiz uygulanmasını istiyoruz… Tüm şüpheli kadın ve LGBTİ+ ölümlerinin mercek altına alınmasını; ekonomik ve siyasal olarak nüfuzlu kişilerle ilgili cinsel saldırı ve cinayet iddialarının aydınlığa kavuşturulmasını, faillerin ve soruşturmaların kapatılmasında rolü olanların cezalandırılmalarını istiyoruz…
+TCK 103. madde kapsamındaki çocuk cinsel istismarcılarına af, “erken evlilik” “genç evlilik” gibi adlar altında çocuk cinsel istismarının meşrulaştırılmasına; kadınların Medeni Kanun, Ceza Kanunu ve şiddet ile ilgili kanunlardaki kazanılmış haklarını ve anayasal eşit vatandaşlık ilkesini kamuoyu önünde sürekli olarak tartışmaya açan tüm söylem ve girişimlere son verilmesini istiyoruz… Çocuk yaşta evlendirmeleri ve çocuk istismarını önlemesi gerekirken; aksine teşvik eden, kolaylaştıran ya da göz yumanların soruşturulmasını ve cezalandırılmasını istiyoruz...
'KADINLARIN HAKLARI, HAYATLARI İÇİN VERDİĞİ MÜCADELE YOL GÖSTERİYOR'
+Eğitimin her kademesinde, medyada, toplumsal hayatın her alanında cinsiyetçi rolleri, kalıplaşmış tutum ve davranışları değiştirmek üzere somut adımlar atılmasını istiyoruz…
+İşyerinde şiddetin ve ayrımcılığın önlenmesi için etkin politikalar, örgütlenme özgürlüğü ve İLO 190 sayılı sözleşmenin imzalanıp uygulanmasını, cinsiyetçi istihdam politikalarının son bulmasını, insanca yaşanacak ücret, iş yaşamının her kademesinde, yönetici pozisyonlarda eşitlik istiyoruz…
+Kadın istihdamın önündeki engellerden olan çocuk bakımı, yaşlı bakımı ve ev işleri kadının üstünden alacak sosyal politikalar, salgın döneminde artan kadın işsizliğini azaltacak istihdam politikaları, kadınların gelirlerini koruyacak önlemler, artan bakım emeği için ekonomik destek ve ebeveyn yardımları istiyoruz.
+Kadın yoksulluğunu ortadan kaldırmak tüm kadınların nitelikli eğitim imkanlarına ulaşabildiği olduğu, gelir getirici güvenceli istihdam imkanlarının bulunduğu, kadınların kendi yaşamları üzerinde irade sahibi olduğu, siyasette ve karar alıcı mekanizmalarda eşit yer aldıkları bir toplumda mümkündür. Bu toplumun inşası için tüm demokrasi güçleri sorumluluk sahibi.
+Özgür, eşit, şiddetsiz bir yaşam mücadelemizde dayanışmamızı ve örgütlülüğümüzü hayata geçirdiğimiz kadın kurumlarına yönelik her türden saldırıya, kadın aktivistlere ve siyasetçilere yönelik saldırılara, gözaltı ve tutuklamalara, kadın mücadelesini kriminalize etme girişimlerine son verilmesini istiyoruz.
+Bu ülkenin Deniz Poyraz şahsında savaş politikalarının aramızdan aldığı tüm kadınlara barış borcu var. Kadınların huzurunu, güvenliğini, eşit yurttaşlık, dil ve kimlik haklarını güvence altına almak, kadınları özel hedef haline getiren militarist politikaların yaygınlaştırdığı cinsiyetçi söylem ve uygulamaları geride bırakmak, savaşa harcanan bütçelerin kadınların temel ihtiyaçlarına, hak ettikleri insanca yaşam için gereken şiddetten korunma mekanizmaları, eğitim, sağlık, istihdam olanakları, barınma, çocuk ve yaşlı bakım hizmetlerinin yaygınlaştırılması için kullanılması için barışa ihtiyacımız var.
LGBTİ+ BİLDİRGESİ
"Nerdesin aşkım" sloganıyla kürsüye çıkan Yıldız Tar, "Bu konferansta bir araya gelişimiz bir yandan da LGBTİ+ Onur ayı olan haziran ayını selamlamaktır. LGBTİ+’ların direnişi bizim de direnişimizdir. LGBTİ+ Onur Ayı kutlu olsun. 'Nasıl bir demokrasi istiyoruz' sorusunun yanıtını bu coğrafyanın en köklü direnişlerinden olan Onur Yürüyüşleri’nde arayacağız…" dedi.
"Anayasal tanınma talebi LGBTİ+’ların adlarıyla çağrılma talebidir!" diyen Tar, "LGBTİ+’ların senelerdir yinelediği anayasal eşitlik, nefret suçlarına karşı koruma, sağlık, istihdam, eğitimde ayrımcılığa karşı yasal önlemler talepleri Demokrasi Konferansı olarak bizim de talebimizdir. Talep etmenin ötesinde; nasıl ki yaşamak istediğimiz hayatı şimdiden örmek, ilmek ilmek eşitliği ve özgürlüğü kazanmak için başka alanlarda örgütleniyorsak; LGBTİ+’ların eşitlik mücadelesinde de yoldaşlık etmekten onur duyuyoruz" ifadelerini kullandı.
Tar, "Toplum hazır değil, diyenlere, toplum biziz diyoruz. LGBTİ+’ları yok sayanlara, LGBTİ+’ların köklü mücadelesini hatırlatıyoruz. LGBTİ+’lara sapkın, günahkar, anormal, hasta diyenlere karşı bir aradayız! Alışın! Buradayız, gitmiyoruz!" dedi.
'VARDIK, VARIZ, VAROLACAĞIZ!'
Yıldız Tar, "İktidarın, pandeminin başından beri artarak devam eden nefret söylemlerine karşı, homofobiye, bifobiye, transfobiye, interfobiye ve her türlü ayrımcılığa karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin gerekçesi haline getirilmeyi kabul etmiyoruz. İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmiyoruz. Cumhurbaşkanlığı’nın sözleşmeden çekilme açıklamasındaki cümleleriyle ortaya koyduğu LGBTİ+ düşmanlığına karşı LGBTİ+’ların kimliklerinin kimseden icazete ihtiyaç duymadığını bir kez daha yineliyoruz. Stonewall’dan Ülker Sokağa; Eryaman’dan, Meis Sitesi’ne; Mis’ten Bayram Sokak’a, ODTÜ’den Boğaziçi’ne yaşamın her alanında vardık, varız ve var olmaya devam edeceğiz" ifadelerini kullandı.
ÇOCUK BİLDİRGESİ
Çocuk Hakları-Yetişkin Çalışma Grubu adına tebliği Hatice Göz sundu. Göz, "Çocukların yaşamın doğrudan öznesi oldukları, uğradıkları hak ihlallerinin cezasız bırakılmadığı, kapitalizmin ve neo-liberal politikaların dayattığı yoksulluk ve yoksunluk içinde yaşamak zorunda kalmadıkları, toplumsal cinsiyet temelli eşitsizlik ve şiddet biçimlerine maruz bırakılmadıkları, eğitime tam ve eşit ulaşabildikleri, kendilerini ifade edebildikleri, karar alma süreçlerine dâhil olabildikleri, kendilerini gerçekleştirebildikleri, mutlu, neşeli, özgür ve barış içerisinde yaşayabildikleri bir dünya hayali kuruyoruz. Ve bunun mümkün olduğunu biliyoruz" dedi.
"Çocuk haklarının korunmasına ve geliştirilmesine yönelik yetişkin sorumluluklarımızın farkındayız" diyen Göz şu çağrıda bulundu: "Daha demokratik, daha eşitlikçi ve birlikte özgürleştiğimiz bir dünya için herkes bu sorumlulukları sahiplenmeli."
EMEK BİLDİRGESİ
Emek Bildirgesini sunan DİSK/Dev Yapı İş Sendikası Genel Başkanı Özgür Karabulut, “Emek, demokrasi ve özgürlük mücadelesinin birbirinin ayrılmaz parçası olduğuna inanıyoruz. Bu inançla, insanca çalışma ve yaşam koşulları, eşit, özgür, barış içinde yaşadığımız bir ülke ve dünya için tüm direnenlerle mücadelelerimizi ortaklaştırmak için Demokrasi Konferansının aktif bir bileşeniyiz” dedi.
Karabulut talepleri şöyle sıraladı:
+Asgari Ücret Yoksulluk Sınırının Altında Olmamalıdır
+İşsizlik Sigortası Fonundan Yararlanma Kolaylaştırılmalıdır
+Kısa Çalışma Ödeneği Almak Kolaylaştırılmalıdır
+Kovid-19 Meslek Hastalığı Olarak Kabul Edilmelidir
+İşten Çıkarma Koşulları Yeniden Düzenlenmelidir
+Emeklilikte Yaşa Takılmaya Son Verilmelidir
+KHK Zulmü Son Bulmalıdır
+Uzaktan Çalışmada İşçinin Hakları Korunmalıdır
+Örgütlenme Özgürlüğü Önündeki Engeller Kaldırılmalıdır
+Sendikal Ayrımcılığa Son Verilmelidir
+Çalışma Süresi Kısaltılmalı, Tüm İşler Çalışabilir Nüfusa Bölünmelidir
+Mevsimlik Tarım İşçilerine İnsanca Çalışma Koşulları Sağlanmalıdır
+Herkese Gelir Desteği Sağlanmalıdır
+Kayıt Dışı Çalışmaya Son Verilmelidir.
+Temel Giderlere Destek Ödemesi Yapılmalıdır
+Vergide Adalet Sağlanmalıdır
+Ücretlilerin Vergi Dilimi Yüzde 15’de Sabitlenmelidir
+İş ve İşçi Bulma Kurumları Etkin Hale Getirilmelidir
+İstihdamda Kadın Erkek Eşitliği Sağlanmalıdır
+Kamuda Güvenceli ve Yeni İstihdam Yaratılmalıdır
+Parasız Kamu Hizmeti Verilmelidir
+Etkin Fiyat Denetimi Sağlanmalıdır
+Çocuk İşçiliği Yasaklanmalıdır
+İşçiler İş Kazası ve Meslek Hastalıklarına Karşı Korunmalıdır
+Kayıt Dışı İstihdama Son Verilmelidir
BİLİM AKADEMİ BİLDİRGESİ
Bilim akademi bildirgesinin sunumunu yapan Beyzade Sayın, “Bilim-Akademi Çalışma Grubu olarak, Türkiye’deki tüm muhalif bilimcileri, üniversitelerde yaşanan tekno-kapitalist dönüşümü enine boyuna tartışmak, sorgulamak ve bir kolektif karşı irade oluşturabilmek adına bir araya gelmeye çağırıyoruz" dedi.
Sayın talepleri şöyle sıraladı:
+Bireyci-rekabetçi bilgi üretimi yerine kolektif bilimsel üretim; bilginin özel mülkiyeti yerine de toplumsal mülkiyeti esas olmalıdır. Üniversite, piyasanın ihtiyacı olan bilgiyi üretmek ve elemanı yetiştirmek yerine, evrensel kültürün ve eleştirel düşünme yeterliğinin kazandırıldığı bir kurum olmalıdır. Bilginin ürün ve teknolojiye dönüştürülmesinde emek, toplum ve doğa yararı gözetilmelidir. Araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) ve patentleme sistemleri, toplum yararı önceliğiyle yeniden düzenlenmelidir.
+Herkesin parasız yararlanabileceği toplumsal bir hizmet olarak piyasa mekanizmalarına (fiyat, rekabet, verimlilik vb.) ve koşullarına terk edilmemelidir. Öğrenci har(a)çları, emekçi sınıfın yükseköğretime ulaşması önünde bir engeldir ve tamamen kaldırılmalıdır. Öğrencilere eğitim ve araştırma gereçleri, barınma, beslenme ve ulaşım parasız sağlanmalıdır. Yeni özel/vakıf üniversitelerinin açılmasına izin verilmemeli ve var olanlar kamulaştırılmalıdır. Üniversite bünyesinde ticarî amaçla faaliyet gösteren dernekler, vakıflar ve merkezler kapatılmalıdır.
+ Üniversitenin kendi kaynaklarını yaratması adı altında yürütülen ticarileştirme, piyasalaştırma ve özelleştirme uygulamalarına son verilmelidir. Yükseköğretimde maliyeti toplumsallaştırırken faydayı bireyselleştiren bir meta finansman formülü (“yararlanan öder!”) yerine yükseköğretimin faydasını da maliyetini de toplumsallaştıran bir kamu finansmanı esas alınmalı; bunun için genel bütçeden ayrılan pay artırılmalıdır.
YÖK YERİNE, ÜNİVERSİTELERİN DOĞRUDAN TEMSİL EDİLDİĞİ BİR ÜST KURUL OLUŞTURULMALI
+Üniversite özerkliğinin hayata geçirilmesi için gerekli tüm düzenlemeler yapılmalıdır. Akademik özgürlüğün, ifade özgürlüğünün ve üniversitelerin yönetsel özerkliğinin sağlandığı bir sistem kurmak üzere YÖK yerine, üniversitelerin doğrudan temsil edildiği demokratik bir üst kurul oluşturulmalıdır. Bu üst kurulun görevi, eğitim politikalarını belirleme, yükseköğretim kurumları arasında eşgüdüm sağlama ile sınırlı olmalıdır. Bu kurulda demokratik bir yapılanmanın gereği olarak öğretim elemanları, öğrenciler, işçiler ve memurların örgütlü yapıları yer almalıdır.
+ Yükseköğretim hizmetinden yararlanmada özel mülk ve servet sahipliğinin belirleyiciliğini artıran uzaktan yükseköğretime, çok istisna haller dışında karşı çıkmak ve “yüz yüze” eğitimi inatla ve ısrarla savunmak gerekiyor.
+ Akademik personelin doktora sonrası akademik gelişmeleri konusundaki ilke, kriter ve prosedürler, akademide hiyerarşilerin oluşmasına izin vermeyecek biçimde, akademik topluluklarca ve katılımcı bir süreçle yeniden belirlenmelidir.
+Yöneticilerin seçimi ve kurulların oluşumunda, tüm karar ve denetim süreçlerinde üniversite bileşenlerinin tümü yer almalıdır. Karar ve denetim süreçlerinde kişilerin değil, kurulların egemenliğini esas alan eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik özyönetim ve özdenetim modeli hayata geçirilmelidir.
+ Akademik çalışma ortamı, hiyerarşik yapılanmadan kurtarılmalı, ast-üst ilişkisi yerine birlikte üretim esas olmalıdır. Akademik unvanlar, hiyerarşik göstergelere dönüştürülmemeli, ticari nüfuz kaynağı olmamalıdır.
+Özgür düşüncenin önüne engel koyan disiplin mekanizmaları terk edilmeli; yerine tüm bileşenlerce oluşturulacak “ortak yaşam ilkeleri” hayata geçirilmelidir.
+ Yükseköğretim kurumlarındaki fazla mesai uygulamalarının ve yaptırımlarının tamamen ortadan kaldırılması gerekmektedir.
+Üniversitelerde ırk, etnisite, inanç/inançsızlık ve cinsiyet temelli her türlü ayrımcılığa ve baskıya son verilmelidir. Evrensel/ulusal hukuk normları ve etik ışığında politika belgeleri hazırlanmalı; kurumsal düzeyde ise çalışmaları yasal güvenceye kavuşturulmuş birimler ve etik kurullar oluşturulmalıdır.
+Kadınlara yönelik psikolojik, fiziksel, cinsel taciz ve şiddeti önlemek üzere birimler kurulmalı, yönetmelikler hazırlanmalı, bunları uygulama mekanizmaları oluşturulmalıdır. Üniversitelerde “toplumsal cinsiyet çalışmaları” veya “kadın çalışmaları” adıyla akademik birimlerin kurulması ve bu birimlerin lisansüstü programlar açmaları kolaylaştırılmalıdır.
+Akademisyenlere asli görevleri olan bilimsel araştırma ve öğretimi gerçekleştirebilecekleri ve insanca yaşayabilecekleri bir ücret ödenmelidir. Bu koşullar altında akademisyenlerin şirketlere danışmanlık, yarı zamanlı çalışma gibi ticarî faaliyetlerine son verilmeli ve tam gün çalışmaları esas olmalıdır. Tüm üniversite emekçilerine koşulsuz iş güvencesi sağlanmalıdır. Üniversite emekçilerinin ve öğrencilerin örgütlenme ve siyaset yapma hakları önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Tüm üniversite emekçilerine toplu sözleşmeli, grevli sendika hakkı tanınmalıdır.
+Demokratik duyarlılık taşıyan herkesi, memleketimizde demokrasi mücadelesinin olmazsa olmaz bir boyutu olarak insan, toplum ve doğa yararına bilim düsturuyla özgür ve özerk üniversite mücadelesine omuz vermeye çağırıyoruz.
EKONOMİ BİLDİRGESİ
Ekonomi bildirgesini sunan Mert Büyükkarabacak, "Demokrasi Konferansı’nda ‘Nasıl bir ülkede yaşamak istiyoruz?’ sorusunun yanıtının arandığı bir program çalışması hedefiyle birçok alanda onlarca mücadele dinamiği bir araya geldi. 'Ekonominin Demokratikleştirilmesi' çalışmasına yön vermek amacıyla Demokratik Ekonomi Programını Yaratmak başlıklı bir rapor oluşturduk" dedi.
Büyükkarabacak, "Siyasi demokrasinin inşasının ekonomik alandaki dönüşüm ve gelişmelerden yalıtılmış bir biçimde gerçekleşemeyeceğinden hareketle, liberal dogmatik bir anlayışa karşı emek eksenli, toplumsal cinsiyet eşitlikçi ve doğa ile barışık ve aynı zamanda da sosyal olarak inovatif ve verimli bir ekonomi anlayışı çerçevesinde hazırlanan bu çalışma, kağıt üstünde kalacak bir soyut öneri olmaktan ziyade hak temelli, karı değil toplumsal faydayı esas alan, metalaşmayı değil müşterekleri savunmayı önceleyen bir ekonomi için demokrasi güçlerinin ortak mücadelesine perspektif sunmayı hedeflemektedir" ifadelerini kullandı.
"Gerçek bir demokrasi hareketinin geniş halk kesimlerini devlet ve sermaye karşısında güçlendiren bir ekonomi politikası ajandasına sahip olmaması düşünülemez" diyen Büyükkarabacak, "Geniş halk kesimlerinin demokrasi mücadelesine dört elle sarılmasının temel koşulu da demokrasinin halka adil ve onurlu bir yaşamı, güvenceli bir geleceği, etkin ve örgütlü kişiler olarak toplumsal yaşama katılma imkân ve kapasitesini kazandırabilmesidir. Demokratik ekonomi programının bu açıdan hızla kurumsallaşmakta olan faşizme karşı kitlesel demokrasi mücadelesinin en önemli kaldıraçlarından birisi olması kaçınılmazdır" dedi.
EKOLOJİ BİLDİRGESİ
Ekoloji Bildirgesini sunan Muzaffer Asma, "Ya kanal ya İstanbul, vahşi madenciliğe son, termik santraller kapatılsın, nükleere hayır, su haktır ticarileştirilemez, kıyı yağmasına son, imar talanına hayır; denizler, göller, akarsular çöplük değildir, iklimi değil sistemi değiştir... Daha nicelerinin mücadele alanlarından haykırdığı, gözaltılar, tutuklamalar, para cezaları, engellemeler ve en nihayetinde Ali-Aysin Büyüknohutçu çifti ve Metin Lokumcu gibi ekoloji aktivistlerinin katledildiği bir ülkede yaşadığımızı biliyoruz" dedi.
"Doğa hakları, yaşam hakkı, suya erişim hakkı, temiz hava hakkı, yaşamsal döngülerini devam ettirme hakkı, saygı duyulma hakkı, kendi kimliğini ve bütünlüğünü ayrı özlük ve birbiriyle ilişkili varlıklar olarak sürdürme hakkı, bütünsel sağlık hakkı, kirlenmeden zehirli ve radyoaktif atıklardan muaf olma hakkı, barış içinde birbiriyle yaşama hakkı gibi haklar ve özgürlükler elbette ki demokratik bir ortamda yeşerir ve karşılık bulur" diyen Asma, "Toplumu kapitalist yıkıcı ve ekosistemleri tahrip eden bu cehennemden çıkarmak ve yeniden ekolojik, demokratik bir toplumsallığın yaratılması; ancak demokrasinin tüm kurum ve kuralları ile işlediği bir ortamda gerçekleşebilir" ifadelerini kullandı.
ÖĞRENCİ GENÇLİK BİLDİRGESİ
Öğrenci gençlik bildirgesini sunan Kevser Turan ve Tamer Aydemir, "Bizler öğrenci gençlik olarak; bilimi, sanatı, özgürlüğü, yaşamı öğrenenler ve üretenleriz. Aynı zamanda yaşam alanı olan kampüsleri elinden alınanlar, antidemokratik uygulamalarla iradeleri gasp edilen, özgür ve bilimsel üretim yapmaları engellenen, geleceksizliğe ve sömürüye terk edilenleriz. Fakat bizler, gençleri terk ettikleri bu karanlığı, bugünümüzün ve yarınımızın ellerimizden alınmasını kabul etmiyoruz. Bizlerin yaratmak istediği bir dünya var ve direniş bizlere öğretti ki özgür bir dünyayı ancak hep birlikte üreterek yaratabiliriz, seslerimizi bir yanımızdakinin sesinin yanında büyüterek kazanabiliriz" dedi.
Öğrenci gençlik, taleplerini şu başlıklar altında sıraladı:
+Söz, yetki, karar üniversite bileşenlerine
+Üniversitelerde polis ve özel güvenliğin varlığını, baskısını kabul etmiyoruz
+Eğitim hakkımız gasp edilemez: Tutuklu öğrencilere özgürlük
+Öğrencilerin kriminalize edilmesi kabul edilemez; haklıyız, kazanacağız
+Üniversiteden şirket olmaz, özgür ve bilimsel eğitim istiyoruz
+YÖK kapatılmalıdır
+Eğitimin nesnesi değil öznesiyiz
+İntihara, güvencesiz çalışmaya, işsizliğe mahkum edilmeyi kabul etmiyoruz
+Silahların gölgesinde değil bilim ve aklın gölgesinde yürüyoruz
+Dayanışmayı ve direnişi büyüteceğiz
ENGELLİLER BİLDİRGESİ
Engelliler bildirgesini 17 yaşındaki otizimli İlhan Yalçın sundu.
Yalçın, şunlara dikkat çekti:
"Bugün Türkiye’de; resmi rakamlara göre bugün engelli bireylerin yüzde 41’i okuma yazma dahi bilmemektedir. Bugün 8 milyonun üzerinde üniversite öğrencisinden sadece 52 bini engelli öğrencidir. Bunlara açık öğretim öğrencileri de dahildir. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına göre sadece 382 kamu binasına erişilebilirlik belgesi verilmiştir. Engellilerin işgücüne katılım oranı sadece yüzde 22’dir. Engelliler arasında zaten çok yüksek olan işsizlik oranı, azalmak yerine aksine azalmaktadır. 2020 yılında engellerin -sadece İŞKUR- kayıtlarındaki istihdam sayısı, yüzde 21 oranında azalmış, engeli memur kotaları hala doldurulamamıştır. Her yıl yüzlerce engelli fiziksel ve cinsel şiddete uğramakta, etkin takip ve izleme sistemleri olmadığı için vakaların çoğu yargıya intikal etmemektedir."
Yalçın, "Bu bağlamda ülkenin görünmeyen azınlığı, evlere hapsedilmiş, yaşam hakkı elinden alınmış, bedensel farklılıklara veya çeşitli zihin yapısına sahip engelli topluluğu olarak bizler; global sermaye, totaliter devlet yapısı ve tüm militarist güçlerin karşısında kimliğimize sahip çıkıyor ve eşit yurttaşlık talebimizi ortaya koyuyoruz. Meselemiz kimlik mücadelesidir ve mücadelemiz politiktir" dedi.
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ ÇALIŞMA GRUBU
Basın özgürlüğü çalışma grubunun sunumu DİSK Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren yaptı.
"Bu ülkede herkese olduğu gibi gazetecilere de baskı var" diyen Eren, "Ama bugünler geçtiğinde bir gazeteci direnişi de akıllarda kalacak. Her tehdide rağmen gazetecilik yapanlar…" ifadelerini kullandı.
Eren talepleri şöyle sıraladı:
+Basın kartı devlet tekelinden çıkarılmalıdır. Cumhurbaşkanlığı tarafından değil, tüm demokratik toplumlarda olduğu gibi meslek örgütleri tarafından verilmelidir. Mevcut haliyle basın kartları “sakıncalı” görülmeyen bir avuç gazeteciye verilmekte, basın çalışanları ve kurumları üzerinde cezalandırma veya ödüllendirme unsuru olarak kullanılmaktadır. TBMM gibi sadece turkuaz basın kartıyla girilebilen kurumlar eleştirel gazetecilik yapanlara kapalıdır. Kartı taşımak mesleğin tek kriteri gibi sunulmakta, kart verilmeyen gazeteciler yargılandığında bu durum aleyhlerine delil (!) olarak kullanılmakta, gazeteci kabul edilmemektedirler.
+Online medya için çalışan gazeteciler, 5953 sayılı Basın Kanunu (eski 212) dışında tutulduğundan mesleğe tanınan haklardan mahrum kalmaktadır. Internet medyası için çalışan gazeteciler, kanun kapsamına alınmalıdır.
+Basın çalışanlarının güvencesiz ve sendikasız çalıştırılmalarına son verilmelidir.
+Basın İlan Kurumu’nun, basın kuruluşlarını yayın çizgileri nedeniyle cezalandırma aracı olarak kullanılmasından vazgeçilmelidir.
+Muhalif televizyon kanallarını karartma ve para cezalarıyla susturma girişimlerine son verilmelidir. RTÜK, BİK gibi yayıncılığı iktidar kontrolüne alan kurumlar lağvedilmelidir.
+Nefret, düşmanlaştırma, aşağılama içeren yayınlara karşı kamu adına denetim yapan, içinde okur ve izleyicilerin de bulunduğu kurumlar kurulmalıdır.
+Medya organlarına bu ülkede konuşulan her dilde yayın yapma hakkı tanınmalıdır.
+Basın ve ifade özgürlüğü önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Daha fazla demokrasi, insan hakları, kadın hakları, işçi hakları için basın özgürlüğü mücadelesi toplumun tüm kesimleri tarafından yürütülmelidir.
+Tutuklu tüm gazeteciler derhal serbest bırakılmalıdır. Son 10 yılda gazetecilere açılan tüm davalar düşürülmelidir.
+Gazeteci örgütleri ve bu alanda çalışan akademisyenlerle birlikte medya sahipliğine ilişkin düzenlemeler yapılmalıdır.
HAKLAR VE İNANÇLAR ÇALIŞMA GRUBU
Halklar ve İnançlar Çalışma Grubunun çalışma raporunu, Şilan Sürmeli ve Yaşar Güven aktardı.
Sürmeli, talepleri şöyle sıraladı:
+Siyasetin dili de dışlayıcılıktan uzaklaşıp yapıcı, uzlaşmacı, tüm kesim, halk ve inançları kucaklayıcı bir hale dönmelidir.
+Kin ve nefret suçları”nın tanımı, bütün kültürel, etnik ve dinî aidiyetleri kapsayacak şekilde tavizsiz genişletilmeli, bu tür suçlar anayasal hükümle önlenmelidir.
+Kutsallar, istismar edilmeden, bir grubun diğer gruba karşı kullanabileceği bir imtiyaza dönüştürülmeden devlet yönetim mekanizmalarından çıkartılmalıdır.
+İktidar yapısının yatay bir ilişkilenme ile, etnisite veya din gözetilmeksizin, ehliyet ve liyakat ölçüsünde kadrolaşması esas alınmalıdır.
+Daha eşitlikçi, daha özgür bir toplum için yasal düzenlemeler yapılmalı, cesaretle geçmiş ile yüzleşilip geleceğe dair yeni bir vizyon ve misyon belirlenmelidir.
+Demokratik bir ülke için programımızı oluştururken, bütün halklardan ve inançlardan kişileri, kurum temsilcilerini, inisiyatifleri, bu çalışmayı birlikte daha da zenginleştirmeye çağırıyoruz.
HUKUK VE ADALET BİLDİRGESİ
Hukuk ve Adalet bildirgesini Avukat Yıldız İmrek ve Avukat Eylem Arzu Kayaoğlu sundu.
Hukuk ve Adalet bildirgesinde temel olarak şu ifadeler yer aldı: "Toplum olarak; demokratik, halk egemenliğini güvenceleyen, temel hak ve özgürlükleri koruyan ve güçlendiren bir hukuk devletini birlikte inşa edebiliriz.
OHAL yasalarının tümüyle geri çekilmesi, düşünce-ifade-örgütlenme, seçme-seçilme hakkı ve siyasal özgürlükler önündeki tüm yasal ve fiili engellerin kaldırılması, parasız-özerk-bilimsel-anadilinde eğitim hakkının tanınması, toplumsal cinsiyet- inanç-dil ve kültürler arasında eşitlik haklarının sağlanması, işçi sınıfı ve tüm çalışanların sendika, toplu sözleşme ve grev haklarının koşulsuz tanınması, barış hakkının gereği olarak uluslararası hukuka aykırı askeri müdahalelere son verilmesi, Kürt sorununun eşit haklara dayalı, barışçı ve demokratik çözümünün sağlanması; yargı bağımsızlığı ile sav-savunma-karar makamları arasında bağımsızlık ve eşitliği sağlayıcı şekilde evrensel hukuka uygun düzenlemeler yapılması, adliye binaları ile savcılık teşkilatının ayrılması, savcı ve hakimlerin ayrı kurumlarda örgütlenmesi, savcı ve hakimlerin mesleğe alım ve atamalarında özerk mesleki kurumların yetkili olması, baroların ve avukatların bağımsızlığı ve mesleki güvenceleri ile halk adına yüksek yargıda dava yetkileri sağlanmalıdır.
Demokratik hukuk devleti için öncelikle fiili anayasasızlık ve yasasızlık toplamı olan başkanlık sistemi, tek adam rejimi sona erdirilmeli, toplumsal ortaklaşmaya dayanan, bireysel ve kolektif temel insan haklarına dayanan demokratik bir anayasa yapılmalıdır."
HAK ÖRGÜTLERİ BİLDİRGESİ
Hak örgütleri bildirgesini İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri sundu.
"Temel hak ve özgürlükler için yeni ve demokratik anayasa zorunludur" diyen Yoleri, "Türkiye’de tek kişi yönetimine dayalı otoriter başkanlık modeline karşı demokrasinin çoğulculuk açıklık ve katılımcılık ilkelerini hayata geçirecek, kuvvetler ayrılığı ilkesini benimseyecek yeni ve demokratik bir sivil anayasanın hayata geçirilmesi için tüm demokrasi ve insan haklarından yana kesimlerin birlikte mücadelesi elzemdir" dedi.
SANAT BİLDİRGESİ
Sanat bildirgesini Oyuncu, Yazar, Yönetmen Gül Göker sundu. Göker, Türkiye’de, tarihi boyunca, sanatın, sanatçıların, hatta sanat yatırımcı ve destekçilerinin başı hep dertte olmuştur. Üstelik ne yazık ki bu, kanıksanmış bir durumdur. Oysa bir ülkenin, hayat damarlarından biri olan “sanat”, içinde üretildiği toplumun daima sınırlarını zorlar” dedi.
Göker şunları söyledi: “Sanat alanı, sanatçılar tarafından belirlenmelidir. Öncelik, sermaye veya devlet değil, sanatçıdır; sanatçıların ortak faydasıdır. Bu nedenlerle biz sanatçılar ve sanat emekçileri, Türkiye’de bir Özerk Sanat Kurumu’nu (ÖSK), hayati bir gereklilik olduğunun altını çizerek talep ediyoruz. Konferansın hemen akabinde de geniş katılımlı bir Özerk Sanat Kurumu Çalıştayı oluşturmayı hedefliyoruz.”
Özerk Sanat Kurumu, iç işleyişi ve yönetim tarzı olarak, doğrudan demokrasiyi uygulayan; böylelikle de kayırmacılık, rüşvet, bürokratizm gibi hastalıklara karşı bağışıklık sistemi güçlü bir kurum olmalıdır.”
Göker,
+“Yerel yönetimler yasası, belediyeleri yerel sanat fonları kurmakla görevlendirmelidir.
+Kültür ve Turizm’in aynı bakanlıkta birleştirilmesi hatasından bir an evvel geri dönülmeli ve Kültür Bakanlığı, sanat alanındaki yetkilerini Özerk Sanat Kurumu’na ve yerel yönetimlere devretmelidir.
+Sanatçı statüsü ve meslek tanımları, Özerk Sanat Kurumu tarafından tanımlanmalı ve sınıflandırılmalıdır.
+Bütün sanat alanlarında yapımcılık yapanların belgeleri Özerk Sanat Kurumu tarafından da tescil edilmelidir.
+Sanatçıların kazançları, bir seviyeye kadar, vergiden muaf tutulmalı ve bütün sanatçılara “Temel Gelir Güvencesi” ve kamu tarafından sübvanse edilen kesintisiz sosyal güvenlik hakkı sağlanmalıdır” dedi.
YEREL DEMOKRASİ BİLDİRGESİ
Yerel demokrasi bildirgesini Yılmaz Haksev sundu.
Haksev şunlara dikkat çekti: "Tabandan örgütlenen, iknaya dayalı karar alma süreçlerinde bütün kentlileri kapsayan ve kent hakkını her kentliye teslim eden yeni bir yerel yönetim modeli yaratılmalıdır. Yerel yönetimi, rant üretme zemini olmaktan çıkaracak, liyakata dayanan, şeffaf, hesap verebilir, kamusal olarak denetlenebilen, yetkilerini halkla paylaşan, sokağın sesine kulak veren yeni bir yerel yönetim anlayışının demokrasi mücadelesine katkısı büyük olacaktır."
SAĞLIK BİLDİRGESİ
Sağlık Bildirgesini Türk Tabipleri Birliğinden (TTB) Meltem Günbeği ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikasından (SES) Nurdan Güre sundu.
Bildirgede talepler şöyle sıralandı:
+Kovid-19 hastalığı bir meslek hastalığı kabul edilmeli, ve iş kazası kapsamında değerlendirilmelidir.
+Sağlıkta şiddete ve baskılara son verilmelidir. 2002 yılından bu yana Sağlıkta Dönüşüm Programı adı altında uygulanmaya başlanan sağlık politikaları ve yetkililerin sağlık çalışanlarını ötekileştiren dil ve söylemleri ile sağlıkta şiddet bu süreçte tam 8 kat artmıştır. Sağlıkta şiddet yasası caydırıcı olacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Şiddet konusunda toplumsal eğitim için sosyal bilimciler, davranış bilimciler, sağlık meslek ve emek örgütleri vs katılımıyla politikalar yeniden belirlenmelidir.
+Sağlıkta Dönüşüm Programı ile getirilen performans sistemi olarak adlandırılan ‘’ek ödeme’’ ye dayalı ücretlendirme şekli derhal sonlandırılmalıdır.
+Güvencesiz çalışma şekilleri sonlandırılmalı, kadrolu ve güvenceli çalışma sağlanmalıdır.
+Uzun ve sürekli çalışma koşullarında olan sağlık çalışanlarına Fiili Hizmet Zammı biran önce uygulanmalıdır.
+KHK ile işlerinden ihraç edilen sağlık çalışanları derhal işlerine iade edilmelidir.
+Kamu-Özel Ortaklığı adı altında sağlıkta yapılan özelleştirme politikaları terk edilmeli ve bu yolla yapılan Şehir Hastaneleri yanlışlığından biran önce vaz geçilmeli ve Şehir Hastaneleri kamulaştırılmalıdır.
+Kamu özel ayırımı yapmaksızın halkın sağlık hizmeti için ödediği katkı, katılım payları ve ilave ücretler sonlandırılmalıdır
+Koruyucu/Önleyici toplum sağlığı merkezli 1.basamak sağlık hizmetleri tamamen kamusal finansmanla yeniden düzenlenmelidir.
+Aşıda patent uygulaması kaldırılarak tüm toplumun etkin ve güvenli aşıya ulaşımı sağlanmalıdır.
KHK'LILAR BİLDİRGESİ
Kanun Hükmünde Kararlar bildirgesini Yurdagül Şahin aktardı.
Şahin talepleri şöyle sıraladı:
+Kollektif bir cezalandırma aracı olarak kullanılan OHAL/KHK’ları tüm sonuçlarıyla iptal edilmelidir.
+Anayasal dayanağı olmayan OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu lağvedilmelidir.
+OHAL/KHK’larla gasp edilen başta işimiz olmak üzere tüm haklarımız iade edilmelidir ve KHK’lılara iade-i itibar yapılmalıdır.
+Bu süreçte yaşanan maddi manevi tüm kayıplar için KHK’lılara tazminat ödenmelidir.
+Fişlemelerle KHK listelerini oluşturan, hak arama ve tüm yargı yollarını kapatan ya da geciktiren sorumlular adil bir şekilde yargı önüne çıkarılmalı ve hesap sorulmalıdır.
+Tüm siyasi tutsaklar serbest bırakılmalıdır.
ÜRETİCİ KÖYLÜ VE TARIM BİLDİRGESİ
Üretici köylü ve tarım bildirgesini Tüm Köy Sen Genel Başkanı Sadık Turan sundu.
Turan talepleri şöyle sıraladı:
+Tarım ürünlerinde taban fiyat uygulanarak üretici köylünün emeğinin aracılar ve tüccarlar tarafından sömürülmesi engellemelidir.
+Tarım üretiminde başta çay, şeker pancarı ve tütün olmak üzere kota ve kontenjan uygulamasına son verilmelidir.
+Başta ilaç, mazot, gübre ve yem olmak üzere tarım üretiminin girdi maliyetleri düşürülmeli. Tohumluk ücretsiz dağıtılmalıdır. Köylünün kullandığı mazottan ÖTV kaldırılmalıdır. Tarım üretiminin planlı şekilde devamı için girdi desteği sağlanmalıdır.
+Hayvancılığın geliştirilmesi için yem desteği verilmeli; çayır, mera ve yaylaların talan ve tahribi engellenmelidir. Yem bitkileri üretimini artırmak için destekler artırılmalıdır.
+Tarım üretiminin devamı için üretici köylülere ucuz kredi sağlanmalıdır. Uygulanan tarım politikaları nedeniyle emeğinin karşılığını alamayan köylüler borçla üretim yapmaya çalışırken bir yanda kuraklık diğer yanda don felaketleri nedeniyle ürün alamadığı gibi borçları da katlanarak artmaktadır. Tarım kredi kooperatifi ve bankalara olan borçları nedeniyle traktörü, hayvanı, tarlası, bağı bahçesi haczedilen köylülerin haciz işlemleri durdurulmalı, üretici köylülerin bankalara ve Tarım Kredi Kooperatifleri’ne olan borçları silinmelidir.
+Tarım ürünlerde harman, hasat dönemi ithalat durdurulmalı, ülke içi üretimi olan tarım ürünlerinde kıtlık yada yetersizlik sorunu olmadığı sürece ithalat yasaklanmalıdır.
+Tarım alanları ve ormanlık alanların tarım dışı kullanımı durdurulmalı. Tarım ve ormanlık alanların imara açılması başta olmak üzere inşaat, enerji ve maden şirketlerinin talan ve tahribine son verilmelidir.
+Üretici köylüler ve aileleri sosyal güvenliğe kavuşturulmalı, geçimlik tarım üretimi yapan köylülerin sosyal güvenliği devlet tarafından karşılanmalıdır.
+Bugün yaşadığımız don ve kuraklık afetleri nedeniyle zarar gören üretici köylülere üretime devam edebilmeleri için nakdi yardım yapılmalı, kuraklık olan bölgelerde DSİ bedava su vermeli, DEDAŞ başta olmak üzere elektrik dağıtım şirketlerinin elektrik borcu nedeniyle köylünün sulama suyunda kullandığı elektriği kesmesine izin verilmemelidir. Yeni dönem için ücretsiz tohumluk başta olmak üzere girdi desteği sağlanmalıdır. Sulama suyunda kullanılan elektriğin KDV’si yüzde 18’den, yüzde 1’e indirilmelidir.
EĞİTİM BİLDİRGESİ
Eğitim bildirgesini Rabia Cef sundu.
Cef, "Devletin her dönem değişen elitleri, sermaye, mafya, tarikatlar arasındaki kirli ilişkiler ortaya serildikçe, eğitim emekçilerinin okullarında susması mümkün değildir; çocuklara iyiden, güzelden ve doğrudan söz etmenin, demokratik eğitim söylem ve eylemlerinin okullarda yeniden yaşam bulması için harekete geçmenin zamanıdır.
Yapabilirliklerimiz, talep siyasetinin sınırlarını aşmak zorundadır; ‘şimdi ve burada’ anlayışı ile çalışmaya başlamak ve demokratik eğitimi okullarda yaşatmak için eğitimin tüm bileşenleri ile karşılaşmalar örmek, yan yana gelmek, örgütlenmek, yeni eğitsel üretimler denemek, eğitim bileşenleri olarak 'varız, okullar bizlerin müşterek alanlarıdır' dememiz ve eylememiz gerekmektedir" dedi.
ESNAF BİLDİRGESİ
Esnaf bildirgesini Murat Akbaş sundu.
Akbaş, "Esnaflar olarak, her yerinden irin akan çeteleşmiş, mafyalaşmış bu zulüm düzenine karşı mücadelenin henüz başındayız. Emekçiler, üretici köylüler, gençler, kadınlar, ekoloji mücadelesi verenler kısaca toplumumuzun yüzde doksan dokuzuyla sorunlarımız ortak çözümümüz ortak olacaktır. Açık bir cezaevine dönüştürülen ülkemizde, Demokrasi Konferansı'nı bir başlangıç olarak görüyoruz. Esas mücadele 25 Haziran'dan başlayarak sorunlarımızı çözecek olan emeğin ve adaletin demokrasini iktidarlaştırmak olacaktır" dedi.
MÜLTECİ VE GÖÇMEN BİLDİRGESİ
Mülteci ve Göçmen bildirgesini Çiğdem Özbaş sundu.
Özbaş talepleri şöyle sıraladı:
+Türkiye’nin Cenevre Sözleşmesi’ne koyduğu coğrafi çekince/sınırlama kaldırılmalı,
+Herkese vatandaşlık ya da mültecilik ya da 3. bir ülkeye gitme hakkı verilmeli,
+Avrupa’nın mültecileri Türkiye’ye hapseden AB ve Türkiye arasındaki geri kabul anlaşması ve AB'nin Yeni İltica ve Göç Paktı iptal edilmeli,
+Mültecilerin pazarlık aracı olarak kullanılmasına son verilmeli,
+İnsan haklarından faydalanmak, mülteci/göçmen/kaçak göçmen ayrımlarıyla statüye bağlı olmaktan çıkarılmalı, eşit olarak herkese sağlanmalıdır,
+Hem Türkiye'de hem de dünyada birlikte eşit bir yaşam kurmak istiyorsak mülteci/göçmen hakları mücadelesinin hepimizin mücadelesi olduğunu savunmalıyız.
Fotoğraf: Evrensel
İlgili haberler
Demokrasi Konferansı öncesinde kadınlar forumda bu...
Demokrasi Konferansı öncesinde kadınlar bir forumda buluşuyor. 8 Haziran saat 20:30’da online gerçek...
Şiddetin yalnızca suretine değil esasına karşı da...
Saldırıları püskürtürken, yalnızca kâğıt üstündeki haklarımıza sahip çıkmakla kalmayıp, bu hakları k...
Görünmeyenin tanıdığımız öfkesi: Fatma
Altı bölümlük dizide anlatılan hikaye, bu ülkede yaşayan her bir kadının öyküsü. Her gün yaşadığımız...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.