Barış… İhtiyacımız olanlar arasında en başta gelenlerden. Yaşamak için, nefes almak için, özgürlük için, kısacası yaşayabilmemiz için en gerekli olan.
“Sadece kendi ülkeme, kendi hayatıma bakarım ben, iki kuruş ekmeğim varsa yerim, yoksa da dünyada ya da ülkedeki savaş, çatışma koşulları beni ilgilendirmez” diyemeyeceğimiz günlerden geçiyoruz. Yanı başımızda Afganistan’da yaşananlar, son yıllarda Suriye’de olanlar direkt bu ülkenin de meselesi değil mi aslında? Nasıl da yaşayarak görüyoruz değil mi?
Artık yaşanmaz hale gelen ülkelerini can havliyle terk etmeye çalışan, havalimanına akın eden, uçakların tekerlerine tutunmaya çalışanları yıllar yıllar geçse de unutabilir miyiz? Ülkemize akın akın gelen göçü anlamak da çok zor olmasa gerek. O nedenle dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan savaş sadece o ülkenin yurttaşlarının değil hepimizin sorunu.
Daha dün IŞİD’den kaçanlara bugün Taliban’dan kaçanlar eklendi. Emperyalistlerin müdahaleleri, ülkeleri birer birer cehenneme dönüştürürken, kendi yarattıkları canavarlar dünya halklarının hayatlarını cehenneme çeviriyor.
Afganistan’a barış getireceğini söyleyen, oradaki kadınları Taliban’a karşı koruyacağını iddia edip on yıllarca orada konuşlanan ABD ve Avrupa ülkeleri dünyanın hiçbir yerine getirmedikleri gibi Afganistan’a da barış getirmedi. Varlıkları bulundukları ülkeleri daha da karıştırmaktan başka bir işe yaramadı. Irak’ta da böyle oldu, Suriye’de de, Afganistan’da da.
Şu bir gerçek ki ne kadınları korumak istediler ne de bu ülkelere bir hayır getirdiler. IŞİD’in, Taliban’ın her bir suçunun ortakları bu ülkeler her biçimde.
SAVAŞTAN KAÇANLAR MI DÜŞMANIMIZ, SAVAŞI YARATANLAR MI?
Afganistan’da kadınlar cehennemi yaşıyor, şeriat kuralları açıklanıyor, Taliban’ın yaptığı “Değiştik” açıklamaları gördüğümüz icraatlerle hiçbir anlam ifade etmiyor. Gözümüzün önünde Orta Çağı yaşıyoruz yeniden. IŞİD’in kadınları köle ettiğini, kadınlara yaptığı eziyetleri hatırlayın, Taliban da bunun devamını yapıyor ve yapacak görünen o ki.
Ve göçmenler… Ülkelerini bırakıp, bütün hayatlarını, hatıralarını eşyalarını küçük çantalara sığdırmaya çalışıp yollara düşenler. Türkiye’ye gelenler, gelmek zorunda kalanlar. Büyük bir kısmı artık bu ülkenin parçası. Birlikte yaşayacağız, birlikte çalışacağız, aynı apartmanlarda oturup, aynı mahallerde komşuluk yapacaklarımız.
Ülkelerinde her şey normal olsa buralara gelmeyeceklerdi. Oralarda yaşanabilir bir hayat olsaydı göç yollarına düşmeyeceklerdi.
Tüm bu saydığımız sebeplerden ötürü ısrarla konuşmamız gereken “barış” işte. Savaş ve savaşın yarattığı sonuçlar onları yollara düşüren. Bizim düşmanımız olması gereken savaşı yaratanlar, göçü ve göçün nedenlerini yaratanlar, göç edenler değil...
DÜŞMANIMIZ DEĞİL, BİRLİKTE NEFES ALDIĞIMIZ, BİRLİKTE YAŞADIKLARIMIZ ONLAR
1 Eylül Dünya Barış Günü. Oturup düşünelim barışı ve ona ne kadar ihtiyacımız olduğunu. Savaşın yarattığı yıkımı, halkların hayatlarını cehenneme çevirişini. Kadınları sonra. Taliban’la yaşamak ya da ülkeyi can havliyle terk etmek arasındaki ikilemi.
Kadınların “İşyerindeki son günüm” görüntülerini hatırlayın. Hiçbir görüntüsü olmayan kadınları kız çocuklarını da düşünün sonra. Kasabalarda, köylerde çocuk yaşta evlendirilecekler. Eğitime ulaşamayacaklar, yaşama dair hiçbir hakları olmadan yaşayacaklar, yaşamak durumunda bırakılacaklar Taliban iktidarında.
Bu ülkede yaşayan biz kadınlar biliyoruz eşitsiz hayatın yarattığı sonuçları. Her gün öldürülmenin, şiddetin hayatımızın bir parçası haline getirilmesinin ne demek olduğunu. Kız kardeşlikle, baş etmeye çalışıyoruz. Birlikte mücadele örmeye gayret ediyoruz. “Kadın dayanışması” diyoruz elimizdeki en büyük güce.
Afganistan’da, Suriye’de ya da başka bir ülkede olsun ya da buraya ülkemize gelsin ne fark eder bizim için. Aynı tekstil atölyesinde çalışıyoruz, daha da artacak çalışan mülteci kadınların sayısı, sınıf kardeşlerimiz olacak. Çocuklarımız aynı okullara gidiyor ve gidecek, aynı marketlerden "Bunu ben nasıl alacağım çocuğuma?" diye birlikte düşüneceğiz. Kadına yönelik şiddet birlikte her birimizin derdi olacak.
Velhasıl yoksulluk ortak, şiddet ortak, bu ülkede yaşadığımız her bir sorun ortak. Düşmanımız değil, birlikte nefes aldığımız, birlikte yaşadıklarımız onlar.
Barış için ses çıkaralım o vakit. Savaşı yaratanlara ve ülkeleri işgal edenlere düşman olalım. İnsanlığın tüm birikimlerine aykırı düzenler kurmaya çalışan Taliban ve IŞİD’e öfke duyalım. Bu örgütleri büyüten, besleyen, güçlenmesine gizli ya da açık olanak sağlayanlarla kavga edelim. Taliban değişti, biz onlarla görüşürüz diyen Erdoğan’a, AKP iktidarına “Hayır, bunu yapamazsın”, “Kadın düşmanı bir örgütü normal sayamazsın” diyelim.
Belki de barışı en çok konuşmamız gereken 1 Eylül’lerden biri bu. Ülkemiz için ve tüm dünya için. Dayanışma ile nefes alan, ayakta kalan biz kadınlar için ise bunu anlamak ve bunun için mücadeleyi büyütmek aslında hiç de zor değil.
İlgili haberler
1 Eylül barışla birlikte şiddetsiz bir yaşamı da g...
1 Eylül Dünya Barış Günü kız kardeşlerimizin yaşadığı, kahkaha atabildiği bir seneyi beraberinde get...
Barış, kadınların bedenlerinin ‘yağmalanacak topra...
Dünyanın her yerinde barış mücadelesinin en önünde olan kadınlar, koronavirüs salgını gölgesinde kar...
Barış Anneleri’nden beyaz tülbentli eylem: Barış m...
Barış Anneleri İnisiyatifi, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde herkesi ‘barış’ için sorumluluk almaya dave...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.