Aydın’da Genel-İş ve Ekmek ve Gül’den 25 Kasım paneli: ‘Birlikte mücadelenin simgesi’
25 Kasım kapsamında düzenlenen panelde kadınlar, şiddetin nedenlerini, hukuki mücadeleyi ve işçi kadınların örgütlü gücünü tartışarak eşit ve onurlu bir yaşam için birlikte ses yükseltti.

Aydın Efeler’de 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında, 21 Kasım’da Nevzat Biçer Konferans Salonu’nda Aydın DİSK Genel-İş Şubesi ve Aydın Ekmek ve Gül Grubunun ortaklaşa düzenlediği “Şiddet Sarmalında İşçi Kadınlar” konulu panelde kadın işçilerin ağırlıkta olduğu bir buluşma gerçekleşti.
Moderatörlüğünü Aydın Efeler Genel-İş Şube Başkanı Sibel Özhan’ın yaptığı panelde panelistler, Ekmek ve Gül yazı işleri üyesi Nuray Öztürk ve Aydın Barosu Kadın Komisyonu Başkanı Avukat Didem Özhan oldu.

DİSK Genel-İş Şube Başkanı Sibel Özhan açılış konuşmasında, “25 Kasım, kadınlara yönelik şiddetle mücadele konusunda farkındalık yaratmak ve toplumsal duyarlılığı artırmak amacıyla önemli bir gündür. Burada kadınların karşılaştığı zorluklara dikkat çekmek ve çözüm yollarını tartışmak için bir araya geldik. Hep birlikte daha adil ve güvenli bir dünya için sesimizi yükseltiyoruz” dedi. 

Aydın Ekmek ve Gül Grubundan Şükriye Karalar, “Bu paneli düzenlerken bir tek amacımız vardı: Buraya gelip buradan ayrılırken bir tek kadın arkadaşımız bile ‘yalnız değiliz’ diyebiliyorsa bizim için büyük bir sevinç olacaktır” dedi ve Aydın Ekmek ve Gül Grubunun doğuşundan bahsetti.

Karalar, yüz elli yıl önce 15 bin işçi kadının daha fazla ücret, çalışma saatlerinin kısaltılması ve daha iyi bir yaşam için yürüyüşe geçtiğini, o yürüyüşte kadınların dilinde “ekmek ve gül” sözlerinin olduğunu ifade ederek, “Yaşamak için ekmek, ruhumuz için gül isteyen kadınların mücadelesi bugün de sürüyor” dedi. Aydın Ekmek ve Gül Grubu olarak da kurulduktan beri kadınların sesi, sözü, çığlığı olmak için çalıştıklarını ifade etti.


Panelist Nuray Öztürk konuşmasında, “Her gün televizyonu açtığımızda bir kadın cinayeti ya da şüpheli kadın ölümüyle karşılaşıyoruz. Bize yönelik politikaları düşündüğümüzde nasıl bir ülkede yaşıyoruz diye sorduğumuzda şöyle bir cevap vermek gerekir: Sadece Türkiye’de değil, birçok Avrupa ülkesinde aile yılı, çok çocuklu aile politikalarıyla kadınların sosyal haklarına saldırı var. Daha otoriter, sağcı iktidarlar başa getiriliyor ve bu politikalar kadına şiddet olarak dönüyor. Bunları sadece biz yaşamıyoruz; dolayısıyla verdiğimiz mücadele, dünyanın başka yerindeki kadınların mücadelesine güç veriyor. Bu bilinçle mücadele etmek zorundayız” dedi.

İşçi kadınlara büyük görev düştüğünü ifade eden Öztürk, işçi kadınların sermaye ve egemen yapıların çarkına çomak sokabilecek güce sahip olduğunu belirterek: “İş bırakabilirler, grevler örgütleyebilirler, toplu sözleşme sürecine müdahale edebilirler, sınıfın motor gücü olabilirler. 8 Martların ve 25 Kasımların ortaya çıkmasına neden olan mücadeleler işçi kadınların örgütlediği mücadelelerdir. Bazıları dünya tarihinde devrimlere yol açmıştır. O yüzden emekçi kadınların mücadelesi yalnızca kendi mücadeleleri değildir; bir sınıf mücadelesidir.” dedi.
Öztürk, 25 Kasım tek bir gün gibi görünse de aslında 25 Kasım’ın birleşik bir mücadelenin simgesi olduğunu vurguladı. 

Öztürk konuşmasının sonunda şunları söyledi: “25 Kasım, Dominik Cumhuriyeti’nde diktatöre karşı mücadele eden, demokrasi, insan hakları ve eşitlik isteyen işçilerin, emekçilerin, politik örgütlerin bir parçasıdır. Mirabal Kardeşler o kadar etkiliydi ki devlet onları tecavüz ederek katletti ama hâlâ yaşıyorlar. Tıpkı Ekmek ve Gül direnişinde isimsiz ama bugün konuştuğumuz işçi kadınların mücadelesi gibi. ‘Ekmek ve gül’ derken; ekmek, çalışma yaşamında var olma, insanca ücret alma, emeğinin karşılığını alma demektir. Gül ise insanca yaşamak, eşitlik ve onurlu bir yaşam demektir. Bugün Türkiye’de her kesimden kadınların ortak talebi budur. İnsanca yaşamak, insanca çalışmak ve onurlu bir yaşam istiyoruz. Böyle bir yaşamı hep birlikte kuracağız. Tek güvencemiz örgütlü mücadelemizdir.”

Şiddetin hukuksal boyutunu aktaran Avukat Didem Özhan, fiziksel, cinsel, ekonomik ve politik şiddetin ülkemizde kadınların maruz kaldığı şiddet türleri olduğunu belirtti. Kadınların koca, sevgili, ayrıldıkları veya boşandıkları kişi, evlat, anne, baba ve kardeş gibi yakınlarından bile şiddet görebildiğini söyledi. Evde aileden şiddet görüldüğünde avukata başvurmanın en temel hak olduğunu, kadınların haklarını arama ve öğrenme konusunda avukatlardan yardım isteyebileceğini ifade etti.

Evde, sokakta ve iş yerinde kadın cinayetlerinin ve şiddetin cezasızlık politikaları nedeniyle arttığını; hukukun etkin işlemediği, sığınma evlerinin yetersiz olduğu bir süreç yaşandığını söyledi. 6284 sayılı koruma kanununun yönetenler tarafından etkin uygulanmadığını belirterek: “Bizler hem hukuksal mücadelemizi hem de dayanışarak, örgütlenerek mücadelemizi sürdürmeli ve sesimizi yükseltmeliyiz.” diyerek sunumunu bitirdi.

Panel, katılımcıların soruları ve panelistlerin yanıtlarıyla devam etti. Panel sonunda DİSK Genel-İş Başkanı Sibel Özhan, DİSK Genel Merkez Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun panele gönderdiği mesajı okudu. Arzu Çerkezoğlu mesajında: “Hayatın her alanında; iş yerinde, evde, sokakta, okulda şiddete ve gericiliğe karşı birlikte direniyoruz, birlikte yaşıyoruz. Yaşam hakkını ve emeğin örgütlü gücünü savunmaya devam edeceğiz. Tut elimden, örgütlen; yaşasın kadın dayanışması.” ifadelerine yer verdi.

Fotoğraflar: Ekmek ve Gül


  • EN SON
  • ÇOK OKUNAN
  • ÖNERİLEN

Editörden