2019: Şiddete doyduk, adaleti mumla aradık, dayanışmayı ördük
2019 ölümün, şiddetin kol gezdiği bir yıl oldu kadınlar için. Ama umudun, dayanışmanın, yan yana durmanın da aynı zamanda.

2019’un son günlerini yaşıyoruz. Âdettendir ya, yıl sonlarında bitmekte olan yılın analizi yapılır, bu yıl neler yaşandığı ülkenin başına neler geldiği sayılıp, dökülür.

Zor bir ülkede yaşıyoruz, hayat zor, hayatta kalmak zor. Karnımız doysun, çocuklarımızın ihtiyaçları karşılansın, kiralar, krediler ödensin diye didinip duruyoruz. 2019 geçim sıkıntısı ile geçip gitti. Ateş pahası olan fiyatlar, gelen zamlar, en temel ihtiyaçların bile karşılanmasının giderek zorlaşması, giderek daha da derinleşen kriz, işsizlik ya da var olan işin yarın ne olacağının belirsiz olması... Giderek yoksullaştık bu yıl işin özeti.

Tek derdimiz bunlar değil ne yazık ki. Geçinemediğimiz gibi bir de hayatta kalmaya çalışıyoruz. 2019’da ne oldu dersek, ‘Kadınlar öldü’ diye yanıt verebiliriz kısaca. Her gün bir kadın cinayetine uyandık. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu kasım ortasında yaptığı açıklamada, Türkiye'de 2016'da 304, 2017'de 353, 2018'de 280, 2019 yılı kasım ayı itibarıyla 299 kadının yaşamını yitirdiğini belirtmişti. Bu rakamların içinde intihar ettiği iddia edilen, resmi kayıtlarda yer bulamayan kadınlar da olduğunu, gerçek rakamların çok daha yüksek olduğunu ifade etmek gerekir.

PEKİ NASIL BU KADAR ÇOK, KOLAY ÖLDÜRÜLDÜ KADINLAR?
2019 yılı boyunca herkes bu soruyu sordu. Televizyonlarda kadınlar olmadan tartışma programları bile yaptılar. Herkes çok üzüldü kadınların başına bunlar niye geliyor diye, First Lady Erdoğan bile ağlamaklı oldu hatta 25 Kasım’da.

O zaman anlatalım; kadınların çoğu boşandığı ya da boşanmak üzere olduğu erkekler tarafından öldürüldü. Çoğu devletin kendisini koruması için başvurmuştu ama devlet onları korumadı. Bütün bir yıl boşanmanın kötülüklerini konuştular, nafakanın kaldırılması için çalıştaylar, etkinlikler yaptılar, 6284 sayılı Yasa'nın erkekleri mağdur ettiğinden söz edenleri susturmadılar, İstanbul Sözleşmesi'nden Türkiye imzasını çeksin diyenlere “Ne saçmalıyorsunuz siz” diyen olmadı. Kadın örgütlerinin taleplerine ve uyarılarına kulak tıkadılar.

Yıllardır sürdürülen kadın düşmanı politikalar, eşit olmadığımız vurgusu, ailenin dışında kadına yaşam hakkı tanımayan uygulamalar, kadınların güvencesi olan yasal haklara yönelik saldırılar kadınların canını aldı. Şiddet buradan, bu uygulamalardan güç alır, erkeklik güçlenirken, boşanmak istemek hayati risk haline geldi. Yargı ve medya el birliğiyle kadına yönelik şiddeti “Sapık erkekler, kıskanç aşıklar, şiddete meyilli kocalar” açıklamalarıyla, kadınların şiddete uğramasını “içki içti, dekolte giydi, erkeklerle yemeğe gitti, patronu ile görüştü” gibi gerekçelerle meşrulaştırmaya çalıştı. Kadınların şiddete uğraması için her türlü verili koşul sağlanınca kadınlara yönelik şiddet daha da vahşileşti. Siyasal iktidarın yarattığı bu iklim olmadan nasıl konuşalım yaşadığımız şiddeti? Cumhurbaşkanın ısrarla eşit olmadığımız vurgusunu, bunu 100 metre koşusunda erkeklerle yarışmaya kadar bağlamasını görmeden, kadınlar neden şiddete uğruyor, öldürülüyor sorusu doğru bir zemine oturmuyor.

2019 ölümün, şiddetin kol gezdiği bir yıl oldu kadınlar için. Ama umudun, dayanışmanın, yan yana durmanın da aynı zamanda. 2020’ye yaşamak için mücadele etmekten başka bir şansımızın olmadığı koşullarda giriyoruz. Bu mücadelenin bir yanı yasal haklarımız için uğraşmak olacak, bir yanı da iktidarın attığı adımları takip etmek elbette ki. Ve “Haklarımızdan da, hayatlarımızdan da vazgeçmiyoruz” sözü 2020’de de çok çınlayacak!

KADINLARIN ADALET MÜCADELESİ YILA DAMGA VURDU
2019’a sadece yaşadığımız şiddet değil, kadın hareketinin ısrarlı mücadelesi de damga vurdu. 8 Mart ve 25 Kasım’larda kadınlar büyük kalabalıklarla ülkenin neredeyse her yerinde sokaklara çıktılar. Kadınların ölmesine çok şaşıran (!) siyasal iktidar, yaratılan baskı ve antidemokratik ortama rağmen sokaklara çıkan kadınlara da çok şaşırdı ne hikmetse! İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 8 Mart günü eylem yapan kadınları terörist olmakla suçladı. Yetmedi, dünyanın her yerinde Şilili kadınların dansını yapmak isteyen kadınlar gözaltına alındı, yerlerde sürüklendi. Süleyman Soylu Las Tesis dansına da çok kızdı, “Kadınların derdi başka” dedi. Doğru ya şiddetin olmadığı (!) bu ülkede kadına yönelik şiddete karşı ses çıkarmak için başka niyetlere sahip olmak gerekli mutlaka!


ŞULE ÇET DOSYASI: KADIN DAYANIŞMASININ MUAZZAM ÖRNEĞİ
Bu yılın en önemlisi kadınların adalet mekanizmalarına karşı yürüttüğü mücadeleydi. Şule Çet dosyası tüm yıla damgasını vuran, ülkeye kadın dayanışmasının ne menem bir şey olduğunu gösteren muazzam bir örnek oldu. İntihar etti diye Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kapatılan dosya, Şule’nin arkadaşlarının, genç kadınların sosyal medya üzerinden yürüttükleri kampanya ve ısrarlı takip ile yeniden açıldı. Kasım ayında sonuçlanan davada sanıklar ceza aldılar.

Başka dosyalar da bu biçimde yürüdü aslında. Adliyeler, kadınların birbirlerine destek oldukları yerler haline geldi. Adalete güvenin olmadığının somut bir göstergesiydi yaşadığımız. Tek başına bırakıldığında, kadınlar için adaletli bir sonuç çıkmayacağını herkes biliyor ve adalet mekanizmasıyla, yaratılan bu erkek egemen sistemle mücadele ediyordu kadınlar.

SALDIRILARLA BAŞLADIK, GENELGELERLE BİTİRDİK!
2019’a nafaka hakkının sınırlandırılması, 6284 Sayılı Yasa'nın “kötülükleri”, İstanbul Sözleşmesi’nin “yıkıcılığı” tartışmalarıyla başlayıp, 2020’ye Adalet Bakanlığının 6284 sayılı Yasa'nın uygulanmasına ilişkin genelge ve imzalanması muhtemel çeşitli protokollerle giriyoruz. Tüm yıl kadınlar aleyhine düzenlemelerle gündeme gelen, yasal koruma mekanizmalarının geliştirilmesi ile ilgili tek söz söylemeyen siyasal iktidar ve temsilcileri, artan kadın cinayetleri ve durmayan kadın mücadelesi nedeniyle bir adım atmak durumunda kaldı. 
Bu genelgeye ilişkin sorularımız var: 6284 sayılı Yasa'nın uygulanmasına ilişkin sorunlar olduğunu biliyordunuz, yasanın uygulanmaması nedeniyle kadınların öldüğünü de keza. Bu yasanın uygulanmasının kadınlar için hayati olduğunu Ayşe Tuba Arslan’ın 23 şikâyeti ve 10 koruma kararı ihlali olduğu ortaya çıktığında mı anladınız? Bu zamana kadar 6284 sayılı Yasa'ya dönük saldırılara neden ses çıkarmadınız? Bu ülkenin hakimleri, savcıları, polisleri, sosyal hizmet uzmanları aklınıza gelecek tüm yetkilileri neden bu yasayı ısrarla uygulamıyor? 2015’te benzer bir genelge yayımlamıştınız, 2015’ten beri görevini yerine getirmeyen kamu görevlileri hakkında herhangi bir işlem yaptınız mı? Şimdi genelgenin güncellenmesiyle yasanın uygulanacağından emin olmak için ne gibi denetim mekanizmaları öngörüyorsunuz?
Bu soruların cevapları yazının içinde var. Çünkü bu ülke baştan aşağı eşitsizlikle kuşatıldı bu iktidar tarafından. Ülkede hangi görevi yaparsa yapsın erkeklere, kadınları kendileri ile eşit görmemeleri gerektiği söyleniyor, kadınların aile ile sınırlı ve oradan ibaret bir hayatı olması fikri her biçimde aşılanıyor. Bu sebeple de giderek daha çok kadın ölüyor, şiddet artarak devam ediyor, adalet sağlanmıyor, kadınlar kendini korumasız hissediyor. O nedenle şahane bir işmiş gibi sunulan genelge aslında malumun ilanından başka bir şey değil.



İlgili haberler
Ekmek ve Gül’ün 2019’u böyle geçti!

Ekmek ve Gül sitesini 2019 yılında 176 ülkeden 3 milyon 107 bin 802 kişi ziyaret etti. Ziyaretçileri...

2019 kadınlar için nasıl bir yıldı?

2019 bize bir kere daha gösterdi; tüm saldırılar karşısında kadınlar haklarını ve hayatlarını savunm...

2019’da kadın işçiler en çok ne sordu?

2019 yılında yanıtladığımız her 3 sorudan biri hamilelikte haklar, analık izni, süt izni, analık öde...