Sesleri hâlâ yankılanan kadınlar (6): Roza Eskenazi
İstanbul'da fakir bir Yahudi Seferad ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Ermenice, Türkçe, Yunanca şarkılarıyla sahneyi titretir. Nazilerden kaçan Yahudi ailelere evini açar...

Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, tahminen 1895-7 yıllarında Sarah Skinazi olarak İstanbul’da dünyaya gelir. 1980’de Atina’da Roza Eskenazi olarak vefat eden Roza’nın hayatı Kostas Hatzidoulis tarafından 1982 yılında kaleme alınmış ve Αυτ? που Θυμ?μαι (“The Things I Remember”) adıyla yayınlanmıştır.
Yahudi (Sefarad) bir ailenin kızı olan Sarah, yedi yaşındayken ailesiyle birlikte Yunanistan’a göç eder. Biyografisinde anlatıldığı haliyle, ailesinin karşı çıkmasına rağmen sahneye çıkmaya çok erken yaşta karar vermiştir. İçinde bulunduğu dönem düşünüldüğünde, bir genç kızın “artist” olmasının “kötü yola düşmesi” ile bir tutulacağını ve ailesinin Sarah’nın bu kararına onay vermeyeceğini tahmin etmek güç değil. Kesin olarak belirtilmemekle birlikte, Sarah’nın evi terk ettiği ve adını da bu sıralarda –büyük ihtimalle aile onurunu zedelememek maksadıyla- Roza Eskenazi olarak değiştirdiği tahmin ediliyor. Ermeni bir kabare grubuyla birlikte Pire’ye giden ve 1910’dan itibaren çeşitli kabare ve tiyatrolarda sahne almaya başlayan Roza, dans etmekte ve aynı zamanda Ermenice, Türkçe, Yunanca şarkılar söylemektedir. Bu şekilde başlayan müzik kariyeri Columbia Records’a kadar uzanan Roza, ilk plak kayıtlarını 1929’da Columbia Records için yapar: “Mandili Kalamatiano” ve “Koftin Eleni Tin Elia.” Henüz on yıl geçmeden 300’den fazla plak kaydetmiştir. Aynı dönemlerde Agapios Tomboulis (ud), Lambros Leonaridhis (kemençe) ve Lambros Savaidis (kanun) ile birlikte Atina’da bir gece kulübünde sahne almaya başlar. Üçlü birlikte pek çok plak kaydında yer alır ve konser verir.

NAZİLERDEN KAÇAN YAHUDİLERE AÇILAN YUVA
İkinci dünya savaşının ağır koşullarında bile mücadeleyi bırakmayan Roza, 1942 yılında oğlu ile birlikte kendi gece kulübü Krystal’i açar. O dönemde Naziler tarafından işgal edilen Yunanistan’da bazı Yahudi aileleri evinde sakladığı ve kısa bir süre tutuklu kaldığı da biyografisinde ifade edilmektedir.
Savaş sonrasında müzik kariyerine yeniden dönerek ülke dışına da uzanan Roza -Türkiye, Balkanlar ve ABD dahil olmak üzere- pek çok ülkede konserler verir. 1950’lerden sonra unutulmaya başlayan rembetikonun 1970’lerden itibaren yeniden canlanmasıyla birlikte plakları da tekrar elden ele dolaşmaya başlar, aynı zamanda çeşitli TV şovlarında da boy gösterir. Roza Eskenazi, 1977 yılındaki son gösterisine dek sahnede kalmaya devam eder.

MEYDAN OKUMANIN MÜZİĞİ
Rumca, Türkçe, Arapça, Ermenice’nin yanı sıra Yahudice, İtalyan ve Ladino dillerinde şarkılar söyleyen Roza, Rum ve Anadolu halk şarkılarından amane havalarına, rembetikolara kadar uzanan bir şarkı repertuarına sahiptir. Roza Eskenazi, özellikle İzmir tarzında söylediği rembetiko şarkıları ile bilinir.
Yirminci yüzyılın başından itibaren İstanbul’da, İzmir’de ve Yunanistan’da çeşitli formlarda var olmuş olan rembetiko, Yunan kent kültüründe isyancıların, sığınmacıların, uyuşturucu kullananların, sosyal normlara meydan okuyanların oluşturduğu bir alt kültürün müziği olarak başlamıştır. Rembetiko şarkıları çoğunlukla yasak aşkları, uyuşturucu bağımlılığını, polis operasyonlarını, ölümleri, kavgaları, yeraltı dünyasını, hapishaneleri ve vatan özlemini anlatır.
Şarkılar argo bir dille yazılır. (Petropoulos, 2000)

YÜREK YAKAN KADINLARIN ŞARKILARI ONUN DİLİNDE
Rembetiko şarkılarında belirgin biçimde yer alan “anne” figürünün yanı sıra, resmedilen kadınların birçoğu hayat kadınıdır. Kentlerde yaşayan ve belli bir ölçüde ekonomik özgürlüğe sahip olan bu kadınlar genellikle acı veren, cefa çektiren, kıskanç, soğuk ve sadakatsiz kadınlar olarak anlatılır. Onlar hep erkeklerin yüreklerini “yakarlar” (Holst,1993).
Panayotis Tundas tarafından 1932’ de yazılan ve Roza Eskenazi’nin tarafından söylenen “Hariklaki” adlı rembetiko, bir kadına aşık olan ve onu kıskanan bir adamı anlatır:
“Dün akşam Hariklaki/ Aldın çalgını eline / Bir ciğeri beş para etmezle/ Eğlendin aşağıda, Paşalimanı’nda/ Bu sabah Glfada’ya gittin/ Taşbebek, kıyak bir arabada/ Bir ördek, bir kaz gibi yüzdün/ Dün akşam Atina’ da/ Kıskandım işte seni ve ağlıyorum/ Aah Hariklaki, nasıl da incitirsin beni/ Aman, aldattın beni”
(Holst,1993)
Sahnede hem dans eden hem de şarkı söyleyen Roza Eskenazi, herhangi bir müzik eğitimi almamasına karşın besteler yapmış ve şarkı sözleri yazmıştır. Bunların arasında 1934 yılında kaydettiği “To Kanarini/Kanaryam” adlı şarkısını belirtmek gerekir.



Kaynak: Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu “Kadın Müzisyen Portreleri Ve Şarkılarında Şiddete Karşı Duran Kadınlar” dosyası


İlgili haberler
Nazilerin korkulu rüyası ‘Gece Cadıları’

Hepsi 20’li yaşlarında gencecik kadınlar. Ölüm kusan savaşın ortasında uçaklarıyla Nazileri canından...

Sesleri hâlâ yankılanan kadınlar (1): Kantocular

Aşağılayıcı sözleri göğüsleyerek çıkıp şarkı söyleyen, dans eden, erkeklerle dalgasını geçen Ermeni,...

Sesleri hâlâ yankılanan kadınlar (2): Peruz Terzak...

Hayranı da derdi de çok bir kadındı. Kantonun piri, kantocuların kraliçesiydi. Rengarenk, yanardöner...

Sesleri hâlâ yankılanan kadınlar (3): Şamran Kelle...

Bir vakitler sahnenin bir başından öbür başına rüzgâr gibi uçan genç kadın Direkler Arası'nın en meş...

Sesleri hâlâ yankılanan kadınlar (4): Marika Papag...

Kos'tan İskenderiye'ye sonra New York'a uzanan bir öykü bu... Bugüne tanıdık şarkılar bırakan bu içl...

Sesleri hâlâ yankılanan kadınlar (5): Deniz kızı E...

Boğaz'ın karanlığından yükselen sesini dinlemek için halkın sahile akın ettiği, adına mehtabiyeler d...