Yürüyoruz birlikte yarını kurmaya!
Elimizde emeğimizden başka vereceğimiz hiçbir şey yokken bile yarını kuracağız.

Çocukluğumda her pazar TRT 2’de yayınlanan kovboy filmlerini takip ederdim. Filmlerinin çoğunda gördüğüm o klasik ve her zaman heyecanlı sahne: “İyiler” kaçarken kanyonda yolları eski halat köprüye çıkar. Hızlı, dikkatli adımlarla ilerlerken en arkadakinin ayağı kayar. Ona yardım için son anda uzanan el çığlıklar, “Beni bırak sen devam et” feryadı “Biraz daha dayan” cevabıyla yoldaşını bırakmayan o el. Ekmek ve Gül, Kız Kardeşlik Köprüsüyle Hayatı Yeniden Kuruyoruz çağrısı yaptığında bu sahne, birinin dayanışmasına direncine bağlı kız kardeşler geldi aklımda.

Koskoca ülkede 11 şehirde insanların evi başına yıkıldı. Sayısız insanın hayatı mahvoldu, tarifi zor acılar yaşadı. 55 bin can kaybı resmi rakamlara yansıdı. Deprem bölgesinde yaşanan çaresizlik, sahipsizlik ve hepimizi bir şey yapma telaşına soktu. Yıllardır biliyoruz, devletin işi müteahhit denetlemek değil, halka destek olmak, yaraları sarmak değil. Ekranda milyonlar toplayıp yandaş sermayeyi canlandırmak. Bölge açılacak yeni rant alanlarının içinde ölülerimizin olduğu enkazlarını kaldırmadan ranta açmak, ihale dağıtmak. Biz devletin bu olduğunu depremin ilk iki günü gelmediğinde gördük. Maraş depreminde olanları görünce yarın benim de başıma gelir mi korkusu yaşamadık, bu bizim başımıza geldi. Bu yüzden elimizde emeğimizden başka vereceğimiz hiçbir şey yokken bile yarını kuracağız diyorduk. Biz yarını kuracağız. Her gün zamlarla boğuşurken her gün baskı ve mobbinge maruz kalırken yarını kuracağız.

Bu köprüye bir basamak daha yapalım, ama nasıl? Her can kaybı haberleriyle daha iyi sardık kolileri, her canımız yakan açıklamada daha da çok ihtiyaç malzemesi almak için koşturduk. Biz bu dayanışmayı dişimizle, tırnağımızla kurduk. Az kişi de değildik. Kalabalıktık daha da çoğaldık. Yoksul mahalle okulundaki veli mutfak masrafını kıstı, İsta Tiyatro grubu oyunlarının hasılatını paylaştı, Karşı-Lig’in canım topçularının aralarında topladığı para ile bir araya geldi bu dayanışma. Birimiz ucuza iç çamaşırı bulduk, birimiz indirim günleri kovaladık.

Bir depremzede kadını bir depremzede kadından ayıran nedir? AFAD’ın ihtiyaç listesine girmeyen pedler, doğum kontrol ilaçları, hijyen malzemeleri ne kadar hayati? Bu soruların cevabını oraya giden gönüllüler, depremi yaşayan kadınlar verdi. Ekmek ve Gül’de sağlık taramasının sonuçlarının olduğu yazı verdi. Toplu çadır alanlarına kızlarıyla birlikte gidip kalamayan depremzede kadın verdi. En zor koşullarda bile kadınların ihtiyaçları tali, talepleri şımarıkça söylenen sözler gibi gösteriliyor. Bize bu hayatı reva gören, kadınların temel ihtiyaçlarını bile anlatmak zorunda bırakan bir iktidar ve tek adam yönetimi var. Biz buna karşı iyilikten yana bir seçim yapmadık, yapamayız. Ta İzmir depreminde hasar gören evlere maaşımızın yarısını veriyoruz. O enkaz yarın burası, burası yarının deprem bölgesi. Biz yan yana yürüyen, aynı okula aynı işe giden; devletsiz sahipsiz emekçi halkın bir parçasıyız. Bu yüzden dayanışma bizim seçimimiz değil mecburiyetimizdi. Biz bu yüzden yarın iktidarın değişmesini beklemeden bugünden, mücadelemizi dayanışmamızı büyütmek zorundayız… Bugün depremle yıkılan yuvalara nasıl koştuysak, yarını kurma iddiamıza da öyle sıkı sarılacağız. Kız kardeşlik köprümüzü büyüteceğiz.

Fotoğraf: Freepik