Terliğiyle çıkıp gelenler…
İşçisi, yoksulu, kadını LGBTİ’si mültecisi hepimizin sorunu aynı. Sorun sınıf sorunu, hepimizin birleşip bu sistemi değiştirmemiz gerekiyor.

59 yaşında emekli memurum, yıllarca muhasebecilik yaptım, emekli olduktan sonra da sosyoloji eğitimi aldım. Boş durmayı sevmiyorum, evde kalınca her yerim ağrıyor…

İlk geldiklerinde ben de istemiyordum Suriyelileri. Seçimde oy kullansınlar diye getirildiklerini düşündüm. Bir de AKP açtı ya sınırları, AKP karşıtı olarak, yanlış yapıyordur diye düşündüm… Anladım ki AKP Avrupa Birliğinden para almak için yaptı bunu, ama doğru politikalar izlemeyerek… Sonrasında mağdur etti gelenleri. Sahte haberlerle tecavüz, hırsızlık vb. suçlamalar bile yapıldı mülteciler için; tabii ki mülteciler arasında da suç işleyenler vardır ama tüm bu sorunlar onlar gelmeden de vardı.

Ben nasıl onları istemezken dayanışmacı oldum, anlatayım…

Denizlerde botlarda ölen çocuklar çok etkiledi. Bir gün bir arkadaşım bir mesaj grubuna dahil etti beni; Agora’ya mültecilerin geldiğini haber verdi. Ne giysileri vardı, ne kalacak yerleri, ne yemekleri. Dedim gitmem gerek. Evde iki torba üzüm vardı, oğlumun çocukluğundan kalan anı olarak sakladığım battaniyeler vs. vardı. Hepsini poşete doldurup Agora’da toplandıkları yere kendi başıma gittim. Poşetleri parçaladılar, öyle ihtiyaçları vardı ki. Gruba yazdım ben de perişanlıklarını, açlıklarını, yıkanma ihtiyaçlarını. O gün ben bu çocuklar için bir şey yapmalıyım deyip, “Ne yapabilirim” i sormaya başladım.

DİL SORUN, GEÇİNMEK SORUN, HER ŞEY SORUN…

Orada Halkların Köprüsü Derneğini de tanıdım, İzmir Müzisyenler Derneğini de. Yardımlar yapmaya başladık. Para toplandı, aş eviyle anlaşıldı, yemekler yani bir öğün çorba ya da bir çeşit yemek yapıldı, bir hamamla anlaştık vs. bunlar çok yetersizdi. O kadar açlardı ki bizim evde çocuğumuza beğendiremeyip yediremediğimiz yemeklerin kırıntıları için orada birbirlerini itiyor, tabaklara saldırıyorlardı. Aracı olarak çat pat Türkçe bilen birini seçip iletişim kuruyorduk. İçlerinde oğluma benzeyen biri vardı, dedi ki “Abla biz ülkemizde böyle değildik, evimiz arabamız da vardı, işimiz vardı.” Benim oğlum bir çorba için bu durumu yaşasa diye düşünüp empati yaptım, gözlerimden yaş geldi.

Birinin evine gittik, terk ettiği evinin fotoğraflarını gösterdi, havuzlu lüks bir villa. Şimdi İkiçeşmelik’te bir dilim ekmeğe muhtaç. O günlerden sonra içlerinde olmaya çalıştım.

Mülteci kadınlar için dil sorunu daha büyük, doktora gidip dert anlatamıyorlar, ped almak bile sorun. Çoğu eşinden ayrı, aile parçalanmış, Taliban’ın kalanlara ne yapacağı belli değil. Dil öğrenmeleri için resmi bir girişim yok, gönüllüler var, çocuklarsa okulda öğreniyor.

Paralı gelen mültecilerin durumu iyi ama terliğiyle çıkıp gelenlerin durumu çok zor.

SORUNU BİRİLERİNE YÜKLEMEK Mİ SİSTEMİ DEĞİŞTİRMEK Mİ?

Neden mülteci olmak zorunda kaldıklarını düşündüm, Suriye’den gelenler ülkelerine özgürlük için savaşmışlardı, adını bilmediğimiz pek çok terör örgütü oluşmuştu. Ve onların arasındaki savaş, emperyalistlerin paylaşım savaşları korkunç sonuçlara varmıştı. Çocukları tecavüze uğramış, evleri damları yıkılan aileler kaçmak zorunda kalmıştı. Afganlar deseniz Taliban baskısı yüzünden; herkes kapanmak zorunda, araba, bisiklet kullanmak isteyen kadın ya öldürülüyor ya kaçıyordu. “Ülkelerinde savaşmadılar, geldiler burada nargile içiyorlar” demek çok kolay. Bu olaylardan sonra apartmandaki bazı komşularımla iletişimimi kestim. Mültecilere karşılar, “gitsinler” diyenler vardı. “Gitsinler, banka kuyruklarında bekliyorlar, sınavsız üniversiteye giriyorlar” gibi yalan yanlış haberler yayıyorlardı. İstanbul’da boğazlardaki villalara yerleşen Araplara sesleri çıkmamıştı ama!

Çok doğuruyorlarmış. Ne yapsınlar? Savaş varsa doğum artar. Bizim annelerimiz babalarımız da çok kardeş değil mi? Savaşlar sonrası çoğalacağız diye doğurmamışlar mı? Onlar orada kalsa kesin ölecekken bir umut, ölümü göze alıp geliyorlar. Hitler zulmünü anlatan filmleri seyrederken ağlayanlar şimdi Türkiye’ye gelen mültecilere gitsinler diyor; zaten onlar da Türkiye’de kalmak istemiyor ki. Ermeni gitsin, Kürt gitsin, Suriyeli gitsin… Kim kalacak acaba!

Onlar gidince her şey güllük gülistanlık mı olacak? Onlar gelmeden de işsizlik, yoksulluk vardı bu ülkede, bizim ekmeğimize ortak olmuş da değiller. Öfkemizi nereye yönlendireceğimizi bilmiyoruz, mültecilere yönlendirmek en kolayı. Mülteciler olmadan Ermeniler, Süryaniler vardı sonra Kürtler vs. aynı şekilde güçsüz olanların suçlanması. Afganların erkekleri gelmiş karılarını çocuklarını bırakmış diyorlar. Erkekler geliyor para kazanıp ailesini sonra yanlarına alacak, bizde de Almanya’ya gidenler böyle yapmadı mı? Biz farklıyız, biz farklı gittik deniyor.

Ben Afyonluyum; şeker fabrikaları kapandı, pancar çiftçinin elinde kaldı, fabrikada çıkarılanlar işsiz kaldı, biz şekeri dışarıdan alıyoruz, üretim yok hangi parayla alacağız. Patatese kota kondu, böyle bir şey olabilir mi? Ekonominin çöküşüne sebep bunlardır, nerede bunda Suriyeli mültecinin suçu!

Yoksulluk, işsizlik sorunu da kadın sorunu da mülteci sorunu da sağlık sorunu da eğitim sorunu da hepsi sistem sorunu. O yüzden benim yaptıklarım hiçbir şey aslında, bir öğün karın doyurmak çözüm değil. Sosyal devlet anlayışı temelinde sorumluluk alınması gerekiyor. Ama partilerin parlamentoda yapacağı bir şey olduğunu çok sanmıyorum. Emek ve demokrasi mücadelesi yürüten güçlerin mülteci hakları için sınıf mücadelesi temelinde mücadele yükseltmesi önemli.

İşçisi, yoksulu, kadını LGBTİ’si mültecisi hepimizin sorunu aynı. Sorun sınıf sorunu, hepimizin birleşip bu sistemi değiştirmemiz gerekiyor.

Fotoğraf: Ahmed akacha/Pexels

İlgili haberler
5 soruda mülteciler, kadınlar ve çözümler

Çeşitli sorunların kaynağını görünmez kılacak bu söylemlerle mülteciler, yoksulluğun, şiddetin, sosy...

Mülteci düşmanlığının arka planı: Bu öfke neden? B...

Yerli ya da mülteci; insan yerine konulmamaya duyulan öfke bizim kader birliğimizin temeli. Bu kader...

Mülteci sorununda doğru bilinen yanlışlar

‘Ben ülkemde göçmen istemiyorum’, ‘Onlar suça meyilli’, ‘Onlar geldi şiddet, taciz arttı...’ Bu sıkl...