Sabina Spielrein, Lou Andreas Salome, Pınar Gültekin
Bir Orta Çağ cadısı gibi varilde yakılıyorsak bu bizi öldüren katilin gölgesi değil de bizim bizatihi tutuşturduğumuz bir kıyamet. Miş!
“Dibe bat o zaman! Göklerde süzül de diyebilirdim, önemli değil.”
 Goethe, Faust

Kıymetli hazirun; okullar kapandığı gibi kendimi hemen entelektüel çalışmalara verdim demek isterdim ama, işin aslı her öğün acıkan çocuklarımın fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarını karşılamak günlük mesaimin önemli bir bölümünü kaplıyor. Ben de o işlerle değil bu işlerle uğraşırken, mutfakta semizotlarını ayıklarken dinlediğim Jung ve Freud’un çalışmalarından bahsedilen bir podcastte günümüzde gittikçe önem kazanmaya başlayan bir isim olan Jung’un, analizanlarından bir kadınla ilişkiye girdiğini, sonrasında karısı Emma bu ilişkiyi öğrenince onunla ilişkisini bitirdiğini öğrendim. Yok, kötü düşünmedim, muhtemelen kadıncağızın tedavisi tamamlanmış olmalıydı. Ben yine de sadece çalışmalarından haberdar olsak tanrı diye tapınabileceğimiz insanların günlüklerini, mektuplarını, biyografilerini iyi ki okuyoruz da nihayetinde onlar da bizim gibi kulmuş diyebiliyoruz diye çok memnunum. Tahmin edersiniz ki ben magazinsel merakımın tatminini her türlü tatminden üstte tutarım. Semizotlarına pirinci eklediğim gibi gidip hemen kimmiş o “Jung’u ayartan analizan” ona baktım.
Adı Sabina Spielrein. Jung’un analizinden geçip soğuk sular içtikten sonra Zürih Üniversitesini bitirip psikanalist unvanını alarak, dünyada psikanalizle ilgili yayımlanan ilk yüksek lisans tezini yazmış. Ülkesi Rusya’da psikanaliz yasaklanana kadar da mesleğini yapmaya devam etmiş. Bu yazıyı hazırlamadan önce “Var Olma Nedeni Olarak Yıkım” başlıklı makalesini okudum ki tam olarak idrak edebilmem için birkaç defa daha okumalıyım. Makalede alıntılanan ve örneklem olarak kullanılan eserleri okumak bile bir ömür sürer. Ve fakat biz Sabina’nın adını dünyanın ilk kadın analistlerinden biri olarak değil, Jung’un ilişkiye girdiği kadın hastası olarak duyuyoruz.
Analize girdiğinde henüz üniversite öğrencisi genç bir kadındır Sabina. Sonradan üstünde çalıştığı “arzuyu bastırmak” mevzuunu Jung’un rehberliğinde bastırmadan deneyimleyip iyileşmiş olabilir. Arzudan kastım her çeşit yaratma ve yapma cesareti. “İnsan sırf kendini gerçekleştirmekten korktuğu için kendini dünyada yaşarken öldürebilir” diyor özetle Sabina. O kendini öldürmemiş ama erkeklerin tarihi de onu var etmemiş. Satır aralarında biz bulup selamlıyoruz. 2011 yılında David Cronenberg’in yönetmenliğini yaptığı A Dangerous Method adlı film de Sabina, Jung ve Freud üçgenini konu almış.
Yine adı “trafiği durduran kadın” olarak geçen Lou Andreas Salome, onunla muadil zaman diliminde yaşayan hem Rilke hem Nietzsche hem de Freud’un hayran olduğu ilk kadın analistlerden. Almanca “trafiği durduran” ifadesi hem gerçek anlamıyla hem de cinsel argo göndermesi olarak kullanılmış. Yemeğin salçasından değil de kalçasından suçlu olanlardan biri de o. Hâlbuki Freud, onun yazarlığına ve düşüncelerine o kadar kıymet veriyor ki ona okutmadan kitaplarını yayımlatmıyor. Merak ediyorum da bu akıllı ve çekici kadının adını, dünyanın ileri gelen bu üç ismiyle herhangi bir teması olmasaydı da duyabilecek miydik?

İÇLERİNDEKİ ARZUYU DEĞİL, KADINI YOK EDENLER
Sabina, çalışmalarında arzuyu öldürmek için kendini öldürmekten bahsetmiş ya, tarih boyunca erkekler kendi içlerindeki arzuyu değil onlarda bu arzuyu uyandırdığı için kadını yok etmeyi tercih etmişler. Size bu ifadem fazla mı geldi? Oysa gerçek bu. Bakın Pınar Gültekin. Hunharca katledilmesinden bile o sorumlu tutulmuş oldu son verilen kararla. Adamlar bizi dövüyorsa mutlaka hak ediyoruz. Tecavüz ediyorsa ya dikkatini çekmişizdir ya o saatlerde orada ne işimiz vardır. Bir Orta Çağ cadısı gibi varilde yakılıyorsak bu bizi öldüren katilin gölgesi değil de bizim bizatihi tutuşturduğumuz bir kıyamet. Miş! Orta Çağ cadısı ifadesini özellikle kullandım. Kutsal kitaplarda kadının günahın başlatıcısı sayıldığı ifadeleri referans alan “arzularını bastırıp kendini Tanrı’ya adayan” ruhban sınıfının, şehirlerde kurduğu özel cadı yakma alanları varmış. Artık bu gösterileri izlerken hangi karanlık tatmini yaşadıklarını ancak tanrıları bilir. Günümüz dava kararlarını okuyup da tatmin olan eril zihniyetten ne farkı var?

OLSAYDI, KRAL OLURDUM
Yazının başında Faust’tan alıntıladığım cümlede Şeytan (Mephistopeles), gökle yer arasında, aşağı ile yukarı arasında bir sınır olmadığının altını çiziyor: Dibe bat o zaman ya da göklerde süzül.
Sabina, “Deniz, annedir. Bilinmeyen bir karanlık. Biz o belirsizliğin kucağına uzanmak isteriz” diye yorumlamış alıntıyı. O kucağa uzanma arzusunu yok etmekten kolay olan şey de arzumuzun nesnesini yok etmektir. Anneyi?
Canım Freud, bence bizde penis kıskançlığı yok, ademoğlu başka bir şeyi kıskanıyor olmalı, diye bitirmek kolay ve keyifli olurdu. Oysa kadın çoğaltır. Ben şefkati çoğaltmayı seçiyorum. Bir ilham ilişkisinde oldukları için yazıda ismi geçen bu önemli insanları kadınıyla erkeğiyle sevgiyle selamlıyorum.

“T.şaklar, dedi kraliçe. Olsaydı kral olurdum.”

*[email protected]


Fotoğraf: Wikimedia Commons

İlgili haberler
Pınar Gültekin'in katiline haksız tahrik indirimiy...

Mahkeme Pınar Gültekin'in katili Cemal Metin Avcı'ya suçu haksız tahrik altında işlediğini gerekçe g...

Pınar Gültekin davası istinaf mahkemesine taşınıyo...

Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı, üniversite öğrencisi Pınar Gültekin'i öldüren Cemal Metin Avcı'nın iş...

Kadınlar Pınar Gültekin cinayeti kararına öfkeli:...

Kadınlar, Pınar Gültekin’i katleden Cemal Metin Avcı’ya haksız tahrik indirimi verilmesi kararına te...