Eylül ayının gelmesiyle birlikte güz mevsimine adım attık. 2020 yazı, tüm dünyayı saran salgınla birlikte hiç de beklediğimiz gibi geçmedi pek çocuğumuz için. Ancak, kadınlar için “sıcak” bir yaz olduğu kesin!
Bu yaz salgın nedeniyle ne güzel bir tatil, ne arkadaşlarla kurulmuş neşeli bir sofra, ne sevdiklerimizle gezip tozma hayallerimizi gerçekleştirdik. Yazın sıcağı rehavet de getiremedi. Bir yandan canımızla uğraşıyoruz, bir yandan ekmeğimizin derdiyle çünkü.
Bu can ve ekmek mücadelesini kolaylaştıracağına, meşakkatini artıranlar var tepemizde bir de!
Kadına yönelik şiddetin bu kadar ayyuka çıktığı, kadın cinayetlerinin giderek dozunu artırdığı, iktidar tarafından korunan tecavüzcülerin sosyal medya tepkileri ile göstermelik tutuklandığı, Twitter’da her gün birkaç kadının “adalet” çığlığının zaman akışımıza düştüğü bir dönemde, kazanılmış haklarımıza saldırıların dozu da artıyor. AKP iktidarı ülkeyi cehennem sıcağına çevirerek, başta kadınlar olmak üzere kendinden olmayan herkesi o cehennemde yakmaya çalışıyor.
Kadınlar da “mücadele ateşi”ni yaktı ülkenin dört bir yanında. Yüzyılların mücadelesiyle kazanılmış haklarını vermemek, haklarından, hayatlarından vazgeçmemek için isyan ediyor, “Sen, ben, o, öteki” demeden omuz omuza veriyor, yaşamlarını, özgürlüklerini, eşitlik hakkını, insana yaraşır bir yaşam ve çalışma koşullarını birlikte savunuyor. Her koşula rağmen alanlara çıkıyor, mücadelesinden geri durmayacağını haykırıyor.
Yaşamlarının, eşitlik mücadelelerinin önemli bir aşaması olan İstanbul Sözleşmesi’ne saldırılara karşı, sözleşmeden vazgeçmek isteyenlere karşı kadınlar, “Bu işin asıl muhatabı biziz” diyerek geri adım attırdı. Kadınların öfkesini, gücünü, direncini karşına almaya cesareti olmayanlar daha büyük saldırı hazırlıkları yaparken kadınlar da hazırlıklarını yapıyor, her geçen gün daha büyük bir güç biriktiriyor.
Yazın ateş kızılından güzün safran sarılığına dönüşü yaşatan Eylül bir taraftan da barışı simgeliyor kadınlar için. 90’lı yıllara bölgede yürütülen savaşta; tecavüz, kadın bedenine saldırılar bir savaş politikası olarak kullanılırken, bugün bu politikalar çok daha can alıcı bir şekilde gündemimize geliyor. Bugün devletin üniformalı görevlileri iktidarın politikalarından aldıkları güçle tecavüz failleri olurken, ‘Bana bir şey olmaz, daha önce de yaptım” cesaretini taşırken, Kürt illerinde kadınlara ve çocuklara yönelik saldırıların ortaya çıkarılması, bütün bunların önüne geçilmesi de ‘barış’ mücadelesinin hayati bir basamağı olarak en çok da kadınları ilgilendiriyor. Kadınlar bu savaş ve şiddet politikalarına karşı da mücadele veriyor, barış sözünü söylemekten, barışı dillendirmekten vazgeçmiyor.
***
Pandemi, kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri, ekonomik kriz, taciz, tecavüz, çocuk istismarı haberlerinin her gün dört bir yanımızı sardığı şu günlerde eylül ayı dergimiz de yine mücadele dolu, umut dolu, dayanışma dolu...
Bugünlerde mücadelenin bir enstrümanı olan sosyal medyanın adaletine karşı asıl mücadelemizin adaletin terazisinin doğru tartması olduğunu yazdı Sevil Aracı.
“Unutulma hakkı” gerekçesiyle bir tecavüzcünün haberlerine erişim engeli getirilmesinin, medyanın tecavüzcülerle imtihanını yazdı Mükerrem Yollu.
Nuray Öztürk, Bornova Belediyesinde çalışan kadın işçilerin toplu iş sözleşmesinde hayat geçirdiği şiddete karşı korunma ve eşit istihdamı hakkını, bu maddelerin nasıl bir mücadeleyle hayata geçirdiğinin arka planını yazarken, Esenyalı’dan Adile Doğan patronların tazminat ödememek için işçileri “yüz kızartıcı suç” bahanesiyle işten attığını yazdı.
Avcılar Ekmek ve Gül Grubunun son bir aydaki hummalı çalışmasıyla onlarca kadına nasıl ulaştığını aktaran E. Ava’nın yanında Hazan İlik, nefes alamaz hale getirilen genç kadınların her şeye rağmen umutlarını koruduklarını anlattı.
Veliler eylül ayıyla birlikte okulların açılıp açılmayacağı, daha da ağırlaşan virüs tablosunda eğitim öğretimin nasıl sağlanacağı kaygılarını dergimizi sayfalarına taşırken, Fulya Alikoç Sınırların Ötesi’nde pandemi boyunca ve sonrasında tedbir adı altında kadın işçilerin haklarına yapılan saldırıları yazdı.
Ve tarih sayfamızda 9 Mayıs 1945’te Nazi Almanyası’nın teslim oluşuna kadar 55-60 milyon insanın ölümüne, milyonlarcasının sakat kalmasına neden olan faşizmin kadın işçilerin çalışma yaşamını nasıl etkilediğini Şükran Doğan kaleme aldı.
Film önerimiz, mektuplarımız, hayatımızda daimi varlığını sürdüren pembe dizilerimizi anlatan yazılarla Ekmek ve Gül eylül sayımız yine de dolu dolu bir dergi olarak çıkıyor karşınıza.
Mektuplarınızı eksik etmeyeceğiniz bir ay olsun diliyoruz.
İlgili haberler
Adalet kuşun kanadında mı?
Sosyal medya, mücadelenin bir enstrümanı ise de asıl mücadelemiz adaletin terazisinin doğru tartması...
Bornova Belediyesi’nde kadın işçiler şiddete karşı...
Bornova Belediyesi’nde çalışan, Genel İş İzmir 7 No’lu Şubede örgütlü kadınlar, TİS taslağı çalışmal...
İşyerinde şiddet, ayrımcılık ve İstanbul Sözleşmes...
İstanbul Sözleşmesi, işyerinde de şiddetin önlenmesi bakımından bir araç. İşyerinde kadına yönelik ş...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.