Peşini bırakma!
En çok kadınlar biliyor galiba bu ülkede adaletin nasıl bir şey olduğunu. Şiddete uğradığında korkusuz, çekincesiz, sakince adli mercilere gidebileceğini söyleyen kaç kadın vardır acaba?

Kadın cinayeti ya da kadına yönelik şiddet haberleri paylaşımları ile dolu sosyal medya hesapları. Sosyal medya üzerinden yürütülen kampanyalar, yardım çığlıkları en çok kadınlardan geliyor. Tek başına baş edemeyeceğini bilenler, yargı ile uğraşmaktan yorgun düşenler, tek başına adaletin sağlanamayacağının farkında olanların dayanışma çağrıları dolduruyor sosyal medya ağlarını.

En çok kadınlar biliyor galiba bu ülkede adaletin nasıl bir şey olduğunu. Şiddete uğradığında korkusuz, çekincesiz, sakince adli mercilere gidebileceğini söyleyen kaç kadın vardır acaba?

Yargılanmayacağını, suçlanmayacağını, barıştırılma baskısı yaşamayacağını, şikayetini yapıp kendi yaralarını sarmaya çalışırken adaletin tıkır tıkır işleyeceğini düşünen var mı aranızda? Ya da kadın cinayeti davalarında, çocuk istismarcılarının dosyalarında failin gereken cezayı alacağına olan güvenimiz ne kadar?
Bu soruların yanıtları sanırım bu ülkede yaşayan bütün kadınlar için aynı. Güvenmediğimiz bir adalet mekanizması karşımızdaki.

KADINLARIN YARGI İLE İMTİHANI
Kadınların yargı ile imtihanının uzun bir tarihi var aslında. Son 10 yıldır da kadın hareketinin temel gündemlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. Zira 17 yıllık AKP iktidarının en somut verilerinden biri kadınların uğradığı şiddetin sistematik olarak artmış olduğu gerçeğidir. Arada yapılmış olan olumlu diyebileceğimiz yasal düzenlemeler, inanılmaz biçimde artan şiddete ilişkin önlem alıyormuş gibi yapma ihtiyacından doğmuş olsa da, siyasal iktidar toplumsal hayatın her alanında kadına eşitsiz uygulamaları ısrarla sürdürerek, kağıt üzerinde kadınlar lehine olan yasaları bile uygulamayan bir yargı sistemini güçlendirdi.
Erkek egemenliği, adaleti erkekler üzerinden gören ve kurgulayan bakış açısı sistemin esası olunca, kadınlar için hukuk artık hiç işlemiyor. Şimdi bir de yasal haklara yönelik kapsamlı saldırıların sürdürüldüğü bir dönemin içindeyiz üstelik. İmzalandığı için gurur duyulan İstanbul Sözleşmesinin, 6284 Sayılı koruma tedbirlerini sağlayan yasanın, nafaka hakkının, boşanmada arabuluculuğun tartışıldığı günlerdeyiz. Velhasıl adaletin daha da zorlaşacağı günlerin işaretleri bunlar bir yandan.

MÜTEVAZİ OLANAKLAR, MUAZZAM DAYANIŞMA
Kadınların yargıyla imtihanına geri dönersek... Şule Çet dosyası, başlı başına sosyal medya kampanyası sayesinde açılmış bir dava olarak kayıtlara geçecek gibi görünüyor. Şule’nin ölümünün ardından dosyaya intihar gibi bakılıp şüphelilerinin serbest bırakılması üzerine arkadaşları ve ailesinin başlattığı kampanya, soruşturmanın seyrini tamamen değiştirdi. Dosya Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yeniden incelendi, şüphelilerinin ifadesi yeniden alındı, ve tutuklandılar sürecin sonunda. Arkasından soruşturma hızlıca sonuçlandı, dava açıldı ve yargılama süreci başladı. 20 Mayıs’ta ikinci duruşması görüldü Şule Çet davasının, sanıklar halen tutuklu.

Özetlemeye çalıştığım süreç olmasaydı şurası çok açık ki dosya intihar olarak kapanacak, kimse tutuklanmayacak ve Şule Çet adını hiç kimse duymayacaktı. Bir düşünelim ülkenin dört bir yanında ne çok böyle olay vardır, kayıtlarda intihar diye yer alan ne çok kadın cinayeti bu şekilde kapatılmıştır, yargı eliyle.

Kadınların mütevazi olanakları ile gerçekleştirdikleri muazzam dayanışma ile çalıştırmaya çalıştıkları bir yargı sistemi işte karşımızdaki. Bunu öyle iyi biliyor ki Şule’nin arkadaşları ikinci duruşmada da davanın peşini bırakmayacaklarını gösterdiler. Duruşma salonu kadınları almadı, salonun önü dahi tıka basa kadınlarla doluydu. İşin ucunu bir bıraksalar sanıkların tahliye edileceğini biliyorlar çünkü. O yüzden bir davanın başından sonuna kadar takip etmek gibi zorlu bir görev kadınların yürütmeye çalıştığı.

DAYANIŞMA CESARET VERİYOR
Oysa böyle mi olmalı? Bir ülkede belirlenmiş yasalar var ise o yasaların herkes için uygulanmasını beklemek gerekmez mi? Hatta kadınlar ölürken yetersiz kalan yasal düzenlemeleri geliştirmeye çalışmak zorunlu olmaz mı? Başınıza bir şey geldiğinde adalete güvenebileceğini bilmekten daha rahatlatıcı ne olabilir ki? Bu ülke böyle değil işte, uzun zamandan beri hem de.

Kadınların bu büyük mücadelesi inanılmaz işe yarıyor. Bütün bu erkek yargı sistemine rağmen yaşadıklarını paylaşmasına, şikayetçi almalarına, sessiz kalmamalarına yarıyor. Ama her bir kadın ‘Evet beni yargılayacaklar, evet beni suçlayacaklar, ama mücadele edeceğim’ duygusuyla girişiyor bu sürece. Kah bir arkadaşından destek görüyor, kah güvendiği kadın avukatlarla yol yürüyor, kah sendikasından güç alıyor, kah bir kadın derneğine başvuruyor... Bir şeyler yapıyor sonuçta.


KİMİN YARGISI DAHA ADİL
Elbette henüz bu dayanışmanın ulaşma şansı olmayan kadınların sayısı çok fazla. Nevin Yıldırım’ın yaşadıkları tam da bunun somut örneği. Isparta Yalvaç’ın bir köyünde yıllarca süren tecavüze karşı bir şey yapabilme olanağı olmadı Nevin’in. O küçücük köyde herkesin bildiği ama ses çıkarmadığı, hatta Nevin’i suçladığı süreç, en son Nevin’in tecavüzcüyü öldürmesi ile sonuçlandı. Oysa Nevin’in bunları hiç yaşamamış olması gerekirdi, yaşamış ise köydekilerin Nevin’in yanında olması, şikayetçi olması için yüreklendirmesi gerekirdi. Nevin’de “Giderim şikayetçi olurum, adam cezasını alır, ben de hayatıma devam ederim” gibi bir düşünce, adalete inanabileceğine dair bir duygu olsa her şey çok farklı olurdu.

Ama olmadı; adalet kadınlara ulaşmıyor çünkü. Adaletin sonraki hesaplaşması ise çok sert oldu Nevin’le. Yargıtay kararı geçtiğimiz günlerde açıklandı. Meşru müdafaayı, haksız tahriki bırakın, iyi hal indirimi bile verilmedi Nevin’e. Hani şu nerdeyse bütün kadın cinayeti davalarında erkeklere uygulanan meşhur indirim! Nevin’i öncesinde korumayan yargı, sonrasında da ölen erkeğin, hatta bütün erkeklerin “hakkını” korumayı seçti.

GERÇEK ADALET İÇİN
Sonuçta yargıya değil ama birbirimize güvenmeyi öğretiyor bu süreç bize. Erkek egemenliğine karşı yürüttüğümüz mücadelenin bir parçası olarak yargı ile de mücadele ediyoruz. Yargı direniyor evet, çünkü siyasal iktidardan besleniyor; kadınların eşit olmadığını söyleyen mevcut sistemin çok önemli bir parçası sonuçta.
Ama kadınlar da mücadele ediyor işte. Siyasal iktidar aradan yıllar geçtikten, köprüler altından çok sular aktıktan sonra bile kadın düşmanı olarak anılmaya devam edecek, orası kesin. Kadınların mücadelesi, yürüttükleri dayanışma ise bundan sonrasına bıraktıkları ile devam edecek. Eşitliğin olduğu gerçek adalete gerişinceye kadar...

İlgili haberler
ŞULE ÇET DAVASI: Şule için ‘Adalet’ demeye devam!

Şule Çet davasının ikinci duruşmasında mahkeme, Çağatay Aksu ve Berk Akand’ın tutukluluk hallerinin...

‘Seçme hakkını’ seçmek... Zora, zorbalığa rağmen.....

Görüyor ve biliyoruz ki bu seçimler yalnızca “Belediyeyi kim yönetecek?” seçimi değildi, şimdi artık...

Temizlik İşçilerine Adalet!

Ellerinde kalan tek hakları, sendikalarıydı. Onu da kaybetmemek ve diğer haklarını alabilmek için, ‘...