
Av. İlke Işık
Arabuluculuğa hukuki bakış
Boşanmalara aile arabuluculuğu getirilmesi uzun zamandır ülkenin gündeminde. Sadece haziran ayındaki açıklama ve gelişmeler bile iktidarın ısrarını bir kez daha gösterdi.
TBMM Kadına Karşı Şiddet ve Ayrımcılığın Önlenmesine Yönelik Meclis Araştırma Komisyonu taslak raporunda; boşanmalarda arabuluculuk, “şiddet içermeyen aile uyuşmazlıklarında aile bireylerinin yargı süreçlerinde yıpranmasını önlemek amacıyla aile hukukunda, gerekli güvenlik önlemleri ve uzman personel desteği sağlanmak suretiyle arabuluculuk müessesesi getirilmelidir” şeklinde ifade edildi. Hakimlere boşanmak isteyen çiftleri aile danışmanlığına gönderme yetkisi verilmesi de AKP’li komisyon başkanı Hulki Cevizoğlu’nun komisyon üyesi vekillere gönderdiği taslak raporda yer aldı.
Haziran ayının ortalarında, çeşitli haber sitelerinde miras paylaşımında tarafların eşit pay almak zorunda olmadığı ve uzlaşma yoluyla farklı oranlarda paylaşım yapılabileceği yönündeki haberler gündem oldu. Her ne kadar Medeni Kanun’daki eşit miras ilkesi geçerli olsa da Kasım 2024 tarihli “Tapu Sicilinde Arabuluculuk Uygulamaları” Genelgesi baz alınarak, özellikle miras kalan taşınmazlar üzerinde kadın mirasçılar arabuluculuk sürecinde hak kayıplarına uğruyor, eşit miras ilkesi fiili olarak zedeleniyor. Bu durum arabuluculuk uygulamasının kadınlar aleyhine nasıl sonuçlar doğuracağının somut bir göstergesi.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, aile arabuluculuğunu hayata geçireceklerini söylediği açıklamasında, “aile yılı” vurgusu yaparak Aile Bakanlığının çalışmalarına katkı sunmak istediklerini belirtti. Boşanmaların önlenmesi ve çok çocuklu aile yapısının teşviki şeklinde özetlenebilecek bu dönemde, arabuluculuk konusunda önümüzdeki süreçte ciddi adımlar atılacağını öngörmek zor değil. Ama şunu da hatırlatalım, aile arabuluculuğu ilk defa gündeme gelmiyor ve önceki gündeme gelişlerinde de kadınların kitlesel mücadeleleri ile geri çekilmişti.
Madde madde sayalım
Şimdi, “aile uyuşmazlıklarında” arabuluculuk neden olmayacak bir iştir madde madde sayalım:
Aile arabuluculuğu İstanbul Sözleşmesi’ne açıkça aykırı bir düzenleme. Nitekim İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekilmesinin ardından arabuluculuk daha sık tekrar edilen bir gündem haline geldi. İstanbul Sözleşmesi’nin kadınlar için neden önemli olduğunu buradan da görüyoruz.
“Şiddet varsa arabuluculuk olmayacak” denilse de kadınlar, boşanma kararı almalarında etkili olan pek çok farklı şiddet türüyle karşı karşıya kalıyor. Boşanmaların sadece fiziksel değil, psikolojik veya ekonomik anlamda şiddet nedeniyle de gündeme geldiği çok açık ve çok bilindik iken aile arabuluculuğunda fiziksel şiddet dışında kalan tüm şiddet türlerinin yok sayılacağı açık.
Keza, arabuluculuk sürecinde boşanmak istediği erkekle yüz yüze görüşme zorunluluğunda bırakılacak olan kadınların şiddet öykülerini rahatlıkla ifade edemeyeceği aşikar. Bu nedenlerle şiddet iddiası içeren aile hukuku anlaşmazlıklarında arabuluculuğun olmayacağı beyanı bir gerçeklik ifade etmiyor. Bugün pek çok kadın boşanma aşamasında olduğu, boşandığı erkekler tarafından şiddete uğruyor, öldürülüyor; yaptıkları şikayetler ya “kovuşturmaya yer yoktur” denerek kapatılıyor ya da uzaklaştırma kararları etkin uygulanmıyor.
Kadına yönelik şiddetin boyutları ortada iken kadınlar boşanmak üzere olduğu, ayrı yaşadığı hatta yıllar önce boşandığı erkekler tarafından öldürülmekteyken kadınları arabuluculuk masasına oturtmak ciddi bir can güvenliği sorunu anlamına gelecek. Kadınların can güvenliğini koruma görevi, arabulucudan beklenemeyeceği gibi arabuluculuk yapan kişinin güvenliğinin de tehlikede olacağı çok açık.
Aile arabuluculuğu masasında tarafların eşit olmadığı ve olamayacağı ise çok önemli bir gerçek. Bu durum evlilik birliğinin tamamında yaşanan somut bir durum iken üstelik siyasal iktidar da kadınları erkeklere eşit olmayan canlılar olarak tanımlarken masada karşılıklı oturup eşit taraflar olarak müzakere ortamı oluşmayacağı net. Anlaşılan iktidar, kadınları hayatın hiçbir alanında eşit kabul etmeyip, arabuluculuk aşamasında eşit taraflar olarak varsaymaktadır.
Çeşitli ayrıntılarıyla tartışılan aile arabuluculuğu sisteminde hukukçu arabulucuların yanı sıra psikologlar ve sosyologlar gibi uzmanların da görev alacağı kimi yerlerde belirtiliyor. Bu durum kadınları, kendilerine hukuk dışı telkinlerde bulunma ihtimali yüksek, hukukçu olmayan arabuluculara mecbur bırakacak. Anlaşmalı boşanma davalarında dahi psikolojik şiddet yaşandığı, kadınlara istemediği belgelerin, haksız mal paylaşımlarının imzalatıldığı gerçeği söz konusu iken arabuluculuk ile kadın daha çok baskıya uğrayıp ikna edilmeye çalışılacak. Üstelik bir de arabuluculuk ücreti diye yeni bir masraf çıkarılacak.
Boşanma süreçlerini kadınlardan dinleyelim...
Adile Doğan
İstanbul-Pendik
Kadınlar genel olarak uğradıkları şiddetin en son safhasında boşanmaya karar veriyor. Fakat erkekler asla boşanmaya yanaşmıyor. Boşanmaya yanaşsalar bile bu defa da kadına hiç hak vermek istemiyorlar. Ortak edinilmiş ev, araba ya da nafaka gibi kazanılmış haklarından vazgeçmesi için türlü yollara başvuruyorlar, tehdit ediyorlar. Bazen kadınlar kurtulmak için her şeyden vazgeçiyor. Bizim bugün savunduğumuz, kadına yönelik her türlü şiddetin durdurulması, şiddet uygulayanların da cezalandırılması. Fakat gelinen noktada boşanmalara arabuluculuk getirilmesi ile şiddet suç olmaktan çıkartılacak gibi görünüyor. Zaten yıllarca süren boşanma davalarından kadınlar bıkmış durumdayken bu yasa ile daha kestirme bir yolla aslında boşanma hakları da ellerinden alınıyor. Örneğin uğradığı şiddeti ispatlamış ve boşanma davası açan kadına arabulucu ne diyecek? Ne teklif edecek? Bunların hepsi kocaman soru işaretleri. Aslında bu, arabuluculuk uygulamasının şiddeti yok etmek yerine daha da körükleyeceği anlamına geliyor. Kadınlar deneyimleriyle anlatsın neden boşanmalara arabuluculuk istemediklerini…
Boşanmayı zorlaştır, şiddete müsaade et
İki çocuk annesi olan ve aynı zamanda bir metal fabrikasında işçi olarak çalışan Nursema, uzun yıllar boyunca eşinden sistematik bir şekilde hem fiziksel hem de psikolojik şiddet gördü. Çocuklarının büyümesini bekledi, ekonomik zorluklar ve geçim sıkıntısı nedeniyle boşanma kararı alamadı. Tek başına kira ödeyememe kaygısı gibi sebeplerle yıllarca şiddete katlanmak zorunda kaldı. Ancak 2024 yılının haziran ayında yaşadığı bir şiddet olayı her şeyi değiştirdi. Eşi tarafından darp edildi. Komşuların polisi araması üzerine karakola götürüldüler. Bu olaydan sonra Nursema, boşanmaya karar verdi ve temmuz ayının başında boşanma davasını açtı.Aradan bir yıl geçmesine rağmen, henüz ilk duruşması bile gerçekleşmedi. Dava çekişmeli olduğu için, ilk ve ikinci duruşma arasında en az altı ay olacağı öngörüldü. Bu da boşanma sürecinin en az iki yıl, hatta daha fazla süreceğini gösteriyordu.
Bu süreçte, ailesinden bazı bireyler devreye girdi ve Nursema’yı, şiddet uygulayan eşiyle barıştırmaya çalıştı. Nursema kararlılığını korudu ve barışmayı reddetti. Bunun üzerine eşi, onu tehdit etmeye ve ısrarla takip etmeye başladı. Bir gece, kimsenin nasıl olduğunu bilmediği şekilde eve girdi. Sabah uyandığında evin içinde ayak izlerini fark etti ve anahtarlarını değiştirmek zorunda kaldı. Her gün arkasına bakarak yürümeye başladı. Gece vardiyasına giderken, evi caddeye yakın olmasına rağmen tek başına yürüyemez hale geldi. Tüm bu tehditlere ve baskılara rağmen boşanma süreci hâlâ devam ediyor ve bir duruşma bile gerçekleşmedi.
Mal paylaşımı hakkı gasbediliyor
Bennu iki yılı aşkın süredir boşanamadı. Hakim boşamaya karar verdi; ancak görülen son duruşmada ev konusundaki anlaşmazlık nedeniyle dava sonuçlanmadı.Mal paylaşımı davasının en az bir buçuk yıl süreceği öngörüldü. Bu da Bennu’nun toplamda beş yıl boyunca eşinden ayrılamamış olacağı anlamına geliyor. Bu süreçte Bennu da tehdit edildi, takip edildi, kapısına gelindi ve gizlilik kararıyla yaşamaya mecbur bırakıldı. O da bir fabrika işçisi.
Mahkemelerin yavaşlığı ve kadınların önüne çıkarılan yapısal engeller nedeniyle bu süreçler uzadı ve ağırlaştı. Birçok kadın, dava gününe kadar eşinden ne alabilirse onu almayı hedeflediği için zaman zaman geri adım attı ve barışma yoluna gitti. Nursema’nın örneğinde olduğu gibi, erkekler kadınları barışmaya zorladı ve çeşitli baskılar uyguladı.
Bennu’nun yaşadıklarında ise boşanmaya çalıştığı erkek, “Evi bana ver, kurtul benden” diyerek baskı kurdu. Geçmişte defalarca tehdit etti, takip etti, şiddet girişiminde bulundu. “İş yerini basarım, seni rezil ederim, döverim, işten attırırım” gibi tehditler savurdu. Bennu’nun ekonomik bağımsızlığı da bu şekilde hedef alındı.
Nafakadan vazgeçirmek için çocuklarla tehdit ediyorlar
Nafaka ödemek istemeyen erkek, şiddet gördüğü için boşanma davası açan kadının evine sürekli geliyor bir başka örnekte de. Çocuklarını alıp bir daha göstermemek ile tehdit eden, sokakta yoluna çıkıp şiddet uygulamaya çalışmasıyla yüz yüze kalan 16 yıllık evli Mihri “Mecburen tüm haklarımdan vazgeçerek sırf kurtulmak için anlaşmalı boşandım. İşlediği tüm suçlar da onun yanına kâr kaldı. Çocukların velayeti onda ama ben bakıyorum çocuklara. Asgari ücretle çalışıyorum, ay sonunu zar zor getiriyorum. En azından çocuklarına baksa ama o da yok” diyor.Hak isteyen kadına ölüm tehdidi
Gördüğü şiddete dur demek için ses çıkaran ve boşanmak için dava açan Rosa ise daha bir duruşma bile görülmeden davasını geri çekip şiddet gördüğü eve geri dönmek zorunda kaldığını anlatıyor. “Yaşadığım yoksulluk yüzünden zaten zar zor ayakta duruyorum. Evi talep edersen seninle hayat boyu uğraşırım ve bir günde öldürürüm diyerek beni tehdit etti.” Rosa boşanmaktan vazgeçse de bu durumun uzun sürmeyeceğini çok kez deneyimledik. Yaşanan bu kadar çok şiddet olayı varken şimdi de arabuluculuk yasasıyla kadınların mağduriyetine yenisi eklenecek. Suç işleyen tehdit eden erkekler bir de boşanmalarda arabulucu uygulaması ile korunacak.
Kadının kararı ‘terapilik’ değil, hayatidir!
Dilan
Kayseri
Türkiye’de yıllardır süren bir mücadele var. Bu mücadele, kadınların yalnızca eşitlik ya da özgürlük talepleriyle değil, doğrudan yaşam hakları için verdikleri bir mücadele. Sokakta, evde, iş yerinde, adliyede… Ne yazık ki bazen kadınların karşısında yalnızca şiddet faili erkekler değil, bu düzeni sürdüren devlet politikaları da yer alıyor. Şimdi yine öyle bir noktadayız. Çıkıp bize “aile danışmanlığıyla sorunları çözelim” diyorlar. Ama biz biliyoruz: Bu, kadının kararını yok saymanın yeni bir adıdır.
Ben boşanmak üzere olan bir kadın değilim. Evli de değilim. Ancak her gün haberlerde öldürülen, susturulan, yok sayılan kadınları gördükçe artık sessiz kalamıyorum. Çünkü bu yalnızca bir “kadın sorunu” değil. Bu, bu ülkenin adalet sistemiyle, vicdanıyla, yaşama hakkına verdiği değerle ilgili bir sorun. Ve biz, dışarıdan bakanlar, artık daha yüksek sesle konuşmalıyız. Mecliste hazırlanan bir raporda, boşanmak isteyen kadınların hakim kararıyla “aile danışmanlığına yönlendirilmesi” öneriliyor. Kulağa ilk bakışta “uzlaştırıcı” gibi geliyor olabilir. Ama kadınların yıllardır anlattıkları gerçeği unutmamalıyız: Bu ülkede kadınlar boşanmak istedikleri için öldürülüyor. Yani sorun, kadının ne kadar “sabrettiği” değil. Sorun, onun kararlarının sürekli ertelenmesi, bastırılması, görmezden gelinmesi.
Bir kadın boşanmak istiyorsa zaten defalarca düşünmüştür. Zaten ailesi, komşusu, çevresi onu yüz kez caydırmaya çalışmıştır. Ve o buna rağmen, kendi hayatı için bir karar vermiştir. Boşanmak isteyen kadınlara “bir kez daha düşün” demek, aslında “bir kez daha katlan” demektir. Oysa her gün, her saat, her an bir kadın öldürülürken zaman en kıymetli şeydir. Zaman kaybı, bazen hayat kaybıdır.
Haberleri okuyorum. Her gün bir kadın daha “boşanmak istediği için” öldürülüyor. Zeynep Şenpınar… Boşanmak istedi. Bıçaklandı. Emine Bulut… “Ben ölmek istemiyorum” dedi. Katledildi. Ayşe Tuba Arslan… Defalarca şikayet etti, dilekçeleri görmezden gelindi. Ve daha yüzlercesi… İsimleri birer istatistik gibi sıralanıyor şimdi. Devletin korumadığı, sistemin duymadığı, toplumun “sabret” dediği kadınlardı. Bu, faile bir şans daha, kadına bir travma daha vermektir.
Bir yurttaş olarak bu gidişata itiraz ediyorum. Kadının kararı “terapilik” değil, hayatidir! Bugün ses çıkarmazsak yarın bir başka kadının ismini “son dakika” haberlerinde okuruz. Ben o haberi okumak istemiyorum artık. Siz?
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.