
Son zamanlarda çokça duyduğumuz ve duyacağımız kavramlardan biri “emperyalizm” kavramıdır. Emperyalizmin ne anlama geldiğini hep birlikte irdeleyip, neden özellikle kadınların emperyalizme karşı mücadele etmesi gerektiğinin rotasını bulalım.
Emperyalizm sözcüğünü duyduğumuzda aklımıza ilk gelen şey belki de savaştır. Öyle ya, bir ülkenin ya da bölge gücünün/güçlerinin siyasal baskı ve silah zoruyla, ilhak, işgal vb. yöntemlerle daha zayıf ülke ve bölgelere egemenliğini yaymak için giriştiği saldırgan kapışmayı düşündürür öncelikle. Geçen yüzyılda 10 milyonlarca insanın hayatını yok eden, muazzam tahribatlar yaratan iki dünya savaşı bu sebeple de emperyalist paylaşım savaşları olarak adlandırılır.
Doğrudur, ama emperyalizm kavramıyla tanımlanan olgu bununla sınırlı değil, epey daha karmaşık.
İçinde yaşadığımız çağın toplumsal düzeninin işleme mekanizmasını, yani sistemini kapitalist emperyalizm oluşturuyor. Sermaye birikimine, üretim araçlarının özel mülkiyetine, emek sömürüsüne dayalı kapitalizmin tekelci aşamasını ifade ediyor.
V.İ. Lenin, 1916’da kaleme aldığı Kapitalizmin En Yüksek Aşaması - Emperyalizm adlı eserinde, kapitalizmin son aşaması olarak tarif ettiği emperyalizmin başlıca özelliklerini şöyle saptamıştı: Üretim ve sermayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesiyle tekellerin ortaya çıkışı; banka ve sanayi sermayesinin iç içe geçerek kaynaşması; sermaye ihracının uluslararası ilişkilerde giderek işlevli hale gelmesi ve dünyanın büyük kapitalist güçler arasında yeniden ve yeniden paylaşılması.
Emperyalizmin temeli
Emperyalizmin temelini oluşturan, uluslararası tekellerle mali sermayenin kapitalist üretim ve pazarlar üzerinde kurdukları egemenliktir. Bu egemenlik sayesinde yoğun emek sömürüsüyle, özellikle de bağımlı ülkelerde aşırı sömürüyle elde edilen artı-değer, tekelleri ellerinde bulunduran emperyalist ülkelere, burjuvaziye akar. Bu, ucuz işgücünün yoğun olduğu bağımlı ülkelere sermaye ihracıyla, spekülasyon kazançlarıyla ya da kâr paylarıyla gerçekleştiği gibi, ileri teknolojili meta üretimi sayesinde “serbest ticaret” aracılığıyla da gerçekleşir.
Uluslararası tekeller yatırımlarını kimlerin işbirliğiyle yapar?
Uluslararası tekeller işgücünün ucuz olduğu bağımlı ülkelerdeki yatırımlarını genellikle söz konusu ülkenin işgücü piyasasını, pazar ve dağıtım ağlarını bilen, hükümetlerle de doğrudan yakın temas halinde olan yerli sermaye gruplarıyla işbirliği halinde gerçekleştirir. Türkiye’de de mali sermayenin, ağır sanayinin gelişimi ve büyük tekellerin önemli bir kısmı bu işbirlikçi temelde şekillenmiştir. Bu nedenle yabancı yatırımların ülkeye girişi, mevcut yatırımlarını sürdürmeleri ve işbirlikleri, Türkiye’deki tekelci burjuvazinin doğrudan çıkarlarını yansıtmaktadır.
Tekelci sermaye kendini nasıl yeniden şekillendirir?
Emperyalist ülkeler bu yolla, başka ülkelerin ekonomik, siyasi, askeri, ideolojik, kültürel vb. gelişimine nüfuz etme ve yönlendirebilme gücüne erişir. Tekelci sermaye bir bütün olarak dünya ekonomisini kendi ihtiyaçları ve çıkarları doğrultusunda yeniden, yeniden düzenleme, kontrol etme ve koruma çabasındadır. Kuşkusuz parçalı bir bütündür söz konusu olan. Bütünü oluşturan parçalar, birbiriyle rekabet halindedir ve örtüşmeyen özel çıkarları da vardır. Kapitalizmde kendi çıkarlarını gerçekleştirmeye çalışmayan bir şirket ve sermaye grubu yoktur.
Tekeller arasındaki rekabetin diğer bir boyutu da kendi tekellerini koruma, geliştirme ve önünü açma çabasında olan emperyalist devletler arasındaki rekabet, çekişme ve çatışmalardır. Dünya pazarının iktisadi olarak paylaşımı, bunun siyasi olarak güvenceye alınmasını ve gerektiğinde askeri olarak korunmasını gerektirir ki bu işgal, darbe, baskı, tehdit ya da ticaret savaşlarının tetiklediği iktisadi ve siyasal gerilimler biçiminde kendini gösterir.
Emperyalizmin doğası barbarlık
Bu gerilimler son birkaç yılda kendini en şiddetli haliyle, emperyalist barbarlıkla açığa vurdu. Sürüncemede kalan Rusya-Ukrayna savaşı, en taze haliyle İsrail-İran savaşı, İsrail’in Filistin’e uyguladığı soykırım kapitalist emperyalist sistemin doğasının vahşetini faş etmedi mi? Tüm uluslararası anlaşmalara; insanların, ulusların, halkların haklarını koruması gereken uluslararası kurumların insan hakları bildirgelerine, sözleşmelerine vs. tecavüz edilmedi mi?
Bu anlatı, birçok bakımdan da kısa bir anlatı, elbette içine doğduğumuz ya da bulunduğumuz, yaşamımızı sürdürdüğümüz köy, şehir, ülke ve nihayetinde dünyada maruz kaldığımız çoklu sorunların yalnız ve yalnızca genel bağlamını çerçeveliyor. Oysa bu anlatıdaki dünyanın, özellikle de işgücünün kıyasıya sömürüleceği bağımlı bir ülkenin emekçilerinin birer üyeleri olarak, üstelik kadın üyeleri olarak yaşamımızın her anında emperyalizmin ikiyüzlü, barbarca sonuçlarını en ağır, en acımasız biçimiyle hissediyor ve yaşıyoruz.
Bedel ödeyen biz emekçileriz
İnsanca çalışma, geçinme, barınma, sağlık, eğitim haklarımızla koşullarımız, örgütlenme ve söz söyleme hakkımız ulusal ve uluslararası sermayenin talebi doğrultusunda gasbediliyor. Gözaltılar, tutuklamalarla, “muhalif” medya kurumlarına sansür, yasaklama, olmadı para cezalarıyla yıldırma başını almış gidiyor. Teslimiyetçi tepkisizliğin bedeliyse artan sefalet ve daha büyük baskılar altında ezilmek oluyor.
Emperyalist ve işbirlikçi tekelleri hedefe koymayan “iyi niyetin” başarı şansı yoktur ve halkı aldatmaktan başka bir anlam ifade etmemektedir. Tutarlı bir antiemperyalist mücadele, emperyalist sömürüye ve bağımlılık ilişkilerine, onun temsilcisi işbirlikçi tekelci burjuvazi ve iktidarına karşı mücadele olarak şekillenmek zorundadır. Aynı zamanda işçi sınıfı ve emekçilerin çıkarlarını temel alan bir toplumsal devrim ve sosyalist inşa kaçınılmaz olarak antiemperyalist nitelikte olacak ve ülke kaynaklarının uluslararası tekellere peşkeş çekilmesine son verecektir. İşçi sınıfı ve ezilen halkların kendi iktidarlarını, insanca bir yaşamı ve sosyalizmi kurmasının başka bir yolu yoktur.
* 1933’te Almanya’da Hitler faşizmi emperyalist burjuvazinin himayesinde iktidara geçtiği sıralarda komünist kadın önderlerden Clara Zetkin’in “Emperyalist savaşlar emekçilere karşı, emekçiler emperyalist savaşlara karşı” broşürü Komünist Enternasyonal’in kendisinden talep ettiği ve onun sınıf mücadelesine miras bıraktığı son eserdi. Clara’nın broşürünün başlığını burada ufak bir değişikliğe uğrattık.
Görsel: Midjourney
İlgili haberler
Kadınlar Türkiye gündemini yorumluyor
İstanbul Küçükçekmece’de kadınlar Türkiye’de ve dünyada gündemden düşmeyen savaşları yorumladı. Günd...
İran’da neler oluyor? | Savaşa lanet, özgürlük içi...
ABD, İsrail yönetimleri İran halkına bombalarla "özgürlük" vadediyor, Batılı analistler İranlılar ad...
Savaşın izleri hâlâ duruyor
'Ben dönmeyi düşünmüyorum çünkü ülkeyi kim yönetecek belli değil, her şey daha kötü olacak gibi geli...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.