Köleliğe başkaldıran Harriet’in öyküsü
Harriet Tubman, mücadele dolu hayatını aklımızın bir köşesine kazıyacağımız o kadınlardan biri. Amerika’da kölelik düzenine başkaldırmış, canı pahasına bu düzene karşı çıkmış bir militan.

Yaşam var olduğu sürece savaşan kadınlarız biz. Ekmeğimiz, emeğimiz ve özgürlüğümüz için. Bazen sadece umutlu bir gelecek adına, bazen “biz de varız” demek için. İsmimiz geçirilmez tarih kitaplarında. Adımız sanımız anılmaz. Yok sayılırız. Fakat yine de avazımız çıktığı kadar, her şeye rağmen anarız kız kardeşlerimizin adını. Kör gözlere kanıtlayana, sağır kulaklara duyurana dek; inatla!

Harriet Tubman, mücadele dolu hayatını aklımızın bir köşesine kazıyacağımız o kadınlardan biri. Amerika’da kölelik düzenine başkaldırmış, canı pahasına bu düzene karşı çıkmış bir militan. Bu militan ruhun hayatı, geçtiğimiz Kasım ayında, Amerika’da “Harriet” adlı filmle izleyiciyle buluştu. Yönetmenliğini Kasi Lem-mons’ın üstlendiği filmde senaryo Lemmons’la birlikte Gregory Allen Howard’a ait. Cesareti ve kararlılığı sayesinde kendisini, ailesini ve sonrasında yüzlerce kölenin kurtulmasını sağlayan Tubman’a odaklanan filme geçmeden önce o döneme biraz değinelim.

ÖLENE DEK SÖMÜRÜLMEK...
Kölelik, insanlık tarihinin en utanç verici dönemlerinden biri. Satılmak ve daima sömürülmek, sömürülmek ve sömürülmek… Ta ki ölene dek. İnsanlar, toprak sahiplerine satılıyor ve sahipleri “git” diyene kadar çalışmak zorunda kalıyorlardı. Türlü zorbalıklar, aşağılanmalardı paylarına düşen. Daha çocuk yaşta bir mal olarak görülebiliyorlardı.

Amerika da bu ülkelerden biriydi. 1800’lü yıllarda özellikle Güney bölgesinde pamuk, tütün ve şeker kamı-şı ticareti, insan gücünü sömürme üzerinden gelişiyordu. Bölgenin ekonomisi tamamen kölelerin sırtındaydı. Kuzey bölgesinde ise sanayileşme artmış ve kölelik yasaklanmıştı. Fakat Güney vazgeçmedi; toprak sahipleri son ana kadar köleliği savundu. Bu durum Amerikan İç Savaşı’na dek sürdü.

HENÜZ BEŞ YAŞINDAYKEN KÖLE OLARAK SATILDI
Köle adı Araminta Ross olan, özgürlüğe kavuşunca andığımız ismi kullanmaya başlayan Harriet, işte yukarıda bahsettiğimiz bir dönem içerisinde, 1820’de Maryland’da dünyaya geldi. Beş yaşındayken bir aileye köle olarak satıldı. Çocukluğunda kendi gibi bir köleyi “efendisi”nden korumak isterken, alnına aldığı bir darbeyle Narkolepsi hastalığına yakalandı. Hastalığı yüzünden yeniden satılmak zorunda kaldı. Gittiği çiftlikte de resmî olarak özgür olan ilk eşi Jhon Tubman’la evlendi.

KÖLELİĞE İSYAN!
Film, Harriet’ın evli olduğu o dönemle açılır. Eşiyle birlikte, özgür bir aile olmak için efendisinden izin ister ama buna katiyen izin verilmez. Aksine büyük bir hiddetle karşı karşıyadır. Efendisinin ve ailesinin bitmek bilmez uygulamaları canına tak etmiştir. Kendini bildi bileli köle olan bu cesur kadın, çiftlikten kurtulmak ister. “Ya özgürlük ya ölüm” diyerek çıktığı yolda nehirler aşar, ormanlar geçer. Bir kadının yapamaz dendiği ne varsa başarır ve köleliğin yasak olduğu Philadelphia’ya ulaşır. Burada Yeraltı Demiryolu örgütüyle tanışır ve kölelik karşıtı mücadelenin içerisinde kendisini bulur. 1 yıl sonra kaçtığı yere geri dönüp aile fertle-rini kurtarmaya başlayan Harriet, köleleri kaçıracak gizli bir yol keşfeder. Bu yoldan defalarca geri döner ve beyazların çiftliklerinde esir olan siyahileri özgürlükleriyle buluşturur. Filmin ilerleyen sahnelerinde Harriet’ı Amerikan İç Savaşı’nda Birlik Ordusu’nun komutanlığında mücadele ederken görürüz.


EFSUN DEĞİL MÜCADELE...
Film, Harriet’ın kaçış sahneleri ve diğer görüntüleriyle, diyaloglarda özellikle Harriet’ın öz cümlelerini ko-rumasıyla oldukça etkili. Onu canlandıran Cyntemhia Erivo, film boyunca oldukça başarılı bir performans sergiliyor. Oscar’da da bu performansıyla En İyi Kadın Oyuncu dalında adaydı. Fakat hikâye kurgusuna baktığımızda hatalar göze çarpmıyor değil. Film boyunca Harriet’ın üstüne giydirilmek istenen efsunlu yaftası ona yapılacak en büyük haksızlık kanımca. Senaryonun işleyişine göre Harriet, Tanrı’yla konuşmakta ve tüm başa-rısını da bu konuşmalara borçlu. Tanrı aşkı olmasa korkacakmış, başaramayacakmış gibi; ne büyük yanılgı! Oysa sanrılarının sebebi çocuk yaşta yakalandığı hastalıktan başka bir şey değil. Harriet’a yapılan ikinci bir haksızlık da eşinin gösteriliş biçimi. Jhon Tubman, sırf özgürlük istiyor diye eşini efendisine şikâyet etmekle tehdit etmiş ve ona türlü işkenceler uygulamış biri. Böyle bir adamı Harriet’ın âşık olduğu ve kurtarmak istediği eş olarak göstermek ona yapılmış büyük bir ihanet. Keza çiftlikten kaçmak istemesi sadece bir aile kurmak için değil, o baskı dolu hayattan kurtulmak içindir. Filmin senaryosuna 25 yıl boyunca çalışıldığı, Hollywood’dan da Harriet’ı canlandırması için Julia Roberts’ın (Ana karakter siyahi, Roberts ise beyaz!) isminin önerildiği düşünülürse hikâyenin böyle kurulması anlaşılır olacaktır. En nihayetinde tüm bu yanlışlara rağmen ABD tarihinin sayılı kadın komutanlarından olan Harriet’ın güçlü karakterinin üzerine senaristi de olsa kimse gölge düşüremiyor.

‘PES ETMİYORUM, KÖLELİK DENEN BU CANAVAR ÖLENE DEK!’
Hikâyesindeki hataları bir kenara koyarsak her halükârda izlemeye değer olan “Harriet”ın bir sahnesinde “Çalışmadığı için dayak yiyen çocukları… Âdet olmadan önce tecavüz edilen kızları… Haykırışlarını duyuyorum. Damarımdaki son damla kanı onları özgürleştirmek için dökerim. Pes etmiyorum. Kölelik denen bu canavar ölene dek!” diyor Tubman... Onun mücadele deneyimi ve birikimi de kuşkusuz her 8 Mart’ta taleplerimizi haykırırken yanı başımızda oluyor. Köleliğin son bulması az sayıda askerle 750 köleyi kurtaran Harriet’ın inadı ve emeğiyle olduğu gibi; sömürü düzeni yıkılacaksa eğer, tüm kız kardeşlerin mücadele ısrarı ve birlikteliğiyle gerçekleşecek.
İlgili haberler
Tuzluçayır kadınları 8 Mart’a hazır

9 senedir gitgide büyüdük. Geçen sene bin kişiyle yaptığımız etkinliğimiz, bu sene daha kalabalık ge...

Mahalleden 8 Mart notları: Her kapıda başka hikâye

Kendi kendime soruyorum: ‘Dernek olmasaydı, haklarımızı bilmeseydik bu kadın için, daha birçok kadın...

Kore soslu sömürü...

Tüm bu koşullar bizim fabrikamıza özgü değil. İster yerli ister yabancı sermayeli olsun değişen tek...