‘Koca dünyada ona bir huzurlu nefes aldırmadılar’
Otizmli oğlunu kaybeden Kadriye Koç yaşadıklarını anlattı: “Oğlumun eğitim hakkına sahip çıkan olmadı, dövüldü, işkence gördü, yabancı kollarda can verdi...”

Eşimle zor şartlar altında evlendik. Artık hayat bize süt liman sandık. İkimiz de çocukları çok seviyorduk. 1993 yılında Mustafa adını verdiğimiz ilk gözbebeğimiz 9 aylıkken, doğum sırasında doktor hatası sonucu zekâ engelli olduğunu öğrendik. İki ay anne sütü aldı. Aniden aşırı derecede kusmalar başladı. Ağzına boş kaşık değse, bütün mideyi tek seferde burnundan boşaltıyordu. Günde defalarca boğulma tehlikesiyle ölüm kalım savaşı veriyorduk. Doktorların “Çok yaşamaz ölür” dedikleri yavrumuzu yaşatmak için ona her gün misafir gibi baktık.
Dört yaşına geldiğinde yeme bozukluğuna çare ararken, çocuk psikoloğuna götürdüm. Oğlumun göz teması kurmayışı ve kapı kapatıp açma takıntılarını gözlemledikten sonra “otizm” teşhisi kondu. İlk kez duyduğumuz bu teşhisten sonra tedaviye geçeceğiz umuduyla sevindik. Tek tedavisinin eğitim ve sosyalleşmek olduğunu duyduk ve hızlıca eğitim aldırmaya başladık. Otobüs ücretini zor denkleştirirken özel terapi ücretleriyle eğitim yaşı dolmadan açığı kapatmak istedik fakat önümüze çıkan engellerin ardı arkası kesilmeyince sürekli tökezledik.

İĞNEYLE KAZDIĞIMIZ EĞİTİM MÜCADELESİ...

İlk önce, iğneyle kazdığımız eğitim mücadelemiz epilepsi nöbetleriyle geriye gitti. Sonra işinin kutsallığından yoksun rant peşindeki eğitimciler yüzünden alaşağı olduk. Türkiye’de ilk kez otizmli çocuklara ait bir okul açılacaktı Kadıköy, Göztepe’de. Faydalanmak için hemen yanına taşındık. O arada bir de Zeynep adını verdiğimiz bir kızımız oldu. Altı yıl oğlumun tuvalet eğitimi için uğraşırken yükümün ağırlığından depresyona girdim. İki yıl kaynaştırmadan sonra Mustafa tam gün okula başladı. Öğretmenlerini, arkadaşlarını çok seviyordu. O okuldayken kendimi tedavi etmek için ben de resim kursuna başladım. O yıl ilk kez hepimiz çok mutluyduk. Bu mutluluk sadece birkaç ay sürebildi. Mustafa’nın okulundaki yönetim değişikliği yüzünden oğlumu çok sevdiği sınıfından alıp etkinlik yapılmayan sınıfa soktular. Mustafa o sınıfı hiç sevmedi, sürekli ağlama nöbetleriyle eski sınıfına kaçıyordu. Yasaklarla boğulan eğitim sistemine bir de yeni gelen rehber öğretmen eşlik etti ve oğlumun yeni sınıfını reddetmesinin önüne geçmek için “İnada inat gideceğiz, inadını kıracağız” diyerek başladı yanlış uygulamalara. Yemekhanede oturmuyor diye oraya girmesini bile yasakladılar. Mustafa’da okula gitme korkusuyla altına yapmalar ve öfke patlamaları oluştu. Rehber öğretmene böyle yapmaması için yalvardıkça beni, “Anneci davranmayın, biz bunun kitabını okuduk. Siz karışmayın” diyerek azarlıyordu. Oğlum okula girmek istemediği için, kargatulumba zoraki sınıfına taşırlarken düşürüp kolunu kırdılar. O travmadan sonra oğlum hiç iyileşemedi. Onu kurtarayım derken ben de battım. İkimizin de eğitim hayatı bitti. Eve kapandık ama asla mücadelemden vazgeçmedim. Şikâyet ettiğim okul, “Kaza olmuş” cevabıyla temize çıktı. Başka okul arayışına girerken aramadığım, başvurmadığım bakanlık veya otizm yardım kuruluşu kalmadı. Hatta sesimi duyurmak için, evde yaptığım yağlı boya resimlerimi beş yıl biriktirdikten sonra Kadıköy ve Üsküdar’da sergiler açtım. Basın geldi, resimlerim çok beğenildi fakat oğlumun eğitim hakkına sahip çıkan olmadı.

OTİZMLİ ÇOCUĞA CEZA ‘AÇ BIRAKMAK’ OLABİLİR Mİ?

Eve kapanınca sudan sebepleri bahane ederek komşular bizi kendi evimizden atmaya çalıştı. Onların bu agresif yaklaşımları oğlumun takıntılarını artırdı ve evden kaçmaya başladı. Komşuların ziline bastığı için yavrumu oklavayla dövüp üstüne soğuk sular dökerek kapılarından kovdular, mahkemelik olduk. Artık evimize girip çıkarken sürekli tehdit ediliyorduk. Mustafa’nın öfke krizlerinin önüne geçemez olduk. Evde kırılmadık kapı pencere kalmadı. Kendine zarar verdiğinde müdahale de ettirmiyordu.

Özel spor okullarına vermek için sponsor bulduk; verdik. İlle de yatılı almak isteyen bu okullarda da başına gelmeyen kalmadı. Ceza olarak aşırı spor yaptırma, aç bırakma, soğuk duş cezası gibi bir sürü işkencelerle çocukları ‘eğittiklerini’ iş işten geçtikten sonra öğrendik. Spor okulunda kulağını yürüyüş bandına kaptırmış, doktora da götürmemişlerdi. Apse yapınca anladık ve kurumdan aldık. Üç kez kulağından ameliyata girdi ve çok acılar çekti yavrum. İkinci olarak iki otizmli çocuk annesinin açtığı spor okuluna verirken; “Seni en iyi biz anlarız. Burada deneyimli hocalar ve psikolog eşliğinde anne şefkatiyle çocuğunuz emin ellerde olacak” dedikleri için güvendim verdim ama... Oradan gördüğümüz psikolojik zararı hiçbir yerde görmedik. Yavrum ne tuvalet temizliğini yapmamıza izin veriyordu artık ne de onu yıkamamıza. Yanına yaklaştırmıyor, uyku uyumuyordu. Gittiğimiz doktorlar takip etmekten kaçıyor, her biri odasından kovar gibi başka hastaneye şutluyordu bizi. Komşular yüzünden artık evimizden de olmuş, kira kapılarında kırılan kapı baca ve uykusuz geceler sonrası maalesef yavrumuzu devletin bakım evine vermek zorunda kalmıştık. Bakımevinin karşı binasına taşınarak yavrumuzu sık sık alıyorduk. Sekiz ay sonra gelen bir telefonla yavrumuzu kaybettiğimizi öğrendik. Kusma sonucu akciğerlerine kaçan sıvıda boğularak can vermişti, yetim ve öksüz bir şekilde yabancı kollarda.

Koca dünyada ona bir huzurlu nefes aldırmadılar... Çaresizliğe hapsedildik ve biliyorum ki birçok otizmli çocuk ailesi bu çaresizlik içinde yavrularını hayatta tutmak için çırpınıyor...

İlgili haberler
‘Asla başıma gelmez’ dememek lazımmış

Her gittiğimiz yerde “Aman dikkat edin, sizi sömürmesinler” gibi telkinler alıyorduk. Demek ki ülkem...

GÜNÜN TALEBİ: Atipik otizmli Barış için annesinden...

4 yaşındaki Atipik otizmli oğlunun dil eğitimi için dayanışma çağrısında bulunan bir kadın Ekmek ve...

Mucize Doktor’daki Ali Vefa’ya ağlayıp gerçek Ali...

Otizmli bireyler ve aileleri yaşamın her alanında türlü sıkıntılarla karşılaşıyor. Otizmli bir birey...