Kimin maneviyatı?
Tek adam rejiminin laikliğe karşı attığı ilk adım okullara imam atamak değil.

Öğrencileri “bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı; millî, ahlaki, insanî, manevi ve kültürel değerlere göre” yetiştirmesi amaçlanan ÇEDES projesinde bu değerlerin kimin değeri olduğu sorusu akıllara geliyor. Liseli genç kadınlara proje hakkında düşüncelerini sorduğumuzda projeden haberlerinin dahi olmadığı, haberi olanın bilgi sahibi olmadığı, kimsenin onların fikirlerini almadığı bir tabloda “değerler eğitimi” vermeye karar veren yapının gençlerin, liselilerin, kadınların değerlerine göre hareket etmeyeceği ortada. Belli ki hayatlarımıza yukarıdan alınan bir kararla girecek olan ve ilkokuldan başlayarak liselere kadar uzanan bu değerler eğitimi içerisinde kadın hakları, insan hakları, laiklik, ekonomik sorunlarımız olmayacak.

Dinci-gerici bir yaşamı örgütlerken bunu en temelden, yaşam alanlarımızdan hayata geçirmeye çalışan tek adam rejiminin laikliğe karşı attığı ilk adım okullara imam atamak değil. 2018’de MEB, okulların açılması ve kapanmasına ilişkin esasların düzenlendiği yönetmelikte yapılan değişikliklerle Anadolu lisesi, mesleki ve teknik eğitim merkezi ve mesleki eğitim merkezlerinde karma eğitim yapılması şartını kaldırdı. Yeni Akit’e verdiği bir röportajda “Karma eğitimi zorunlu değil” diyen, MEB müsteşarıyken “Evrim Teorisi, bizim eğitim verdiğimiz çocukların düzeyinde konuşulacak ve anlatılacak bir teori değildir” diyen Yusuf Tekin’in Milli Eğitim Bakanı olması da tesadüf olmamalı.

Din Öğretimi Genel Müdürlüğünün eğitim bütçesinden aldığı pay her yıl artıyor. Son adımda ise ÇEDES projesi kapsamında okullara atanan manevi danışmanların yeri geldiğinde abilik, ablalık ilişkisini kullanarak, veyahut bizlere yaptıkları sosyal yardımları, destekleri nedeniyle bizimle kurdukları ilişkileri değerlendirerek bizlerin hayatına, giyim tarzımıza, eğilimlerimize müdahale edebileceğini, sorunlarımıza karşı yan yana gelmeye çalışırken bunu savuşturacak şekilde pozisyon alabileceğini görmeliyiz. ÇEDES kapsamındaki kurslar, “İl ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinin onay vermesi” halinde protokol taraflarınca sağlanan mekanlarda gerçekleştirilebilecek. Bu da okullarımızdan başlayarak çevremize yayılan bir kuşatmayı beraberinde getiriyor.

YAN YANA GELEREK DEĞİŞTİREBİLİRİZ

Bu projeyi tartışmak için gittiğimiz bir lisenin çıkışında genç bir kadın “Bundan da not vermesinler, her şeyden kaldık zaten” diyerek almıştı karnesini. Hayatlarımızı kendi belirledikleri sınırlarda yaşamamız için etrafımızı dinci hegemonyayla kuşatıyorlar, yaşadığımız ekonomik sorunları çözmek, liselerde çalışmak zorunda bırakılan onca gencin dertlerine derman olmak yerine hayallerimizi ikinci dünyalara bırakmamızı bekliyorlar. Bizim kuracağımız özgür, eşit, laik yaşam burada.

Liseli genç kadınların çoğunlukla projeden bilgisi yok ancak tartıştığımızda bu projeye onayları da yok. Hayatlarımızdaki her gün artırdıkları baskıyı dini hegemonyayla perçinlemeye çalışırlarken gittikçe gericileşen müfredatlarımızdan aldığımız kırık notlar bizlerin hanesine yazıladursun, onların laik eğitime yaptıkları saldırı karnesi de büyüyor. Sözlü itirazlarımız, okullardaki danışmanları kabul etmeyen tutumumuz okulun bütün öğrencilerinin yan yana geldiği laik eğitim mücadelesiyle sürmeli.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Bir dertleşmenin ötesinde: Kendi mutluluğunun peşi...

Neden kadınlar evliliklerinde mutlu olabilmek adına kendim ve istediklerim dedikleri şeyden bu denli...

Seçim sonrası kaygıların çözüm anahtarı: Mücadele

Benim yaşadığım mahalle klasik bildiğiniz işçi mahallesi. Seçim döneminden sonra ise taciz vakaların...

Eğitimi dini kuşatma altına alan proje: ÇEDES

Hiçbir şekilde formasyon eğitimi olmayan, olsa bile görevi okullardaki öğrencileri eğitmek olmayan,...