Bir dertleşmenin ötesinde: Kendi mutluluğunun peşine düşmek
Neden kadınlar evliliklerinde mutlu olabilmek adına kendim ve istediklerim dedikleri şeyden bu denli taviz vermek zorunda kalıyor?

Kıymetli hazirun;

Malumunuz hem yaz tatili hem bayram münasebetiyle pırıltılı bakışlı bakanlarımızın belki de pek bakmayanlarımızın eseri ekonomik göstergelere rağmen birçoğumuz mazota, benzine kıyıp kocalarımızın gölgeli köylerinde aldık soluğu. Çünkü biliyoruz ki memnun edilmiş bir koca, memnun edilmesi mümkün olmayan ailesine rağmen kalan tatilimizin daha mutlu geçmesi açısından elzem bir aşamadır.

Bu cinsiyetçi bulunma ihtimali yüksek iki cümlelik giriş paragrafıma politik doğrucu bir yaklaşım geliştirecek olanları kenara alıp memleket gerçeğini seçimlerde hücrelerine kadar idrak etmiş olanlarla yolumuza devam edelim isterseniz. Bu gibi kimisneler, (“kimisne” uzun süre arşiv çalışması yapan tarihçilerin bahsi geçen insanlara atıf sözcüğüdür) benim özde kocalara sardığımı düşünmekle temelde bir yanlış anlama içindeler. Geleneksel kodlarla hareket edip ailesine “hayır” diyemeyen erkek hedefte gibi görünse de kadın kişisinin de pasif agresif tutumu haricinde bulaşık tezgahında dikilip, bilenmemiş bıçakla et doğramaktan kurtulmaya yönelik herhangi bir özgürlükçü eylem içine girmemesi de konumuz dahilindedir. Bakın böyle yazınca da “gelenek kırıcı, gelenek bozucu” olarak yaftalanmamak işten bile değil ama varlığım duymaya ihtiyacı olanların varlığına armağan olsun. Şaka şaka çok kıymetli bir varlığım var.

Sevgili kız kardeşlerim, ilk olarak darbe girişiminde bulunmayın. Bu, kısa sürede hedefe ulaşma girişimi, uzun vadede bastırılmış bir öfkenin zaman zaman herhangi bir çatlaktan yüzeye fırlayan magma gibi püskürmesine neden olabilir. Bakınız tarihte darbe ve devrimlerin ülkelerin tekâmülündeki tezahürü. Zamana yayılmış manipülasyonda da kötü bir niyetin izleri var. Eee peki ne yapalım diyeceksiniz. Direkt toplantı talebi oluşturup konu başlığı açın.

TOPLANTI GÜNDEMİ: BAYRALAŞMA

Ben bu konuyla ilgili makale başlığı bulmak istesem “Gelenekten kabul ettirilmiş dayatmaların evlilikler üzerindeki etkisi” gibi afili şeyler kullanabilirdim. Ama daha ziyade “Tatlım, sen hakikaten her bayram sizin köydeki cemaatle bayramlaşmayı istiyor musun?” tarzı bir dil kullanımının uygun olacağı kanaatindeyim. Toplantı birinci oturumdan sonuç almadan kalkacağınız garanti. Yine de bu toplantı başlığı muhatabınızın kanına karıştı artık.

Bu toplantıyı telekonferans yöntemiyle muhatabınızın ailesiyle gerçekleştirmeniz ise harikulade olur. “Anne (bkz. kaynana), biz yıllardır bayramları sizinle geçiriyoruz ama İsmail ile konuştuk, artık İbrahim’e kurban olmayacağız, direne direneeee ka-za-na-ca-ğız!” Öhöm, durun gaza geldim. Baştan alıyorum.

“Anne, senin de malumun olduğu üzere neo klasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik bir kopuşu temsil eden heterodoks yaklaşım filan yüzünden bu devirde kurban kesme ibadeti epey zorlaştı. Biz ailecek (oğlun dahil), davranışsal ekonomi ve nöro ekonomi yönetimi ile şuradan şuraya gidecek halde değiliz. Gidersek de ben beni bizzat doğuran kadını ziyaret etmeyi tercih ederim.”

Dıt dıt dıt dıt.

ARMAĞANLARIMIZ DEĞİL ARZULARIMIZIN PEŞİNDEN…

Ferahladıysanız bunların benim durumu karikatürize etme çabamdan başka bir şey ifade etmediğini ben de biliyorum. Böyle şeyler mi kaldı diyenler, ben de bir süre zamanın ruhunun değiştiğine inandım, bunların eski meseleler olduğuna. Herkesin artık bayramlarda tatile filan gittiğine. Şimdi biraz gerçeklerden konuşalım.

Neden kadınlar, daha ziyade kadınlar evliliklerinde mutlu olabilmek adına "kendim" ve "istediklerim" dedikleri şeyden bu denli taviz vermek zorunda kalıyor?

Çalışma koşullarına rağmen, eşleriyle aynı saat dışarıda çalışıyor ve benzer bir gelir elde ediyor olsalar dahi ev içi emek dengesi kadınların tarafına devrik vaziyette. Bulaşık makinesindekilerin kirli mi temiz mi olduğunu seslenip sormadan ayırt edemeyen adamlarla yaşayan, “kirli” yanıtını duyunca temiz bardak bulamasa da makineyi çalıştırmayı kendine görev addetmeyen bu garip canlılarla kavgayı ya da daha az sevilmeyi göze alamadıkları için haksızlık duygusuyla çürüyen kadınlar.

Adamlar… Babalarının küçümseyen ifadesini görmemek, analarının ajitasyonlarını duymamak için isyan bayraklarını erken yaşlarda yakmış, böylece “iyi evlat” olmuşlar. Böylece ahlaklı, böylece bu toplumun “erkeği” olabilmekteler.

KİMİN MUTLULUĞU?

Bu paragrafa kolay gelmedik. Okuyan bir erkekse bana biraz kızdı, kadınlardan bir kısmı aynı öyle dedi, bir kısmı onları bu kadar pasifize etmeme içerledi. Erkek, sevdiği yemeği yediğinde, istediği yere istediği zaman gidebildiğinde, o gece sevişmek istediği zaman sevişebildiğinde çok mutlu ve kadına iyi davranıyor. Kadının elindeki mutluluk bilgisi bu kadar. Adam, bana iyi davrandığında mutluyum… Kadın kendi mutluluğunu adamın mutlu olmasına bağlıyor. Böyle olmamalı.

Mutluluk bilgisini istendik tavizler ile talep edildiği için alışılan tavizler üzerinden yeniden tanımlayalım. İlkinde terazi oynamaz. İkincisinde veresiye defterinin sayfasına “yaşlılığında azarlanacak” diye not alır “Hafize” teyze bilmeden. İsmail amca, gelecek mutluluğunu şimdinin zannına ihale etmiştir, bilmeden.

O yüzden bence bilelim vakit varken; İsmail’i zannedişlere, kendimizi İsmail’in bilmeyişine kurban etmeyelim.

* [email protected]

Fotoğraf: Canva Pro Kolaj

İlgili haberler
Tüm mesele bu: Bir avuç kıymayı kabullenmeli mi ka...

‘Avuç içi kadar aldığım kıymayı iki ayrı yemeğin içine katıyorum, tam olarak 186 gram, benim normali...

‘Zamane Namusnamesi’

“Zamanı tüm bedenimle bir başka türlü ölçtüm. İnsanın neler yapabileceğini, hem de her şeyi yapabile...

Mine Özerden’e…

Filiz Gür, Gezi Parkı davası kapsamında 2022 Nisan ayında 18 yıl hapis cezasına çarptırılan Mine Öze...