Kanlı zambağın yanık kokan kenti, Sivas
‘Kurudu saksıdaki sardunya, birdenbire çatladı…” Cumhuriyet tarihinde kara bir leke: Sivas Katliamı.

“Bir damla gözyaşından

doğurmuştu anası onu

bir avuç sevinçle

büyüttü”

Türkiye Cumhuriyeti tarihi yüz yıllık bir geçmişe dayanıyor. Cumhuriyet tarihi ne acıdır ki aynı zamanda sayısız katliamlar tarihidir. Bu katliamların her dönem hafızalara kazınan başka isimleri olsa da 90’lı yıllar kıyımların en belirgin şekilde karşımıza çıktığı yıllardır. Bugün yaşı 30’u çoktan geçmiş olanlar 93 Temmuz’unun yakıcılığını sadece tenlerinde değil yüreklerinde de cayır cayır hissederler. 93 yılından beri takvimler 2 Temmuz’u gösterdiğinde insana yakıcılığın yanında Madımak’la beraber bir ürperti düşer.

Madımak denildiği zaman akıllara belki de ilk gelen isim Aziz Nesin’dir. Aziz Nesin sadece Madımak Katliamı nedeniyle değil başka nedenlerle de 90’lı yıllarda adından çokça söz ettiren aydınlarından biridir. Dönemin radikal İslamcıları hedefe en çok Nesin’i koyar çünkü, “Müslüman mahallesinde”, birçok İslam ülkesi tarafından yasaklanan ve Salman Rüşti tarafından yazılan Şeytan Ayetleri kitabını Türkçeye çeviren isimdir.

“Kurudu saksıdaki sardunya

birdenbire

çatladı

bir fotoğrafın camı”

NEFRETİ FISILDAYANLAR…

Sivas’ta düzenlenen Pir Sultan Abdal Şenliklerine katılan Muhlis Akarsu, Metin Altıok, Behçet Aysan, Hasret Gültekin ve daha birçok isim… Her biri belki de saatler sonra yaşanacakları akıllarına dahi getirmeden şiirler okuyor, kitaplarını imzalıyor, türkülerini söylüyor, davul eşliğinde oyunlarına çağırıyorlardı. Kitaplarını imzalayan Aziz Nesin’in yanına yaklaşan bir gazetecinin soruları arasında başlayan homurdanmalar ilk kıvılcımın çakılmasına neden oldu. Gazetecinin Nesin’e yönelttiği sorular ve aldığı cevaplar etraftaki kalabalığın pamuk ipliğine bağlı öfkesini harlamaya yetmişti. Aynı esnada cuma namazına gidenler arasında kulaktan kulağa aktarılanlar ise öfkeleri harlamaya devam ediyordu.

2 Temmuz günü harlanan alev namaz sonrası yönünü Hükümet Meydanı’na ardından da Arif Sağ konserinin yapıldığı ve önünde Ozanlar Anıtı’nın bulunduğu kültür merkezine çevirdi. Konseri dinlemeye gelenlere taşlarla ve sopalarla saldıran kalabalık hıncını yeterince alamamış olacak ki Ozanlar Anıtı’nı da taşladı. Sonrasında öfke yeniden Hükümet Konağına çevrildi. Çünkü şenliğe katılan sanatçılar ve aydınlar dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin’in özel davetlisiydi ve validen de hesap sorulmalıydı. Sayısı beşer onar artan saldırganlar taşlarla ve sopalarla Hükümet Konağına saldırdığında Vali Karabilgin dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu’ndan yardım istedi. Desteği istenen Bakan Gazioğlu telefon trafikleri arasında Vali Karabilgin’i yatıştırmaya çalıştı ve dönemin Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu’ndan da durumun ciddiyetine dair bilgi alıp valinin verdiği bilgilerin abartılı olduğuna kanaat getirdi. Gazioğlu’nun Madımak Katliamı’nı tahriklerle galeyana gelen halkın tepkisi olarak yorumlaması ise olayı çözmek bir yana dursun bu olayda bizzat devlet elinin olduğunun en açık göstergelerinden biri oldu.

BİR DEVLET VARDI AMA YOKTU!

Sivas sokaklarında “Kahrolsun laiklik, yaşasın Şeriat” sloganları yükselmeye başladı. Sloganlarla beraber hedef değişmiş kitle hükümet meydanından Madımak Otelinin önüne gelmişti. Şimdi Madımak Otelinde kalanları saatler sürecek korkulu bir bekleyiş sarmıştı. Aziz Nesin, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü’yle iletişime geçip yardım istemeyi denedi. Ondan gelen cevap da birçok devlet yetkilisinden gelen cevaptan farklı değildi: Merak etmeyin, gerekli tedbirleri aldık!

 “Tel çerçeveli

düştü

radyonun üzerinden yere.

Dağıldı kitapları

dağıldı şiirler

ve roma hukuku”

Madımak Otelinde çaresizce olup bitenleri bekleyenler umutsuzluğa yer vermeden beklemeye devam ettiler. Madımak’ın duvarları arasında mızıka notaları mısra seslerine çarparken bir grup asker otelin önünde belirdi, bir itfaiye aracı otele merdiven uzattı. Ama askerler otele yaklaşmadı, itfaiye görevlileriyse saldırganlardan pek de farklı davranmadı. Bir devlet vardı evet ama onları kurtarmaya kimse gelmedi…

GÜVERCİN KONAMADI, ONU VURDULAR…

2 Temmuz 1993 günü saldırganların otel önünde çıkardığı yangınla ikisi otel görevlisi 35 insan yanarak ya da dumandan boğularak hayatını kaybetti. O gün Behçet Aysan’ın mısralarına ağır bir sessizlik çökerken, Asım Bezirci’nin edebiyat tarihine tuttuğu ayna çatladı.

Bu katliam radikal İslamcıların eliyle yapılan, cumhuriyetin en kanlı katliamlarından biri olarak tarihe geçti ama ne yazık ki sonuncusu olamadı. Adı IŞİD ya da Hizbullah olan, bu topraklarda büyümesine zemin hazırlanan siyasal İslamcı gruplar Madımak’tan sonra da eylem diyerek masumlaştırdıkları katliamlarına yenilerini eklemeye devam ettiler. Hedefleri günü geldiğinde Aleviler ya da ateistler, günü geldiğinde Kürtler ya da Ezidiler, günü geldiğinde ise kadınlar ya da LGBTİ’ler oldu. Bazen Konca Kuriş ya da Namık Tarancı gibi tek tek bazen de 10 Ekim’de Ankara Garı’nda ya da Suruç’ta olduğu gibi kalabalıklar arasında katliamlar düzenlediler. Bu İslamcı grupları on yıllardır besleyen, adı koalisyon ya da tek adam olarak değişen ülke hükümetleri ise onları cezalandırmak bir yana dursun her katliamdan sonra kollarını sıvayarak ellerine yalanlarla işlenmiş bir bez alıp ülkenin her metrekaresine kanı bulaşan düşünce insanlarının kanını temizlemeye girişti.

Madımak Katliamının üzerinden çeyrek yüzyıldan daha fazla zaman geçti. Elbette bu katliam ardında sadece adaleti sağlanamamış bir dava bırakmadı. Davanın takipçisi olanlara direnç ve mücadele bırakırken milyonlara şiirler, edebiyat çevirileri, türküler, ağıtlar, tiyatro oyunları, öyküler bıraktı. Kalanlar Madımak’ta ölenlere şiirler yazdı. Yazmaya da devam ediyor…

Fotoğraf: Evrensel

İlgili haberler
Sovyetler’de her çocuk eşit, her çocuk değerli!

Çocukların tüm ihtiyaçlarının karşılandığı, her türden istismarın önlenmesi için devletin seferber o...

Sovyetlerde işçi sağlığı ve iş güvenliği: Çalışırk...

Ne yani çalışma yaşamı insan hayatı merkezli inşa edilemez mi? Burada kadın ve çocuklar ayrıca gözet...

Sovyetlerde Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele

Kapitalist ülkelerde ‘özel mesele’, ‘aile içi mesele’ adıyla kadını erkeğin egoist ve despotik çıkar...