
Belki de uzun zamandır umudun kesildiği, karanlık ve geleceksizlik endişelerinin atmosfere hakim olduğu, bilhassa da kadın cinayetlerinin gittikçe çoğalmasıyla kadınların insanca bir yaşam talebine sımsıkı tutunduğu bir dönemden geçiyorduk. Sıklıkla romanlarda, tablolarda resmedilir: Kapkara bulutların arasından karanlığı delerek yolu aydınlatan gün ışığı, fırtınalı denize yansır. Halkın sokağa dökülmesi de son günler açısından öyle bir umut ışığı oldu hepimiz için. Mücadelenin gücü tek adamın karanlığını delip geçti, yolumuzu aydınlattı ve bir çıkış yolu gösterdi. Fırtınalı bulutların arasında güneş ışığının hep saklı olduğu deyimi bir kez daha kanıtlanmış oldu. Daha yolun başlangıcındayız ama mücadele ederek kurtulabileceğimiz fikri şimdilik rotamızı belirlemiş gibi görünüyor.
Mücadele etmek gerektiği fikrini tetikleyen eylemler silsilesi ise özellikle genç kadınlar açısından arkasında epey bir sonuç bıraktı. Eylemlere en önde katılan, boykot komitelerinde yer alan, sorumluluk alan kadın sayısının oldukça fazla olması fakat bir yandan da orantısız polis şiddetinden ya da ailevi sorunlardan kaynaklı kadınların eylemlere gelmeye çekinmesi kadın mücadelesinin örgütlülüğüne dair çeşitli sorular ortaya çıkardı.
19 Mart’tan bu yana yapılan eylemlerde eylem komitelerinde yer alan, kortejleri düzenleyen, basın açıklamalarını okuyan, sloganları atan kadınların çokluğu aynı zamanda bize bunca zamandır kadın mücadelesinin biriktirdiklerini gösteriyor. Kadınlar Zeren’in, İkbal’in, Ayşenur’un cinayetinden sonra yaptıkları eylemlerde, Cinsel Tacizi Önleme Komisyonları (CİTÖK) için yaptıkları kampanyalarda mücadele etmeyi ve bunu organize etmeyi öğrendiler. Şimdi bu deneyimi başka bir mücadeleye akıtıyorlar.
DAYANIŞMA ÖRNEKLERİNİ ÇOĞALTMAK ŞART
Öte yandan, alanda cinsiyetçi küfürler içeren sloganların atılması, kolluk kuvvetlerinin özellikle kadınlara yönelik orantısız şiddet uygulaması, çıplak arama ve gözaltında taciz gibi insan hakları ihlallerinin yaşanması, ayrıca faşist-provokatör grupların özellikle elinde megafon tutan kadınların üzerine yürümesi gibi kadınları alanlardan uzaklaştırmaya yönelik hamleler artıyor. Bu hamlelere karşı örgütlü ve sağlam bir tepki koyabilmek gerekiyor. Mücadeleyi en önden örgütleyen kadınların eylemlere kendi rengini vermesinin, bu eylemlere birlik halinde katılmasının ihtiyacı her geçen gün artıyor.
Bir yandan kadınları alandan uzaklaştırma hamleleri bir ölçüde karşılık buluyor. Kadınlar en çok şiddete uğramaktan çekindiği için eylemlere katılmıyor. Sosyal medyada dolaşan gözaltında tacize, çıplak aramaya ve işkenceye uğrayan kadınların ifadeleri korku ortamını derinleştiriyor. Fakat iktidarın tam olarak isteğinin de kadınların mücadelesini zayıflatmak olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda bu hamlelerin biz genç kadınları yıldırmaması gerektiğini de görebiliyoruz. Buna karşı durmanın ve mücadeleyi güçlendirmenin tek yolu ise dayanışmayı büyütmek. Örneğin İstanbul Üniversitesindeki kadınların Saraçhane’de, Beyazıt’ta yapılan eylemlere kendi kulüp gruplarından iletişimde kalarak katılması, polis şiddetine karşı neler yapılabileceğinin bu kadınlar arasında tartışılması ve buralara beraber yanıt aranması, alanda kadınların birlikte durması gibi örneklerin çoğalmasının ihtiyacı açık bir şekilde önümüzde duruyor.
Üniversitelerdeki kadın araştırmaları/çalışmaları kulüpleri kadın hareketini üniversiteli genç kadınlar arasında büyütmenin, hareketi daha örgütlü hale getirmenin, bilinci ve dayanışmayı yükseltebilmenin birer aracı olarak kuruldular. Bu kulüpler üniversiteli kadınların birleştiği örgütleri haline geldi. Şimdi bu örgütleri büyütme, güçlendirme ve her üniversitedeki her bir kadının dayanağı haline gelmesini sağlama vakti.
MÜCADELEMİZ BİR VE ALANLARA SIĞMAZ
Dayanışmayı ve örgütlülüğü büyütmenin yanında bugün karşılaştığımız sorunların ortak oluşunu da gözden kaçırmamak gerekiyor. Tek adam rejimi ve onun kadın düşmanı politikaları sermayesini büyütmek ve iktidarını güçlendirmek amacıyla ortaya koyduğu her bir programın nasıl en çok da kadınları etkilediğini bu derginin sayfalarında pek çok kez gördük. Bugün İmamoğlu’nun tutuklanması başta olmak üzere yaşanan hukuksuzlukların temeli de inşa edilmeye çalışılan faşist düzenin bir parçası olarak uygulanıyor. Öyleyse buna karşı durmak da bu mücadeleleri birleştirmekten geçiyor. Örneğin birçok üniversitede boykot vesilesiyle bölüm ve kulüp toplantılarında, forumlarda CİTÖK ihtiyacını tartışan ve imza kampanyaları başlatma hazırlığında olan kadınları henüz bu toplantıları yapmamış üniversitelerin de örnek alması gerekiyor.
Şiddetsiz, sömürüsüz, tacizsiz bir yaşamı kampüslerde, eylemlerde, sokaklarda, her alanda mutlaka ama mutlaka kazanacağız. Her alanı bir eylem alanına çevirme, yaşamı durdurma çağrısı biz genç kadınların için daha da önemli. Çünkü uzun zamandır bu hayat tek adamın kurallarına göre devam ediyor. Böyle bir hayatı istemiyorsak onu durdurmaktan ve sesimizi duyurmaya mecbur bırakmaktan, bunu yaparken de birbirimize güvenmekten, birbirimizin elini tutmaktan başka çaremiz yok. Gülten Akın’ın da dediği gibi:
“Şimdilik
Gün küçük dağların ardında
Ve yolumuz var daha
Her şey olgunlaşır
Çürüyüp dökülür zincir
En güzeli, yol yürüyüş öğretir
Dostum, eskimeyen arkadaşım”
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Özgürlük sloganı en çok bize dair
'Özgürlük' en çok bize dair: İstanbul Üniversitesi’nden genç kadınlar, arkadaşları Selinay için de m...
Yaşasın sokakta direniş mahallede sandviç dayanışm...
‘Direniş sandviçleri fikri, Saraçhane’deki öğrencilerin köfte ekmek alamadıklarını gören bir arkadaş...
Rojin için mücadeleye devam ediyoruz
'Sıra arkadaşları olarak Rojin için ses olmaya devam ediyoruz; unutmak da unutturmak da yok, mücadel...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.