Gelin, kendi elbisemizin terzisi olalım...
Bu buluşmanın notları önce bize giydirilen 'makbul kadınlık' elbisesinden soyuyor bizi, sonra elbirliğiyle yeni, ferah, çiçekli bir elbise biçiyor...

“Ben saçımı süpürge ettim. Her sorunda yanında oldum. Ama en ufak bir şey istedim yapmadı. Yaptığımı da görmezden geldi” dediğiniz oluyor mu? Sosyolog Birgül Avdan ile buluştuğumuz sohbetin ilk oturumunda kadınların paylaştıklarından notlar paylaşmak istiyorum sizlerle. Biz bu sohbette çok eğlendik. Kimi yerlerde gülüştük. Kimi yerlerde utandık. Yüzümüz kızardı, gözlerimizi kaçırdık. Bu sohbetten notlarımızı paylaşmak istedim, çünkü eminim bir yerlerde siz de aynı duyguları yaşıyorsunuz, böyle apaçık dile gelince belki de içinizde sakladığınız, kendinize bile söylemediğiniz şeyler gün yüzü görür de biraz rahatlarsınız...

BAZEN SADECE DERT ANLATMAKTIR DERT!
Mehtap anlatıyor:
Yıllar önce şiddet danışmanlığı için psikolojik eğitim alırken hocamız bize
“Ben, ‘kocamdan şiddet görüyorum’ dediğimde ne yaparsınız?” diye sordu. Kimimiz adamla konuşalım dedik. Kimimiz polise gidelim, şikâyet edelim dedik. “Kadın sizden bir şey yapmanızı istedi mi? Kadın belki de yalnızca içini boşalttı, yalnızca birine anlatmak istedi.” diye yanıtladı hocamız bu sözlerimizi.  “Bazen anlatırken çıkış yolunu kendimiz buluruz. Ben size anlattım, eşimle sorun yaşıyorum. Ya da siz geldiniz, eşimle sorun yaşıyorum dediniz. Ben dinledim sizi. Bu dinlemenin ikimize de zarar vermeyecek şekilde sonuçlanması için bana düşen; ‘Senin için ne yapabilirim, senin için yapabileceğim bir şey var mı?’ diye sormak. Bu soruları sorduğum anda belki de arkadaşım “Sadece seninle dertleşmek istedim” der. Ben de dinlerim. Ya da diyebilir ki eşimle konuşabilir misin? Ben de sorarım; peki ne konuşmamı istiyorsun? Bu sorularla karşımdaki arkadaşın beni yönlendirmesini sağlarım. Onun düşünmesi ve kendi için çıkış yolu bulmasına yardımcı oluyorum. O istediği çıkış yolunu kendisi kabul etmeli.
HAYIR’LARIMIZA SARILMAK...

Sohbetimizde fark ettik ki biz kadınlar sürekli “evet” diyerek iletişim kuruyoruz.

Sevda: Her şeye evet diyorum...

Melek: Kendimizi kandırdığımız yetmiyormuş gibi bir de karşı tarafı kandırıyoruz...

Bizler çocukluğumuzdan itibaren toplumsal cinsiyet rolleriyle yetiştik; anneye yardım etmek kız çocuklarına, babaya yardım etmekse erkek çocuklarına düşüyor. Babamızla arabaya binemiyoruz. Kamyonla değil, bebekle oynamamız gerekiyor. Hayatımıza girecek birini bulduğumuzda onun annesi olmamız gerekiyor. O zamana kadar kendine “hayır” denmediği için “hayır”ı kabul etmiyor erkekler. Biz de ters davrandığında gönlünü almaya çalışmadık mı? Küfür ettiğinde “Senin bana bunu söylemeye hakkın yok” demek yerine “Canın çok mu sıkıldı iş yerinde?” demedik mi? Küfrü olumlayacak davranışlarda bulunmak, “iyi kadın” olmak olarak öğretiliyor. Eşlerimizle evlendiğimizde bizim sahibimiz gibi davranıyorlar. Bizleri, “otur” dediklerinde oturduğumuz, “kalk” dediklerinde kalktığımız varlıklar olarak görüyorlar. “Hayır’ı kabul etmiyorlar.

Melek: Hayır diyeceğimiz bir sürü sebep çıkıyor karşımıza: çocuklara kötü davranması, eve bırakacağı parayı azaltması… Ama sonra çocuklara kötü davranmasın diye, başkalarının yanında sizi aşağılamasın diye, istemediğiniz halde bir birliktelik yaşıyorsunuz. Bu bedenin bize ait olduğunu bileceğiz. Bu toplumda kadının “Hayır” demesi kolay değil. “Hayır”ımızı daha kararlı söyleyeceğiz. Hayır dediğimiz için kendimizi suçlu hissetmeyeceğiz.  
**

HEP KENDİNİ AÇIKLAMA İHTİYACI

Bu sohbette bir de şunu fark ettik; biri bize olumlu bir şey söylediğinde hemen onun arkasında niyet arıyoruz. Çok gündelik sohbetlerde bile dışavuruyor bu.

Melek veriyor ilk örneği: Birine “Üzerindeki çok güzelmiş” deyince hemen “Pazardan aldım” diyiveriyor. Bana ne? Ben parasını sormuyorum ki? Bir gün görümcem oturmaya gelmişti bize. Komşum da geldi. “Üzerindeki ne kadar şıkmış” dedi komşum. Görümcem, “Arkadaşım boşanmıştı onun nişan kıyafeti, ondan aldım” dedi hemen. Nedir bu otomatiğe bağlama halimiz?

Elif yanıtlıyor bu soru olmayan soruyu: Çünkü biz “Eyvah çok para harcadığımı mı, müsrif olduğumu mu düşünecekler?” kaygısıyla başlıyoruz sözlerimize. İyi olanı kabul etmek gibi bir alışkanlığımız yok. Biz şöyle yetiştirildik; “İşten değil dişten artar...” Patron bize yalnızca karın tokluğu parası verir. Biz karnımızı tamamen doyurmazsak kenara para ayırabiliriz. Ne kadar iyi bize köleliği öğretmişler…”Yuvayı yapan dişi kuştur’u boşuna bize öğretmediler.”

Sevtap tamamlıyoruz Elif’in sözünü: “Ona para vereceğine pazardan ucuza alsaydın’ dendiği için bir şey alırken hep suçluluk duyuyoruz...

Sohbet böyle sürüp gidiyor; sözü birbirimizin ağzından alıp tamamlayışımızdaki o ortaklık duygusu kalıyor bize. Bir de üstümüze dar dikilen elbiseleri yırtıp atma isteği, kendi kararını vermesine izin verilmeyen, hayır diyemeyen, hep bir yanlışlık görüleceği hissiyle  sürekli kendisini açıklaması beklenen kadınlık elbisesini...

Gelin, kendi elbisemizin terzisi kendimiz olalım, birbirimizin iliğini söküğünü dikmek işte o zaman ne güzel olur!

Görsel: Freepik

İlgili haberler
Gençleri Kutu Park karanlığına bırakamayız!

Mekanizmalar el ele vermiş ve bu gençliği yok etmek istiyor. Aile içinde başlayan şiddet sokağa yans...

Güvenli yurtlar, güvenli kampüsler hepimizin ihtiy...

Uludağ Üniversitesi Kadın Çalışmaları Topluluğu yaptığı etkinlikte yürüttüğü tartışmalarda, güvenli...

Ayşe'nin mucizesi

Ayşe yeni maceralarına devam ediyor. Bakalım bu ay ne işler karıştırıyor Ayşe?