Eşimle beraber ihraç edilişimizin üzerinden neredeyse iki yıl geçti. KHK ile ihraç edildiğimizi öğrendiğim ilk akşam yanımıza gelip destek olmaya çalışan, moral vermeye çalışan arkadaşlarım “Bir yıla kalmaz dönersiniz” dediklerinde, “Bu iş üç yıl sürecek” demiştim. Daha az bir süreyi öngörseymişim keşke :) Görünen o ki gerçekten de net bir sonuca ulaşmamız üç yılı bulacak. Çünkü hâlâ komisyondaki dosyamız görüşülmedi, hiçbir gelişme yaşanmadı.
Komisyondan bir görevliye ulaşıp dosyama baktırdım, ne ile suçlandığımı ve neden atıldığımı öğrenebilmek için. İletilen mesaj aynen şu: “Dosyanız boş, hakkınızda herhangi bir soruşturma ya da suçlama yok, geri döneceksiniz ama biraz sabretmeniz gerekecek. Çünkü öncelikli olarak dosyası kabarık olanlara bakıyor ve onlarla ilgili kararlar veriyoruz.”
SÖYLEMESİ NE KOLAY: SABRETMENİZ GEREKİYOR!
İlk zamanlar olayın şokunu atlatmakla, neden atıldığımızı öğrenip hakkımızı aramak için pek çok kuruma dilekçe verip, mahkemelere başvurmakla, hatta AİHM’e kadar gitmekle geçti. Her gittiğimiz kurum bize OHAL Komisyonunu işaret etti. Ancak o zamanlar komisyon kurulmamıştı bile. Böylece “sabır ve bekleme” süreci gerçekten de tüm kasvetiyle başlamış oldu.Şunu da atlamamam gerek. Bütün bunları yaşarken (üzüntü, şok, isyan, öfke, hayal kırıklığı…) bir an bile yalnız kalmadık, daha doğrusu yalnız hissetmedik. Ailemiz, arkadaşlarımız, sendikamız, hatta o güne kadar bizi hiç tanımayan pek çok güzel yürek... Hep yanımızda, hep destek, hep dayanak idi. Örgütlü olmanın en güzel taraflarından biri de bu sanırım. Hemen bir dayanışma fonu oluşturup bu fon için gece gündüz çalışarak büyük bir kermes düzenlendi. Takılar yapıp sattık ve gelirini bu fona aktardık. Tiyatro oyunları, sinema gösterimleri düzenlendi yine fona katkı sağlamak adına. Her ay bizim için yine dayanışma ile maddi destekte bulundular. Üniversiteye hazırlanan oğluma destek için, belki de kendi ailelerine ayıracakları zamandan kesip gönüllü olarak ders çalıştırdılar.
Böylesine bir şokun ve ümitsizliğin içinde bir vaha gibiydi bu insanlar. İhraç olmanın belki de tek iyi tarafı böylesine bir örgütlülüğü, birlikteliği ve desteği görebilmek.
EĞİTİMİNİ ALDIĞIM İŞİ YAPAMIYORUM
Ancak herkes canla başla çalışıp destek olsa da bir noktada şunu düşünüyorsunuz artık. Bundan sonra ne yapacağım? Geçimimi nasıl sağlayacağım? 15 yıldır öğretmen olan birinin de düşündüğü, gözüne kestirdiği işler, yine hep eğitimle ve çocuklarla ilgili oluyor. Kafamda eğitimle ilgili nasıl bir iş yapacağım şekillenmişken hatta buna uygun bir yer bile bulmuşken resmi girişimler sırasında şunu fark ettim; KHK ile işten atılan bir öğretmen olarak yeniden eğitim işinde çalışmamız mümkün değil. Yani sistem sana diyor ki eğitimini aldığın, yıllardır severek yaptığın, uzman oluğun işini yapamazsın. Ne yapacağım? Geçimimi nasıl sağlayacağım? Aklımıza gelen pek çok fikirden sonra eşimin öğretmen olmadan önce yaptığı köfteciliği denemeye karar verdik. En iyi iş, bildiğin iş diyerek. Küçük bir dükkan bulup benim için yepyeni bir iş deneyimi ve belki de hayatımın en ilginç süreci olan köfteciliğe, yine yüzlerce güzel yürekli insanın ve ailemizin katılımı ile açılış yaparak başladık. Artık bir işim var. Köfteciyim :) İşini düzgün yapmanın verdiği disiplinden olsa gerek, dükkanda da sınıfımda gösterdiğim titizliği göstermeye başladım. Yeşillikler mutlaka sirkeli su ile yıkanacak. Kıyma hep aynı yerden ve aynı kalitede alınacak. Bozulan her ürün atılacak. Dükkan her zaman temiz olacak ve daha neler neler… Bu yüzden fiziksel anlamda çok yoruluyorum. Ancak yine de dükkanımı ve işimi seviyorum. Kaliteden ödün vermediğimiz için çok kazandırmasa da, işimi düzgün yapmanın ve ufak tefek de olsa kendimizi döndürebilmenin mutluluğunu yaşıyorum her gün. Esnaflık gerçekten farklı imiş. Onu anladım :)ÖĞRETMENLER ODASINA GİREMİYORUM
Desteklerini bizden hiç esirgemeyen dostlar, köftecilik maceramızda da bizi yalnız bırakmayarak okullarında organize oldular. Haftanın günlerini aralarında paylaşarak düzenli bir şekilde toplu sipariş vermeye başladılar. Onlar sayesinde ayakta kaldık, kalabildik. Bu da direnişin en güzel örneğiydi bence. Sizi yok etmeye çalışan sistemde inatla var olabilmek. Ancak yine de şöyle bir duyguyu da yaşamıyor değilim. Okullara sipariş götürmek için gittiğimde, öğretmenler odasına giremiyorum. Kapının önünde bekliyorum. Ya da kermeste köfte satışı yapmamız istendiğinde okul bahçesinde çocuklara satış yapamayacağımı hissediyorum ve reddediyorum. Bu durumun sebebi asla ve asla işimi küçümsemek yada işimden utanmak değil. İşin içinde okul ve öğrenci olunca böyle hissediyorum… Bu da aşılır elbet.BU GÜLÜŞLERİ SOLDURMAK ÖYLE KOLAY DEĞİL
Bu iki yıllık KHK sonrası dönemden aile yaşantım da etkilendi. Eşimle bir süre evlerimizi ayırmak zorunda kaldık. Gönüllü bir Türkiye Psikologlar Derneği üyesi psikolog “can” dan uzun bir süre destek aldık. Sadece terapi yeterli gelmeyince ilaç da kullanmaya başladık ve sanırım uzun bir süre daha kullanacağız bu ilaçları.
Pek çok şey değişti hayatımızda. Ancak beni en çok üzen şeylerden biri ise bu yaşımda hâlâ çocuklarımızın ihtiyaçlarını karşılamak ve geçimimizi sağlamak için sendikamdan ve ailemden maddi destek almak zorunda kalmak. Gerçekten de işin en ağır kısımlarından biri de bu bence. Zaman ne getirir bilinmez. Bildiğim tek şey; bizlerde bu direnme gücü ve dayanışma varken yok olup erimemizi hatta silinmemizi bekleyenler şunu da bilsinler. Bu gülüşleri soldurmak öyle kolay değil…
İlgili haberler
OHAL kadınlara karşı açılan bir savaş!
KHK ile kapatılan Van Kadın Derneğinin (VAKAD) kurucularından Zozan Özgökçe, OHAL’in 1. yılında kapa...
O zaman anladım OHAL’in kime yaradığını
Erdoğan’ın, geçenlerde yabancı yatırımcılarla yaptığı bir toplantıda sarf ettiği, “OHAL’i fabrikalar...
Dayanışma bizi ayakta tuttu
‘İyi ki Eğitim Sendeyiz, dayanışma bizi ayakta tuttu, güçlendirdi, pek çok yeni tecrübeler kazandırd...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.