Dört duvar arasındaki bir küçük kuş: Sarya
Annesiyle birlikte cezaevinde 40 gün kalması bile yetmişti Sarya’ya. Sarya’nın nezdinde anlatılanlar bugün yüzlerce çocuğun parmaklıklar ardındaki yaşam koşullarının en açık ifadesi oluyor bize.

Türkiye’de cezaevinde anneleriyle beraber kalan yüzlerce çocuktan biri de annesiyle beraber Şırnak Cezaevinde kalan 4 yaşındaki Sarya’ydı. Diğer çocuklara göre biraz daha şanslı sayılabilecek olan Sarya, cezaevinde sadece 40 gün kaldı ama bu süre bile bir çocuk için oldukça uzun bir zamandı. Cezaevinde onunla birlikte kalan biri olarak size onunla yaşadıklarımızı anlatacağım.

4 Temmuz günü iki kadın kucaklarında iki tane kız çocuğu ile beraber koğuşumuza geldiler. Bu iki çocuk 4 yaşındaki Sarya ile 1.5 yaşındaki Viyan Delal’di. Onları görünce hemen kucaklayıp sevmeye başladık, koğuştaki birçok arkadaşımız uzun süredir çocuk görmüyordu. Kısa bir hüzün ve heyecanın ardından çocuklara banyo yaptırdık. Sarya’ya cezaevinin bir okul olduğunu söyleyerek “Okula hoş geldin” dedik. O da bize aklına takılanları sormaya başladı: “Okullar tatil oldu, siz niye okuldasınız?” Ona “Biz büyükler için okul yeni başladı” cevabını verebilmiştik. Sarya cezaevine ve bize alışmaya başlamıştı, ancak cezaevinde olmak, sokakta oynayamamak, özgürce koşamamak onu sıkıyordu. Dışarıya ve dışarıda olanlara olan özlemi arttığı bizler arasında, kendisine aile seçmeye karar vermişti. Sarya ile evcilik oyunu oynamaya başlamıştık. Her birimizi ailesinden birisi olarak seçti, en zor görevi de bana vererek babalık rolünü üstlenmemi istedi. Belli bir sürenin ardından koğuştaki herkes Sarya’nın yeniden ablası olurken ben onun babası olarak kalmaya devam ettim. Babasını çok seviyordu ve ona hasret kalmıştı, bu durumu bana her seslenişinde anlıyordum, babasına olan özlemi benimle gidermeye çalışıyordu.

‘ABLAM BURAYA GEL, SENİ SEVİYORUM’
Sarya ile koğuş içerisinde sürekli zaman geçiriyor, onun sıkılmaması için farklı farklı etkinlikler yapıyorduk. Bir haftanın ardından artık dışarıda bıraktıklarını özlemeye başlamıştı. Yatağıma gelerek Elif’in yanına gitmek istediğini söyledi. Bir süre kendi kendine Elif’i özlediğini tekrarlamaya devam etti. Bana Elif’i anlatarak ona olan özlemini dile getiriyordu. Elif en yakın arkadaşıydı, onun yanına gitmek istediğini sık sık dile getiriyordu ama bu imkansızdı. Annesinin cezası bitmeden onun dışarı çıkması çok zordu. Elif’e mektup yazacağımızı söyleyerek onu biraz olsun ikna ettim.

İçeride zaman geçirdikçe o ilk geldiği günlerdeki hareketliğinin yerini gittikçe durgun, sürekli düşünen bir çocuk almıştı. Sarya’ya mektup yazması için üç tane mektup kartı verdim ve başladı karalamaya o kartları. Okuma yazması yoktu, kartlara ne yazdığını sorduğumda birinci karta “Ablam gel, ablam gel buraya, çünkü seni çok seviyorum” ikinci karta “Elbise gönder bana, boyama kitabı gönder bana” üçüncü karta ise sadece “Seni seviyorum” yazdım cevabını verdi. Sürekli onunla zaman geçirip kitap okuyup, resim yapıp, oyunlar oynayıp ve ona masallar anlatarak dışarıyı düşünmesini engellemeye çalışıyordum, çünkü dışarıyı düşündükçe üzülüyor, durgunlaşıyordu.

Sarya’yla bir akşam yatağımda uzanıp kitap okurken bana sorular sormaya başladı, ben de cavaplamaya haliyle. Birden beklemediğim sorular da sormaya başlamıştı: “Seni niye içeri aldılar?” Bu sorunun şokunu atlatmadan peş peşe cezaevinde olmamı sorgulayan sorular soruyordu. Ona ne cevap vereceğimi bilemiyordum, sadece suçsuz olduğumu söyleyebildim. Artık cezaevinde olduğunu anlamıştı, bu durum beni çok üzdü çünkü geldiğinde beri ona cezaevinde değilmiş gibi davranıyorduk. Yine ona buranın bir okul olduğunu ve okul bitince çıkacağımızı söyledim. Bu kez de bana “Ama mahkemen var” dediğinde ona “Evet mahkemem var” cevabını verebildim. Birden suratını asarak “Niye mahkemen var?” diye sordu. Ona göre sadece suçluların mahkemesi olurdu. Mahkemem olmasına çok üzüyordu.

Sarya bir gün annesinin kucağından düştü, hepimiz çok korktuk. Panikle zile basıp kapıyı çalıyorduk. Korkmakta haklıydık, çünkü kalbi delikti ve orada öleceğini zannetik. Revire kaldırdılar önce. “Yarın Mardin’e götüreceğiz” deyip koğuşa geri getirdiler. Ertesi gün annesiyle birlikte Mardin’e götürdüler. Eski tedavisine devam edin deyip göndermişlerdi. Giderken annesine kelepçe takmışlardı. Sarya yanıma gelip “Annemin eline altın bilezi,k taktılar” dedi. Kelepçeye onun için “altın bilezik”ti, başka bir dünyada hissetmeyi istiyordu çünkü.

HANGİ ÇOCUK SEVER Kİ CEZAEVİNİ!
Gün gelip çatmıştı, annesi çıkarıldığı mahkemede tahliye edilmişti. Ben onlardan 10 gün önce çıkmıştım cezaevinden. Sarya ile telefondan konuştum, müthiş bir sevinç yaşıyordu, mutluluktan kelimeler çıkmıyordu ağzından. “Biz de çıktık, gel beni al” diyordu. Onu karşılamaya gidememiştim, çünkü mesafe vardı aramızda. Ama sevincini hissetmek bana çok iyi gelmişti.

Sarya’nın sevinç çığlıklarını asla unutamam. Cezaevinin onu ne kadar etkilediğini, orayı hiç sevmediğini o zaman çok net gördüm.

Size Sarya’nın hikayesini anlattım. Tabii bu yaşananlar sadece Sarya’nın değil cezaevinde anneleriyle kalan bütün çocukların yaşadıkları. Anneleriyle beraber cezaevinde kalan çocukların birçok ihtiyacı hâlâ karşılanamıyor. Başta beslenme olmak üzere eğitimden, sağlıktan yoksun bir şekilde yaşıyor cezaevinde çocuklar. Belli bir zamandan sonra psikolojileri de olumsuz yönde etkilenen bu çocukların durumları görmezden gelinmek yerine bir çözüm bulunmalı. Cezaevindeki anneler, kadınlar tepki göstermedikçe bir şey elde edemiyorlar. Ama Ekmke ve Gül aracılığıyla Adalet Bakanlığına çağrı yapmış olalım. Bakanlık cezaevindeki çocukların durumunu görmezden gelmeyi bırakmalı, çocuklar ve anneleri için gerekli yasal düzenlemeleri bir an önce hayata geçirmelidir.

İlgili haberler
Ne yoksulluk, ne sömürü, ne şiddet...

Bugün kadınların kendi hayatları üzerinde her türlü şiddetten azade olarak karar verebilme mücadeles...

Bilimin ve şiirin peşinde bir kadın: Mihrî Hatun

Osmanlı döneminin bilinen ilk kadın divan şairidir Mihrî Hatun. Şiirdeki ustalığı, cesareti, içtenli...

Sesleri saklı tutulan dengbêj kadınlar

Ne kadar acıdır ki bir yerlerde tutulan gizli sesler var… Kimsenin duyamadığı o anlatılar var. Bir t...