Bize yalan söylemişler…
2022’de bir dileğimiz olacaksa bu dilek eşit bir hayat talebindeki ısrarımızdır. Öldürülmediğimiz bir dünyadır ve çocuklarımızın kahkahalarının eksik olmayacağı geleceği inşa etmedeki inadımızdır.

Giriş gelişme sonuç. Bir konu için gereken üç aşama olur kendileri. Fakat bu yazıda böyle bir aşama yok. Çünkü bahsini açacağım konu henüz sonuca ulaşmadığı için giriş ve gelişme arasında, arafta. Hayatlarımız gibi. Erkekler bu dünyaya doğarlar, isimleri olur, hakları hukukları hatta yasaları. Biz kadınlar ise yalnızca doğarız. Haktan noksan, binbir titrin üstümüze atıldığı bir dünyaya sadece doğarız. Sonra biri çıkar ödül konuşmasında der ki “Bu toprakların kadınları yardır, aşktır, anadır, yuvayı yapandır.” İşte ben bu cümle içerisindeki “ana”yım. Herkesin bana bir şeyler öğretmeye çalıştığı, cahil olarak belledikleri, “Aman o ne anlar” dedikleri taze anne.

Bizim coğrafyada kadın olarak hayata devam edebilmenin binbir zorluğu var. Lafı var sözü var... Ben de şu sıra toplumun cık cık seslerini çokça duyduğum yeni bir şey deneyimliyorum. Yaklaşık 9 ay önce doğum yaptım. Hamilelikle beraber 1 buçuk yıl. Şimdi bu 1 buçuk yılı çileye döndürülmüş bir kadının yakınmasını okuyacaksın kız kardeşim. Biliyorum yalnız değildim. Bil, yalnız değilsin.

GİRİŞ: HER ŞEY BİR MASAL MI?

Bize annelik daima masal gibi anlatılır. “Bebeği öğrendiğin o ilk anla başlar her şey, bitmeyen bir rüya... Kutsalsın! Cenneti ayağına sererler güzelim.” Gerçekten mi? Gerçi başlarda işler bu kutsallıkta yürür. Sonra hamileliğin üç ayrı dönemi gibi ilgi üçe bölünür. Mesela benim ilk üç ayım “Sen hamilesin yapma, otur”la geçti. İkinci üç ayım “Eee cinsiyeti ne” Son üç ayım “Çok mu yedin?”, “Doğurmadın mı daha?” “Normal mi, sezaryen mi?” sorularıyla ilerledi. Tabii toplum birinin hamile olduğunu öğrenmeyegörsün. Asla peşini bırakmıyor. Dört koldan sarıyor etrafını. Taksi şoförü, kasabı, komşusu, tanışmadığın akraban. Herkes bi’ sevap peşinde. İşin ucunda hayır duamız var: “Sen hamilesin duan kabul olur.” Amin. Sonra aklımız ermez diye düşünüyor olacaklar ki başlıyorlar: “Biz kaç çocuk büyüttük. Bizim zamanımızdaa...” O zamanla aramızda rahat 30 sene var. Bu 30 senede tıp ilerlemedi mi Allah aşkına? Amcam habere ajans diyedursun, doğan bebek son teknolojiyi donanıp da geliyor, hehey. Her şey iyi güzel. Üreyip çoğalıyorsun. Toplum nezdinde bir görev ifa ediyorsun. Fakat kurallara uyduğun müddetçe. Hamileyken göbeğin belirmesi büyük problem. Yok öyle gerine gerine gezinmek. Yoksa benim gibi nefret dolu bakışlara maruz kalıp cık cık’lanırsın. Bedenini teşhir etmemeliymiş hamile bir bayan(!) Teşhir... Bedenini... Bayan... Yani şeytan diyor ki telefonu yediren abi gibi...

GELİŞME: KİME GÖRE ANNELİK!

Peki doğumdan sonra? Bence film asıl o zaman başlıyor. Teyzeler, dayılar çoğalıyor. Anneler, görümceler, eltiler sahneye çıkıyor. Herkes lafını kuşanıp başına üşüşüyor. Bebek doğmuş, seninle yok. Nasıl hissediyorsun, onlara ne! Ben de işte o sıralarda neye uğradığımı çözememiştim. Kucağımda bağ kurmaya çalıştığım minnak bir yavru. Biraz dinginlik istiyorum ama nerede. Mübarek herkeste bir meme içi süt ölçer. “Sütün geldi mi kız” “Emmiyor mu” “Yok yok doymuyor, emzir emzir” “Böyle çocuk bakılmaz” “Niye ağlattın çocuğu” ve daha bir sürü insanı eksik hissettirecek cümleler. Mesela ben doğum yaptığımın ilk dakikasında şöyle bir cümle duymuştum: “Artık gerçek bir kadınsın” Ne!? Bu zamana kadar neydim? Ya hiç çocuk istemeseydim? Bunlar bir yana bir de kadınlık görevlerin(!) var. Kocana bak, evi topla, yemek yap, kilo ver. Gülümse, uyuma, oturma. Arkadaşlarını unut. Artık annesin. Öncesi yok, seni sen yapan hiçbir şey yok. Yok mu gerçekten? Kim karar veriyor?

Bebek biraz büyüsün, bu sefer lafta seviye değişiyor. Çocuğun alanına zorla girmeler başlıyor. Uyardığında pis kadın oluyorsun. Örneğin ben çok bilmiş oldum. Halbuki bebeğimi istismara karşı bilinçlendirmekten ve korumaktan başka derdim yok. Bu coğrafyada çocuklar tehlikede demekten yoruldum. Cinsel şakalar yapmayın, şiddeti aşılamayın, erkekliğini pohpohlayıp kızlığından utandırmayın demekten...

Sadece laf söz mü yoruyor? Hayır. Ülkede artan şiddet de gelip tutuyor yakamızdan. Sokaklarda her gün kadınların katledilmesi, çocukların istismara uğraması daha da tıkıyor nefesimizi. Kendimden devam edeyim; ben çocuğunu kanguruyla taşıyan bir kadınım. Bana zarar vermek için yaklaşan birine karşı oldukça korumasızım ve haliyle korkuyorum. Yolda yürürken tedirginim. Bıçak darbesi almaktan, bir kurşuna denk gelmekten korkuyorum. Bu korkuyu körüklemek için de ellerinden geleni yapıyorlar. İstanbul Sözleşmesi’ne savaş açıyorlar, haklarımıza saldırıyorlar ama asla katillerle mücadele etmiyorlar. Emziren kadın stres yapmamalı güya, kolay mı? Bir de işin ekonomik boyutu var. Sen süt veriyorsun güzel beslenip kendine bakmalısın. Enflasyonun uçtuğu sırada mı? Bez fiyatları almış yürümüş. Bezin tanesi olmuş 2 lira. Günlük ortalamayı aylığa vursak zaten uykularımız kaçıyor. Bebek mamalarına yaklaşılmıyor. Ben hiç kullanmadım ama kullanan aileler var. Zar zor geçinen, ay sonunu, kirayı düşünen bizim gibi birçok insan var. Bir ülke düşünün ki marketlerinde bebek mamalarına güvenlik kilidi vurulsun. Kim bu işlerden sorumlu bakanlar, başkanlar? Bilen söylesin hele. Peki bizim kadınlığımızı sorgulayan ahali, bu dertler senin de derdin değil mi?

SONUÇ: KADINLAR BELİRLEYECEK

Bir laf var: Anne olunca anlarsın. Evet, ben anladım. Bize yalan söylemişler. Mükemmel annelik yokmuş. Hatalarınla büyümek, onlara sarılmak ve doğrunu bulmak varmış. Gülten Akın demiş ya “en güzeli, yol yürüyüş öğretir.” Tam da böyle. Yemek yapmasam kimse ölmez, evi toplamasam da. Çalışmak zorundasın diye kötü biri değilsin. Ülkenin şartları buna zorluyorsa sorumlusu sen misin? Halden, bebek bakım ve giderinden anlamayan teyzeler, amcalar konuşsun. Boş ver. Bize ne! Bırak onlar düşünsün. Bizim derdimiz hayatlarımızla. 2022’de bir dileğimiz olacaksa bu dilek eşit bir hayat talebindeki ısrarımızdır. Öldürülmediğimiz bir dünyadır ve çocuklarımızın kahkahalarının eksik olmayacağı o güzel geleceği inşa etmedeki inadımız. Başta demiştim ya yazı giriş ve gelişme arasında, arafta. Sonucu kadınlar belirleyecek. Korktuğumuz, yalnızlaştığımız anda kalabalıklığımızı hatırlayarak.

Görsel: Freepik

İlgili haberler
100 TL’lik sütyeni 10 kuruşa yapanlar

Parça başı işle her hane neredeyse dumanı tüten bir fabrikaya dönüşüyor. Kocaeli’de tekstil atölyele...

Sabrımız yüzde hiç, artık serde mücadele var

İkilem basit: Sürünerek hayatta kalmak mı, insanca yaşamak mı? İlk seçenek her gün daha fazla yoksul...

İMES’te kadın işçi olmak: Taciz, fazla mesai, düşü...

İMES’te çalışan kadın işçiler kötü çalışma koşullarının yanı sıra tacizden de bıkmış durumda. Tüm zo...