Ayda bir gün de olsa bir mola
‘İlaç gibi gelmişti bize bu buluşmalar. Bir sonraki buluşmayı iple çekiyoruz hepimiz. Daha nice kitap kokulu, kahve kokulu sohbetlere...’

Okuldaki kısa teneffüs vakitlerinde geldi aklımıza, ayda bir kez buluşup belirlediğimiz kitapları okuyup değerlendirecektik. Ne yazık ki bu bile kadınlar için mümkün olamayabiliyor. Ev işleri, çoluk çocuk, evrak işleri… Bir kadın olarak kitap okumak, düşünmek, düşündüğünü paylaşmak, konuşmak ve dışarı çıkmak. Ne kadar basit görünse de bunu yapamamak! Bunları yapabilmenin mutluluğu, özgürlüğü şu anda bizimle. Yokluğunu düşünmek bile istemiyoruz.

İlkelerimizin, dünya görüşümüzün şekillendiği gençlik yılları başkaydı. Her okuduğumuzdan, izlediğimizden, dinlediğimizden çok etkilendiğimiz, çok ağladığımız, çok güldüğümüz, çok düşündüğümüz, çok tartıştığımız, çok savunduğumuz, çok reddettiğimiz yıllardı. Gençken her şey ne kadar da "çokmuş". En mühimi zamanımız çokmuş. Şimdilerde zamanımız da öğretmen maaşlarımız gibi az. Olan zaman da zorunluluklara, sorumluluklara gidiyor. Ne kadar istesek de küçük keyiflerimize zamanımız kalmıyor. Bir kitap kokusuna, bir kahve tadına, bir arkadaş sohbetine zaman ayıramıyoruz. Kitap Kulübü fikri bu ihtiyaçtan doğmuştu. İyi ki de doğmuş. Okunacak kitapları birlikte belirledik. Saat yaklaştığında elinde kitabı ile tek tek giren arkadaşlarımızı gördükçe yüzümüze keyifli birer gülümseme yerleşiverdi. Kahveler alındı, tatlılar seçildi, çocuklara ayrı bir oyun masası kuruldu ve tabi dönemin zaaflarını yenik düşülüp bolca selfie çekildi. Serde öğretmenlik de var; yoklama alınırcasına gelemeyenler konuşuldu, gelmelerinin ne çok istendiği söylendi. Tatlı tatlı, şakayla karışık not verildi kitabı okumayanlara ya da yarım bırakanlara. Kitap hakkında önce çekingen kısa yorumlar gelmeye başladı ve sonrasında bol bol güldüren, düşündüren, şaşırtan, birbirine destek olan, birbirine ters düşen düşünceler teker teker dökülmeye başladı masamıza.

'BİR GÜNLÜĞÜNE DE ÖĞRETMENLER GÜRÜLTÜ YAPSIN'

Romanımızın konusu itibariyle toplumun nabzını tuttuğunu; yazarın tarihe, ülkenin şu anki halini not düştüğünü fark etmiştik. Ardından toplumdaki çürümüşlük ve yozlaşmanın büyümesine dair bir sohbet başladı ki bu konuda hepimizde aynı hüzün ve endişe hakimdi. Kimseye güvenimizin kalmaması ortak fikrimiz olunca bu durum hepimizi üzdü. Tam da bu noktada romandan yapılan alıntıları sesli bir şekilde okuduk.

"Acımasız dünya, insanları da acımasız yapar." "Bu noktadan daha kötüye gidilir mi?" sorusuna yine kitaptan bir alıntıyla cevap verdik: "İnsan için dibin dibi vardır." 

Ah şu mesleki deformasyon! Ah şu gümbür gümbür ses tonuyla konuşmaya alışkın öğretmen tarafımız yok mu! Yan masadan ve garsonlardan uyarı almadık da demeyiz artık. Olsun bir günlüğüne de öğretmenler gürültü yapsın. Birbirini saygıyla, ilgiyle dinleyen, yorumları keyifle öven, birbirine teşekkür eden şahane bir masaydık ve yaklaşık bir buçuk saat boyunca sevgiyle, saygıyla sohbet ettik. Sonraki buluşmalara artık daha hevesliydik.

Ve yine bir cumartesi günü buluştuk kitap dostlarıyla. Belirlediğimiz iki romanı değerlendirip sohbet etmek için miydi sadece bu istek bilmiyorum. Ama iple çekmiştim bugünün gelmesini. Evdeki tüm sorumluluklarımı eşime ve anneme aktararak çıktım. Tüm kadın arkadaşlarımızın yaptığı gibi. Evlerimize yakın bir kafe seçtik. Çok seviyoruz Mamak’ı, uzaklaşamıyoruz. Kadınız işte evde bekleyenler, işler güçler… Bir telefonda hemen atlayıp gidebileceğimiz yürüme mesafesinde bir yeri tercih ettik. Mekana ilk gelen bendim. İşten güçten fırsat bulabilenler yavaş yavaş gelmeye başladı. 

Önümüzde yakın tarihimizin sosyal ve siyasi olaylarına ışık tutan iki roman vardı.

Seçtiğimiz kitaplar arasındaki gelgitlerle bol kahkahalı bir sohbetti. Okuyacağımız diğer kitapları da ay ay belirledik. Ayrılma zamanı gelmiş yine de çok sözümüz kalmıştı romanlara dair. İlaç gibi gelmişti bize bu buluşmalar. Bir sonraki buluşmayı iple çekiyoruz hepimiz. Daha nice kitap kokulu, kahve kokulu sohbetlere…

Görsel: Canva Pro yapay zeka görsel oluşturma aracı

İlgili haberler
Dirmit’in izinde...

‘Dirmit’in üzerine atılan onca ‘terbiye’ ağına rağmen, onu bu ağlara sıkıştırmayan bir şey var: Dirm...

Bir kasabanın çılgınlık hikayesi: Lanetli Ekmek

‘Lanetli Ekmek, çıldırmış bir kasabanın, kana karışan zehir benzeri kıskançlığın, insanı yakıp tüket...

Payal Kapadia’nin öte geçelerden çaldığı ıslık: Ay...

Aydınlık Hayallerimiz, üç emekçi kadının sessiz isyanlarını, dayanışmalarını ve kentlerdeki hayatta...